Hz. Ali’nin şehadeti
Muaviye, Hz. Ali’nin otoritesini sarsmak maksadıyla Hz. Ali’nin vefatına kadar çeşitli askerî faaliyetlere girişti
06.03.2023 23:15:00





Muaviye, Hz. Ali'nin otoritesini sarsmak maksadıyla Hz. Ali'nin vefatına kadar çeşitli askerî faaliyetlere girişti.
H. 39'da Kûfe'ye, Medain'e, Enbar'a, Hicaz'a, Yemen'e ordular gönderdi. Ve Hz. Ali'nin taraftarlarına baskın düzenlemelerini, silahlı askerlerle karşılaşırlarsa saldırmalarını, ancak üzerlerine büyük bir ordu gönderilirse hemen kaçmalarını emretti.
Hz. Ali bunu duyunca minbere çıktı ve halkı savaşmaya teşvik etti. Ancak istediği, hareketliliği göremedi.
Hz. Ali, hayatının bu son dönemlerinde Ammar b. Yâsir gibi en yakın dost ve yardımcılarını kaybetmenin üzüntüsünü yaşıyor ve şöyle diyordu:
"Sıffin'de kanları dökülen kardeşlerimiz bugün yaşamadıkları, lokmalar yutmadıkları ve su içmedikleri için zararda değildirler.
Allah'a yemin erim ki, onlar Allah'a kavuştular. Ve Allah, onların mükâfatlarını eksiksiz vermiş, onları yaşadıkları korkulardan sonra güvenlik yurduna koymuştur.
Nerede yola dizilen ve hak üzere yürüyen kardeşlerim?
Nerede Ammar?
Nerede İbn Teyhan?
Nerede Zü'ş-Şehadeteyn?
Nerede onlar gibi samimi bir niyet üzere ahidleşen ve günahkârlara karşı başlarını ortaya koyan yiğitler?"
İmam sonra elini yüzüne koydu ve ağladı, "Âh! Kur'an okuyan, O'nu sağlam ve doğru şekilde anlayan, farzları araştırıp ikame eden, sünneti diriltip, bid'ati öldüren, cihada davet edilip davete icabet eden, lidere güvenip itaat eden kardeşlerim?"
Hz. Ali, H.40'da Muaviye ile bir antlaşma yapmak zorunda kaldı. Çünkü ordudaki birlik bir türlü sağlanamadığından Şam'a sefer düzenleyememişti.
Yapılan antlaşmaya göre savaşa son verilecek, Irak Hz. Ali'ye, Şam Muaviye'ye ait olacaktı. Biri diğerine baskın düzenlemeyecek, savaş açmayacaktı.
Ancak Muaviye, antlaşmaya uymadı. Hicaz ve Yemen'i talan etmek üzere bir ordu gönderdi.
Ancak halkın duyarsızlığı yüzünden Hz. Ali istediği şekilde bir ordu teçhiz edemedi, cihat çağrısı insanlardan gereği gibi cevap bulamadı.
Bu arada İmam Ali son günlerini yaşamaktaydı. Ebu Sâlih şöyle anlatıyor:
"Ali'yi gördüm, Mushafı başı üzerine sertçe ses çıkaracak şekilde koydu ve şöyle dedi;
"Allah'ım, Ben onlardan bunun içindekileri yapmalarını istedim. Ancak onlar, Bana mâni oldular.
Allah'ım, Ben, onlardan bıktım, onlar da Benden bıktılar. Ben, onlara buğzettim. Onlar da, Bana buğzettiler. Güzel ahlakımın aleyhine döndüler.
Onlara, Benden daha şerlisini, Bana da, onlardan daha hayırlısını nasip et. Onların kalplerini tuzun suda eridiği gibi erit."
Başka bir rivayete göre bu duayı yaptıktan üç gün sonra şehit edildi.
Hz. Ali son günlerinde hep şu duaya devam ediyordu:
"Allah'ım Ben, onlardan bıktım, onlar da Benden bıktı. Ben, onlardan usandım, onlar da Benden usandı. Beni, onlardan kurtar, onları da Benden kurtar."
Sonra elini sakalına götürdü, "Sizin en şakinizi bunları kana boyamaktan alıkoyan nedir?" dedi.
Hz. Hasan şöyle anlatıyor:
"Hz. Ali, bana dedi ki, 'Resulüllah bu gece rüyama girdi. O'na, 'Ya Resulallah, ümmetinden gördüğüm bu sıkıntı ve düşmanlık da nedir?' diye sordum.
Bana, 'Onlara beddua et' buyurdu. Ben de, 'Allah'ın, Bana onlardan daha hayırlısını, onlara da Benden daha şerlisini nasip et' dedim."
Hz. Hasan anlatmaya devam ediyor: "Dışarı çıktı ve az sonra vuruldu."
Rivayete göre, Hz. Ali Abdurrahman ibn Mülcem'i görünce, "Beni öldürecek olan budur" demişti. "Ona karşı seni durduran şey nedir?" diye sorduklarında, "O, henüz Beni öldürmedi" buyurmuştur.
Halbuki İbn-i Mülcem zahirde Hz. Ali'ye büyük bir sevgi gösteriyordu. Hatta İbn Esir, Usd'ül-Gabe adlı eserin 4. cildinin 25. sayfasında İbn-i Mülcem'in Hz. Ali'yi öven uzun bir şiir okuduğunu söylemektedir.
İbni Hacer ise Savaik'de, Hz. Ali'nin ona şöyle cevap verdiğini yazmaktadır:
"Ben, onun hayatını istiyorum, o ise Benim ölmemi istiyor. Zahiren dost görünen bu hilekâr, Muradi kavmindendir."
