Kimi lise son sınıflarda, kimi üniversite ilk sınıflarda, bıyıkları daha yeni terlemekte olan gençler...
Anadolu'nun muhtelif köşelerinden kalkıp da İstanbullara ilim tahsili için gelmişler, ana kuzuları anadan ayrı, çamurlar içinde misket oynadığı diyardan ayrı...
Bazen İstanbul'un yaz akşamlarında derme-çatma barındıkları yerin kuytu bir köşesinden bir yanık, bir dertli ses yükselir:
"Diyar-ı gurbette dumandır başım
Akın olmuş akar gözümden yaşım
Hani anam-babam hani gardaşım
Bırak gideceğim bağlama gurbet."
(Erzurumlu Aşık Ruhani).
Diyar-ı gurbette hasretle yoğrulan, ilim yolunda bin bir çileye katlanan geleceğin ilim adamları bir birlerine çaktırmadan göz yaşlarını silerken aynı ses bu kez daha yanık ve daha dokunaklı yükselir:
"Ruhani'yim kaybettim hanemi
Gözleri yollarda koydum anamı
Gurbet ocağında dertli sinemi
Hasret ateşiyle dağlama gurbet"
Hepsinin de gurbet ocağında olmaları, aynı ideal peşinde çilelere talip olmaları bu gurbetçi gençleri o kadar bir birine bağlamıştır ki, öz kardeşten daha ileri bir kardeşlik ve arkadaşlık günden güne pekişmektedir.
Öyle ki sabah erken kalkan kimin temiz çorabı varsa onu giyer, kimin ütülü gömleği varsa onu sırtına geçirir ve kimin cebinde parası varsa arkadaşını uyandırmaya ihtiyaç duymadan kendisine yetecek kadar harçlık alır ve yoluna koyulur.
"Aralarından su sızmaz, yedikleri ayrı gitmez" denilen cinsten bir arkadaşlık örneği.
Yıllar bir birini kovalarken sınıflar bir bir geçilir, her biri bir mesleğe atılır ve fakat aralarındaki çok samimi arkadaşlık bağı devam eder.
Öğrencilik yıllarında yokluğu-yoksulluğu iliklerine kadar yaşadıkları için, yavaş yavaş bu derde bir çare aramaya başlarlar ve kıt imkanlarla bir fon oluştururlar, nice heyecanla aidatlar aksatılmadan ödenir ve belli bir miktara ulaşınca arsa almaya karar verirler.
Aylar ayları, yıllar yılları kovalar bu gurbetçi gurubun paraları birikir ve arsalar edinirler.
Lise yıllarından beri devam eden güven, bir birlerine olan itimat; "senet-sepet yapalım, arsalara ortaklığımızı resmileştirelim" teklifleri pek kale alınmaz ve alınan arsaların tapuları içlerinden birinin üzerine yapılır sürekli.
Aradan on yıl geçer, nice on yıllar geçer, geçen zaman kırk yıla baliğ olur fakat arsalar sele mi gitmiştir, suya mı gitmiştir, inek mi içmiştir, dağa mı kaçmıştır pek bilinmiyor, hala bir haber yok.
Dönüm dönüm arsa kaybolsa yerine gelir de peki bu gurbetçi gurubun arasındaki o 'güven' bundan sonra nerede bulunacak, nasıl alınacak ve ne şekilde geri getirilecek?
O saf, o tertemiz arkadaşlığın avdet etmesi için bilmem ki kaç milyar dolar harcanması gerekir?
Ne kadar da tanıdık bir hikaye değil mi?
Güven kalmadı, başka isteğiniz varsa bakalım.
Anadolu'nun muhtelif köşelerinden kalkıp da İstanbullara ilim tahsili için gelmişler, ana kuzuları anadan ayrı, çamurlar içinde misket oynadığı diyardan ayrı...
Bazen İstanbul'un yaz akşamlarında derme-çatma barındıkları yerin kuytu bir köşesinden bir yanık, bir dertli ses yükselir:
"Diyar-ı gurbette dumandır başım
Akın olmuş akar gözümden yaşım
Hani anam-babam hani gardaşım
Bırak gideceğim bağlama gurbet."
(Erzurumlu Aşık Ruhani).
