Hangisi doğru?

Gelin son zamanlarda cereyan eden bazı olayları alt alta koyup bir hatırlayalım...

Çağlar, Demirel yasaklı iken ona uçağını veren bir iş adamıdır. Demirel de vefa borcunu Çağlar'ı bakan yaparak ödemiştir.

Çağlar bakan iken "Akıllı iş adamı vergi vermez" diyen bir adamdır.

Gel zaman git zaman Etibank davası diye bir dava görülüyor, işin kokusu çıkar çıkmaz Çağlar Amerika'ya gidiyor. Suçu yoksa neden gidiyor?

Amerika'da yaşarken yakalanıyor, kelepçe takılıyor, hapse atılıyor.

Amerikan hapishanelerini görünce Çağlar'ın memleket hasreti depreşiyor, dilekçe verip Türkiye'ye iadesini sağlıyor.

Türkiye'de de "tutuklu" olarak yargılanıyor. Ama sağlık sorunları yüzünden cezaevi yerine "hastahane"de ikamet ediyor. 10.5 saat süren son duruşmaya da "doktor raporu" ile katılmıyor.

Duruşma gece 11'de bitiyor. Tahliye kararı çıkıyor.

Normal olan; aynı günkü "duruşmaya çıkamayacak kadar hasta olduğu doktor raporu ile belgeli" Çağlar'ın ambulans "uçak veya helikopter" ile tahliyesi değil mi?

Değil... Çağlar bilmem kaç arabalık konvoyla Bursa'ya gidiyor, orada fabrika çalışanları tarafından mitingle karşılanıyor, "Hasta" Çağlar kürsüde konuşma yapıyor.

Çağlar "hasta" olduğu için duruşmaya çıkamıyor, ama kürsüde işçilerine hitab ediyor.. İşçileri de ona "Türkiye seninle gurur duyuyor" diyorlar.

Amerikalı'nın yaptığı mı, Türkiye'ye dönünce hastahanede ikamet ettirilmesi mi, duruşmaya çıkmaması için verilen doktor raporu mu, tahliye nedeni mi, içerde tutulma nedeni mi, hangisi doğru?

Türkiye'nin değer ölçüleri bu kadar mı değişti?

AB yolunda 312 ile ilgili değişiklik gündeme geliyor. MHP "hayır" diyor, direniyor. Ve bizce "doğru" olanı yapıyor. Tasarı komisyondan geçiyor, genel kurula iniyor. Genel Kurul'da iktidarın iki ortağı lehte MHP aleyhte oy veriyor. Tasarı MHP'ye rağmen yasalaşıyor.

Ecevit grupta "DSP'nin uzlaştırıcı yaklaşımı ile sorun çözülmüştür" diyor.

Fakat Bahçeli "Bu tavır koalisyonu etkilemez" diyor.

Fransız hukukçu Guy Braibant ise "Türkiye bu 312 ve 159'la AB'ye giremez" diyor.

Hemen ertesi gün İçişleri Komisyonunda MHP'li üyeler Bakan Yücelen'e rağmen değişiklik önergesi veriyorlar. ANAP'lı üyeler de "Bu önerge Hükümet protokolüne aykırı" iddiasında bulununca, MHP'li Mustafa Zorlu, "Burada önerge verilmesini ihanet noktasına getiriyorsunuz adeta..Dün Genel Kurul Salonu'nda yaşanan hadise de protokole aykırı" diyor.

MHP'nin 312'ye direnmesi mi, koalisyonun diğer ortaklarının MHP'ye rağmen farklı oy kullanması mı, Ecevit'in problemin DSP sayesinde çözüldüğünü ifade etmesi mi, bu durum karşısında Bahçeli'nin "Koalisyon etkilenmez" düşüncesi mi, yoksa Zorlu'nun "Genel Kurul'da yaşanan hâdise protokola aykırı" fikri mi, hangisi doğru?

Bu kadar kavga-gürültüden sonra çıkardığımız yasa karşısında Fransız hukukçunun söyledikleri doğru mu? AB'ye yine de almayacaklar mı bizi? O zaman bu kadar zahmete neden katlandık? Türkiye'de siyasette de değer ölçüleri bu kadar mı değişti?

Kalemli, biliyorsunuz zamanın itibarlı Sağlık bakanlarından, sonra Yüce Meclis'in Başkanlığını emanet ettiğimiz bir şahıs.

Başkanlığı sırasında, başka hiç problem yokmuş gibi TBMM Genel Kurul Salonunun tadilatına soyunuyor. Dün bağımsızlığını kazanan (Bağımsızlık ne demek?) Afrika ülkelerinde bile görülmeyen zevksizlikte bir genel kurul dizaynı için tonla para harcanıyor. Vekillerimize "yavru ceylan derisi koltuklar", bir türlü tam olarak kullanılamayan trilyonluk elektronik oylama cihazları yaptırılıyor.

Kalemli, ayyuka çıkan yolsuzluk iddiaları yüzünden siyaset sahnesinden siliniyor.

Şimdi kalkmış, "Kalemli'nin kaleminden" diye anılarını yazmış.

Hangisi doğru? Türkiye'de her alanda değer ölçüleri bu kadar mı değişti?

Edep yahû!