Ankara sadece politik bakımdan tıkanmışlık ve çaresizlik içinde değil.
Türkiye'nin problemlerini tahlil edecek akıl kalmamış. Gözler Batı'ya dikilmiş. Bakalım ABD ne diyecek, AB hangi talimatı verecek, IMF ne kadar para gönderecek... Bütün denklemlerin, tüm senaryoların argümanları bunlar.
Siyasi inisiyatif, içe kapalı dışa açık devre çalışıyor. Bu ma'lul yönetim yöntemi ekonomik alanda da aynı, dış politikada da. Irak konusunda da aynı, para konusunda da.
Washington Büyükelçimiz Faruk Loğoğlu, "Irak konusunda çeşitli kanıtlara göre Türkiye vaziyet alabilir" diyor geçen hafta. Başbakan Bülent Ecevit'in bu çarktan haberi yok. Başbakan, kendi büyükelçisinin en stratejik konudaki beyanatını "Ne maksatla söyledi acaba?" cevabıyla karşılıyor. Yoksa ABD'de olduğu gibi bizde de güvercinler ve şahinler var da kimsenin haberi mi yok?
Ecevit, "Irak'a müdahale edilmesine razı değiliz" diyor. Hatta birkaç ay önce böyle bir müdahalenin "savaş sebebi" olacağı kamuoyuna yansıtılıyor. Bütün bunlar mı doğru; yoksa Washington Büyükelçimiz Loğoğlu'nun oradan uçurduğu beyanat mı?
Bu arada dün Loğoğlu'nun çizgisinde bir beyan da Milli Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu'ndan geliyor. Çakmakoğlu, "Biz Irak'ta bir harekatı arzulamadığımızı yetkili ağızlardan tekrar tekrar söyledik ama yeni şartlar, yeni değerlendirmeleri gündeme getirebilir" diyor. Bu beyanları arka arkaya koyduğumuzda; ABD'nin Irak'a müdahalesinin son derece "kesin" ve bu noktada Türkiye'nin herhangi bir politik stratejisinin "yok" olduğu görülür. AB bizi Kıbrıs'la meşgul ederken, ABD başımıza Irak çorabı örmeye çalışıyor. Ankara'da ise dış politika stratejisi bir yana, politik söylemlerde bile birlik, insicam, ahenk yok. Nakaratlar da, akort da bozuk. İkide bir değişiyor. O kadar...
Ne diye?
Sadece ekonomi değil, maalesef herşey dolara endekslendi. Nakaratlar da, akort da. ABD'nin dolarına muhtacız. Borç veriyor. Aldığımız veya almamız muhtemel borçlar akordu bozuyor. Strateji, taktik bir şey bırakmıyor.
Bütün bunlara çaresi olan parti var mı? Yok. En sağdan say; yine yok. En soldan say; yine yok.
Çare bir tarafa, içteki dıştaki, siyasetteki, ekonomideki tabloyu okuyabilen bile yok.
Yıl 1970; dolar 15 lira.
Yıl 1978; dolar 25 lira.
Yıl 1980; dolar 94 lira.
Yanlış okumadınız; bin lira değil, sadece lira.
Tarih 20 Kasım 2000; dolar 683 bin 200 lira.
Tarih 29 Kasım 2001; dolar 1 milyon 500 bin lira.
Bu tablonun sahipleri işbaşındakiler, muhalefettekiler. Koordinatörleri yine IMF ve Dünya Bankası.
Söylemleri yine aynı, programları da... Hem de hepsinin; iktidarı da aynı şeyi söylüyor, muhalefeti de. Tabii ki AB, ABD ve IMF'in dedikleri başımızın tacı, diyorlar. Başka birşey diyen varsa beri gelsin.
Hatta Loğoğlu, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı iken başka konuşuyor; Washington'a gidince cümleleri, beyanatları çark ediyor.
Bu tablo, bu nakaratlarla değişir mi? Değişmez. 40-50 yılda değişti mi?
Böyle kurtuluş olur mu? Olmaz.
Tek çare kaldı; söylemiyle, programı ile, "milli duruş"u ile, Kuvay-ı Milliye ruhuyla tam bir birlik ve bütünlük içinde yeniden Bağımsız Türkiye diyen BTP.
Bağımsız Türkiye Partisi merkeze oturdu.
Türkiye'nin, Kıbrıs'ın, ekonominin, siyasetin... kurtulması için BTP'nin kadro, proje ve programları farklı ve tam tekmil. Fark burada, merkez burada.
