ABD Başkanı Biden, 1915'te yaşananlar için "soykırım" dedi. Her yıl 24 Nisan, Batı'nın Türkiye siyasetinde kullandığı haksız hukuksuz bir Ermeni kartına dönüşmüş durumda.
İşin hukuki yönünü incelemeden önce ABD'nin sabıka kaydını hatırlayalım;
Vietnam'da 4 milyon,
Kore'de 3 milyon,
Kamboçya'da 1 milyon,
Afganistan'da 1,5 milyon,
Irak'ta 1 milyon,
Japonya'da 350 bin
Ve 15 milyon Kızılderili… Biden, önce kendi ülkesinin kirli tarihine baksın. Katliamların hesabını versin.
"Ermeni soykırımı" iddiasının hiçbir hukuki dayanağı bulunmamaktadır.
Ermeni sorunu Kars (1921) ve Lozan (1923) antlaşmaları ile sona erdi. Hâlâ hak iddiaları varsa, Ermeni tarafı bu hakları Uluslararası Adalet Divanı'na başvurarak arayabilir. Arşiv belgelerine güvenmedikleri için yargı yönteminden çekiniyorlar.
Ayrıca 1948 tarihli Birleşmiş Milletler (BM) Soykırım Suçunu Önleme ve Cezalandırma Sözleşmesi'nin 2.maddesine göre, soykırım suçunun gerçekleşmesi için iki koşul öngörülmektedir: 1. Eylemin kasıtlı olması, 2. Hedeflenen kitlenin belirli bir ulus, etnik grup, ırk ya da din topluluğuna mensup olması.
Osmanlı devlet arşivleri, Ermenilerin 1915 yılında tehcir kararının o insanların ırk, din ve benzeri özellikleriyle ilişkili olmayıp sadece o yıllarda birçok cephede yürütülmekte olan savaşın askeri gereksinimleri ile ilişkili olduğunu kesin belgelerle ortaya koyar. İsyan eden silahlı Ermeni çeteleri düşman güçlerine yardım ve yataklık yapıyor, Osmanlı ordusunu cephe gerisinden sabote ediyordu. Bu durumda hükûmetin müdahalesi kaçınılmazdı.
Başka bir deyişle Ermenilerin göçe zorlanma (tehcir) nedeni, onların dinlerinin ya da ırklarının farklılığından değil, savaş zamanında büyük tehlike arz etmelerinden kaynaklandı. Anadolu'nun Batı kesiminde yaşayan Ermeniler güvenlik tehdidi oluşturmadıkları için tehcir kararının dışında tutuldular.
Merkezi hükûmetin yerel yönetimlere gönderdiği talimatlar, Ermeni konvoylarının göç esnasında güvenliğinin sağlanması ve yollardaki ve yerleştirildikleri yerlerdeki zorunlu ihtiyaçlarının karşılanması için her türlü önlemin alınması gerekliliğini açıkça belirtiyor. Tehcir kararında Ermenilere zarar verme niyeti kesinlikle yoktu; ancak savaş koşulları hem Müslüman hem de Ermeni toplumları için trajik olaylara yol açtı.
Anadolu'nun Batı kesiminde yerleşik bulunan Ermenilerin tehcirden muaf tutulmaları, 1915 olaylarının dini ya da etnik kökenli olduğu suçlamasını geçersiz kılmaktadır.
1948 BM Soykırım Sözleşmesi'nin 2.maddesi yukarıda değindiğimiz olaylar nedeniyle "soykırım" iddiasını asılsız kılmakta, çökertmektedir.
Sözleşmenin 6.maddesi de önemli bir koşul getirmekte: Soykırım suçuyla itham edilen kişilerin, ya suçun işlendiği ülkede yetkili bir mahkeme tarafından ya da her iki tarafın da kararına saygı duyacağı uluslararası bir ceza mahkemesi tarafından yargılanmasını ve hüküm giymesini öngörmektedir. Yani soykırım suçunun saptanması için mahkeme kararı zorunlu koşul.
"Ermeni soykırımı" hakkında hiçbir mahkeme kararı bulunmamaktadır.
Birinci Dünya Savaşı'nın galibi Britanya'nın, 144 Osmanlı ileri gelenini, Ermenileri öldürmek iddiasıyla kovuşturmak için kurduğu Malta mahkemeleri, tek bir mahkûmiyet kararı çıkartamadı. Sanıklar arasında sadrazam, bakanlar ve ordu komutanları vardı. Deliller -ki Ermeni kaynaklarına dayanıyordu- yargılama için yetersizdi. ABD arşivlerinde de suç kanıtı bulunamadı. Tüm Malta tutukluları iki yıl süren araştırmalar sonunda serbest bırakıldılar.
Görülüyor ki, 1948 Sözleşmesi'nin 6.maddesi de "soykırım" tezini çürütmektedir.
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023