Diyar-ı gurbette hasretle yoğrulan, ilim yolunda bin bir çileye katlanan geleceğin ilim adamları bir birlerine çaktırmadan göz yaşlarını silerken aynı ses bu kez daha yanık ve daha dokunaklı yükselir:
"Ruhani'yim kaybettim hanemi
Gözleri yollarda koydum anamı
Gurbet ocağında dertli sinemi
Hasret ateşiyle dağlama gurbet"
Hepsinin de gurbet ocağında olmaları, aynı ideal peşinde çilelere talip olmaları bu gurbetçi gençleri o kadar bir birine bağlamıştır ki, öz kardeşten daha ileri bir kardeşlik ve arkadaşlık günden güne pekişmektedir.
Öyle ki sabah erken kalkan kimin temiz çorabı varsa onu giyer, kimin ütülü gömleği varsa onu sırtına geçirir ve kimin cebinde parası varsa arkadaşını uyandırmaya ihtiyaç duymadan kendisine yetecek kadar harçlık alır ve yoluna koyulur.
"Aralarından su sızmaz, yedikleri ayrı gitmez" denilen cinsten bir arkadaşlık örneği.
Yıllar bir birini kovalarken sınıflar bir bir geçilir, her biri bir mesleğe atılır ve fakat aralarındaki çok samimi arkadaşlık bağı devam eder.
Öğrencilik yıllarında yokluğu-yoksulluğu iliklerine kadar yaşadıkları için, yavaş yavaş bu derde bir çare aramaya başlarlar ve kıt imkanlarla bir fon oluştururlar, nice heyecanla aidatlar aksatılmadan ödenir ve belli bir miktara ulaşınca arsa almaya karar verirler.
Aylar ayları, yıllar yılları kovalar bu gurbetçi gurubun paraları birikir ve arsalar edinirler.
Lise yıllarından beri devam eden güven, bir birlerine olan itimat; "senet-sepet yapalım, arsalara ortaklığımızı resmileştirelim" teklifleri pek kale alınmaz ve alınan arsaların tapuları içlerinden birinin üzerine yapılır sürekli.
Aradan on yıl geçer, nice on yıllar geçer, geçen zaman kırk yıla baliğ olur fakat arsalar sele mi gitmiştir, suya mı gitmiştir, inek mi içmiştir, dağa mı kaçmıştır pek bilinmiyor, hala bir haber yok.
Dönüm dönüm arsa kaybolsa yerine gelir de peki bu gurbetçi gurubun arasındaki o 'güven' bundan sonra nerede bulunacak, nasıl alınacak ve ne şekilde geri getirilecek?
O saf, o tertemiz arkadaşlığın avdet etmesi için bilmem ki kaç milyar dolar harcanması gerekir?
Ne kadar da tanıdık bir hikaye değil mi?
Güven kalmadı, başka isteğiniz varsa bakalım.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- İftarda sahurda bombalar… Gazze’ye gelmeseydi mi Ramazan? / 19.03.2024
- Soykırımı sonlandıramadı Ramazan / 18.03.2024
- Nice ayıplara şahit oldu Ramazan / 17.03.2024
- Tüm insanlığa açık bir beyandır Ramazan / 16.03.2024
- Dert çok hemdert yok ise işte Ramazan / 15.03.2024
- Her anımıza dolsa Ramazan / 14.03.2024
- Hak’tan bize fermandır Ramazan / 13.03.2024
- Bütün düğümleri çözer Ramazan / 12.03.2024
- Müjdelerle kapımızı çalsa Ramazan / 11.03.2024
- İz bırakanlar ve is bırakanlar / 10.03.2024
- Soykırımı sonlandıramadı Ramazan / 18.03.2024
- Nice ayıplara şahit oldu Ramazan / 17.03.2024
- Tüm insanlığa açık bir beyandır Ramazan / 16.03.2024
- Dert çok hemdert yok ise işte Ramazan / 15.03.2024
- Her anımıza dolsa Ramazan / 14.03.2024
- Hak’tan bize fermandır Ramazan / 13.03.2024
- Bütün düğümleri çözer Ramazan / 12.03.2024
- Müjdelerle kapımızı çalsa Ramazan / 11.03.2024
- İz bırakanlar ve is bırakanlar / 10.03.2024