Gerisi tabloyu değiştiremez. Çünkü hepsi aynı nakarat.
Türkiye'nin problemlerini tahlil edecek akıl kalmamış. Gözler Batı'ya dikilmiş. Bakalım ABD ne diyecek, AB hangi talimatı verecek, IMF ne kadar para gönderecek... Bütün denklemlerin, tüm senaryoların argümanları bunlar.
Siyasi inisiyatif, içe kapalı dışa açık devre çalışıyor. Bu ma'lul yönetim yöntemi ekonomik alanda da aynı, dış politikada da. Irak konusunda da aynı, para konusunda da.
Washington Büyükelçimiz Faruk Loğoğlu, "Irak konusunda çeşitli kanıtlara göre Türkiye vaziyet alabilir" diyor geçen hafta. Başbakan Bülent Ecevit'in bu çarktan haberi yok. Başbakan, kendi büyükelçisinin en stratejik konudaki beyanatını "Ne maksatla söyledi acaba?" cevabıyla karşılıyor. Yoksa ABD'de olduğu gibi bizde de güvercinler ve şahinler var da kimsenin haberi mi yok?
Ecevit, "Irak'a müdahale edilmesine razı değiliz" diyor. Hatta birkaç ay önce böyle bir müdahalenin "savaş sebebi" olacağı kamuoyuna yansıtılıyor. Bütün bunlar mı doğru; yoksa Washington Büyükelçimiz Loğoğlu'nun oradan uçurduğu beyanat mı?
Bu arada dün Loğoğlu'nun çizgisinde bir beyan da Milli Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu'ndan geliyor. Çakmakoğlu, "Biz Irak'ta bir harekatı arzulamadığımızı yetkili ağızlardan tekrar tekrar söyledik ama yeni şartlar, yeni değerlendirmeleri gündeme getirebilir" diyor. Bu beyanları arka arkaya koyduğumuzda; ABD'nin Irak'a müdahalesinin son derece "kesin" ve bu noktada Türkiye'nin herhangi bir politik stratejisinin "yok" olduğu görülür. AB bizi Kıbrıs'la meşgul ederken, ABD başımıza Irak çorabı örmeye çalışıyor. Ankara'da ise dış politika stratejisi bir yana, politik söylemlerde bile birlik, insicam, ahenk yok. Nakaratlar da, akort da bozuk. İkide bir değişiyor. O kadar...
Ne diye?
Sadece ekonomi değil, maalesef herşey dolara endekslendi. Nakaratlar da, akort da. ABD'nin dolarına muhtacız. Borç veriyor. Aldığımız veya almamız muhtemel borçlar akordu bozuyor. Strateji, taktik bir şey bırakmıyor.
Bütün bunlara çaresi olan parti var mı? Yok. En sağdan say; yine yok. En soldan say; yine yok.
Çare bir tarafa, içteki dıştaki, siyasetteki, ekonomideki tabloyu okuyabilen bile yok.
Yıl 1970; dolar 15 lira.
Yıl 1978; dolar 25 lira.
Yıl 1980; dolar 94 lira.
Yanlış okumadınız; bin lira değil, sadece lira.
Tarih 20 Kasım 2000; dolar 683 bin 200 lira.
Tarih 29 Kasım 2001; dolar 1 milyon 500 bin lira.
Bu tablonun sahipleri işbaşındakiler, muhalefettekiler. Koordinatörleri yine IMF ve Dünya Bankası.
Söylemleri yine aynı, programları da... Hem de hepsinin; iktidarı da aynı şeyi söylüyor, muhalefeti de. Tabii ki AB, ABD ve IMF'in dedikleri başımızın tacı, diyorlar. Başka birşey diyen varsa beri gelsin.
Hatta Loğoğlu, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı iken başka konuşuyor; Washington'a gidince cümleleri, beyanatları çark ediyor.
Bu tablo, bu nakaratlarla değişir mi? Değişmez. 40-50 yılda değişti mi?
Böyle kurtuluş olur mu? Olmaz.
Tek çare kaldı; söylemiyle, programı ile, "milli duruş"u ile, Kuvay-ı Milliye ruhuyla tam bir birlik ve bütünlük içinde yeniden Bağımsız Türkiye diyen BTP.
Bağımsız Türkiye Partisi merkeze oturdu.
Türkiye'nin, Kıbrıs'ın, ekonominin, siyasetin... kurtulması için BTP'nin kadro, proje ve programları farklı ve tam tekmil. Fark burada, merkez burada.
Gerisi tabloyu değiştiremez. Çünkü hepsi aynı nakarat.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019