Suikasta karşı uyarıldığı zaman ise şöyle diyordu:
"Allah katından benim üzerimde sağlam bir sığınak var. Günüm geldiğinde bu sığınak bozularak Beni terk eder. O zaman ok hedefini ıskalamaz, yara da iyileşmez." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Ali eserinden)
H. 39'da Kûfe'ye, Medain'e, Enbar'a, Hicaz'a, Yemen'e ordular gönderdi. Ve Hz. Ali'nin taraftarlarına baskın düzenlemelerini, silahlı askerlerle karşılaşırlarsa saldırmalarını, ancak üzerlerine büyük bir ordu gönderilirse hemen kaçmalarını emretti.
Hz. Ali bunu duyunca minbere çıktı ve halkı savaşmaya teşvik etti. Ancak istediği, hareketliliği göremedi.
Hz. Ali, hayatının bu son dönemlerinde Ammar b. Yâsir gibi en yakın dost ve yardımcılarını kaybetmenin üzüntüsünü yaşıyor ve şöyle diyordu:
"Sıffin'de kanları dökülen kardeşlerimiz bugün yaşamadıkları, lokmalar yutmadıkları ve su içmedikleri için zararda değildirler.
Allah'a yemin erim ki, onlar Allah'a kavuştular. Ve Allah, onların mükâfatlarını eksiksiz vermiş, onları yaşadıkları korkulardan sonra güvenlik yurduna koymuştur.
Nerede yola dizilen ve hak üzere yürüyen kardeşlerim?
Nerede Ammar?
Nerede İbn Teyhan?
Nerede Zü'ş-Şehadeteyn?
Nerede onlar gibi samimi bir niyet üzere ahidleşen ve günahkârlara karşı başlarını ortaya koyan yiğitler?"
İmam sonra elini yüzüne koydu ve ağladı, "Âh! Kur'an okuyan, O'nu sağlam ve doğru şekilde anlayan, farzları araştırıp ikame eden, sünneti diriltip, bid'ati öldüren, cihada davet edilip davete icabet eden, lidere güvenip itaat eden kardeşlerim?"
Hz. Ali, H.40'da Muaviye ile bir antlaşma yapmak zorunda kaldı. Çünkü ordudaki birlik bir türlü sağlanamadığından Şam'a sefer düzenleyememişti.
Yapılan antlaşmaya göre savaşa son verilecek, Irak Hz. Ali'ye, Şam Muaviye'ye ait olacaktı. Biri diğerine baskın düzenlemeyecek, savaş açmayacaktı.
Ancak Muaviye, antlaşmaya uymadı. Hicaz ve Yemen'i talan etmek üzere bir ordu gönderdi.
Ancak halkın duyarsızlığı yüzünden Hz. Ali istediği şekilde bir ordu teçhiz edemedi, cihat çağrısı insanlardan gereği gibi cevap bulamadı.
Bu arada İmam Ali son günlerini yaşamaktaydı. Ebu Sâlih şöyle anlatıyor:
"Ali'yi gördüm, Mushafı başı üzerine sertçe ses çıkaracak şekilde koydu ve şöyle dedi;
"Allah'ım, Ben onlardan bunun içindekileri yapmalarını istedim. Ancak onlar, Bana mâni oldular.
Allah'ım, Ben, onlardan bıktım, onlar da Benden bıktılar. Ben, onlara buğzettim. Onlar da, Bana buğzettiler. Güzel ahlakımın aleyhine döndüler.
Onlara, Benden daha şerlisini, Bana da, onlardan daha hayırlısını nasip et. Onların kalplerini tuzun suda eridiği gibi erit."
Başka bir rivayete göre bu duayı yaptıktan üç gün sonra şehit edildi.
Hz. Ali son günlerinde hep şu duaya devam ediyordu:
"Allah'ım Ben, onlardan bıktım, onlar da Benden bıktı. Ben, onlardan usandım, onlar da Benden usandı. Beni, onlardan kurtar, onları da Benden kurtar."
Sonra elini sakalına götürdü, "Sizin en şakinizi bunları kana boyamaktan alıkoyan nedir?" dedi.
Hz. Hasan şöyle anlatıyor:
"Hz. Ali, bana dedi ki, 'Resulüllah bu gece rüyama girdi. O'na, 'Ya Resulallah, ümmetinden gördüğüm bu sıkıntı ve düşmanlık da nedir?' diye sordum.
Bana, 'Onlara beddua et' buyurdu. Ben de, 'Allah'ın, Bana onlardan daha hayırlısını, onlara da Benden daha şerlisini nasip et' dedim."
Hz. Hasan anlatmaya devam ediyor: "Dışarı çıktı ve az sonra vuruldu."
Rivayete göre, Hz. Ali Abdurrahman ibn Mülcem'i görünce, "Beni öldürecek olan budur" demişti. "Ona karşı seni durduran şey nedir?" diye sorduklarında, "O, henüz Beni öldürmedi" buyurmuştur.
Halbuki İbn-i Mülcem zahirde Hz. Ali'ye büyük bir sevgi gösteriyordu. Hatta İbn Esir, Usd'ül-Gabe adlı eserin 4. cildinin 25. sayfasında İbn-i Mülcem'in Hz. Ali'yi öven uzun bir şiir okuduğunu söylemektedir.
İbni Hacer ise Savaik'de, Hz. Ali'nin ona şöyle cevap verdiğini yazmaktadır:
"Ben, onun hayatını istiyorum, o ise Benim ölmemi istiyor. Zahiren dost görünen bu hilekâr, Muradi kavmindendir."
Suikasta karşı uyarıldığı zaman ise şöyle diyordu:
"Allah katından benim üzerimde sağlam bir sığınak var. Günüm geldiğinde bu sığınak bozularak Beni terk eder. O zaman ok hedefini ıskalamaz, yara da iyileşmez." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Ali eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.