Prof. Dr. Haydar Baş, "Hz. Fâtıma" isimli eşsiz eserinde, Hz. Fâtıma Annemizin dünyayı teşriflerini şöyle anlatıyor:
"Cenab-ı Hak, Hz. Fâtıma yaratılmadan önce Hz. Peygamberi (s.a.v.) dahi O'nun için hazırlamıştır. Bu konudaki rivayet şöyledir:
Resûlullah (s.a.v.) Ebtah denilen yerde oturuyorken, Hz. Cebrail gelir ve O'na şöyle seslenir: "Ey Muhammed! Yüceler yücesi Rabbin Sana selam söyler. Kırk sabah boyunca Hatice'den ayrılmanı emreder." Hz. Peygamber (s.a.v.) Ammar bin Yâsir'i Hatice'ye göndererek ilahi emri O'na da bildirdi. Resûlullah kırk gün boyunca ibadet etti. Gündüzlerini oruçla, gecelerini de namazla geçirdi.
Kırk günün sonunda Cebrail geldi ve şöyle dedi: "Ey Muhammed! Yüceler yücesi Rabbin orucunu bu yemekle açmanı emrediyor." Peygamberimiz (s.a.v.) bu yemeği doyuncaya kadar yedi ve kanıncaya kadar su içti. Sonra namaz kılmak için ayağa kalktı. Cebrail yanına geldi ve şöyle dedi: "Hatice'nin evine gidinceye kadar şu anda namaz kılman Sana haramdır. Çünkü Yüce Allah bu gece Senin sulbünden tertemiz bir zürriyet yaratmaya söz vermiştir." Resûlullah (s.a.v.) derhal yerinden kalkarak Hatice'nin evine gitti.
Hz. Hatice (a.s.) anlatıyor: "Yalnızlığa alışmıştım. Gece karanlığı çökünce başımı örter, üzerime geniş giysimi alır, kapımı kilitler ve namazımı kılıp virdimi yerine getirdikten sonra çıramı söndürürdüm. Sonra da yatağıma uzanırdım. O gece yarı uyumuş, yarı uyanık bir halde iken, birden Hz. Peygamber geldi ve kapıyı çaldı. 'Muhammed'den başka kimsenin çalmadığı halkadan kapıyı çalan kimdir?' diye seslendim. Resûlullah tatlı ve yumuşak bir ses tonuyla bana seslendi: 'Kapıyı aç ey Hatice! Ben Muhammed'im.' Kapıyı açtım ve Peygamber eve girdi. Gökleri olduğu gibi tutan ve suyu yerden çıkaran Allah'a yemin ederim ki, daha Peygamber benden uzaklaşmamıştı ki Fâtıma'nın ağırlığını karnımda hissettim." (Bihârü'l-Envâr, c.16, s.79-80).
Hatice (a.s.) şöyle anlatıyor: "O gece eskisi gibi evin kapısını kapadım ve yatağın üzerinde istirahat ediyordum. Aniden kapının çaldığını duydum. 'Kimsiniz? Muhammed (s.a.v.)'den başka hiçbir kimse bu kapıyı çalmaya lâyık değildir' dedim. Peygamberin (s.a.v.) yüreğe yerleşen sesi duyuldu ve şöyle buyurdu: 'Kapıyı aç, Ben Muhammed'im.' Koşarak kapıyı açtım, güler yüzle eve girdi. Ve o gece Fâtıma'nın nuru babanın sulbünden anne rahmine dahil oldu." (Bihârü'l-Envâr, c.16, s.78).
Taberânî'den naklen Hz. Aişe'nin şöyle dediği rivayet edilir: "Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: Mirac'a götürüldüğümde Beni cennete dahil ettiler ve Ben cennet ağaçlarından birinin altında durdum; öyle bir ağaçtı ki, cennette onun gibi güzel, yaprakları beyaz ve meyvesi hoş olan bir ağaç görmemiştim; onun meyvesinden alıp yedim; bu benim sulbümde nutfeye dönüştü; yeryüzüne döndüğümde Hatice ile biraraya geldim ve O, Fâtıma'ya hamile kaldı. O zamandan beri ne zaman cennet kokusunu arzulasam Fâtıma'yı kokluyorum." (Suyûti, Ed-Durrü'l-Mensur).
"Cebrail, cennetten bir elma getirdi, Ben onu yedim ve Hatice ile biraraya geldim. O Fâtıma'ya hamile oldu. Bir müddet sonra Hatice, 'Benim hâlim çok hafiftir ve Sen yanımdan ayrıldığında karnımdaki bebek benimle konuşuyor' dedi." (Taberî, Zehâirü'l-Ukba, s.44).
"Mirac'a götürüldüğüm gece, Cebrail (a.s.) bir cennet ayvasını bana getirdi. Ben onu yedim ve Hatice Fâtıma'ya hamile oldu. Bu yüzden Ben cennet kokusuna iştiyak duyduğumda Fâtıma'nın boynunu koklardım." (Hakim, Müstedrekü's-Sahihayn, c.3, s.156 ,Sa'd ibn Mâlik).
Hatib-i Bağdadî, Hz. Aişe'den şöyle rivayet etmektedir: "Ben Resûlullah'a (s.a.v.), 'Neden Fâtıma geldiğinde O'nu öpüyorsun' dedim. Resûlullah (s.a.v.), 'Ey Aişe, Ben Mirac'a götürüldüğüm gece, Cebrail Beni cennete götürdü ve orada Bana bir elma verdi; Ben onu yedim; o Benim sulbümde nutfeye dönüştü. Yeryüzüne indiğimde Hatice ile biraraya geldim. İşte Fâtıma (a.s.) o nutfeden dünyaya geldi. O, insan şeklinde olan bir huridir. Cenneti arzu ettiğim vakit onu öpüyorum' dedi." (Tarih-i Bağdadî, c.5, s.87).
Biz bu hadislerle ilgili bir bilgiyi de aktarmak istiyoruz ki; Mirac hadisesi, Hz. Hatice'nin vefat ettiği hüzün yılı olarak adlandırılan seneden sonra vukû bulmuştur. Dolayısıyla, Hz. Fâtıma'nın (a.s.) Mirac'dan sonra doğmuş olması imkansızdır. Bu mânâda, üçüncü hadis, yani Hz. Cebrail'in dünyaya cennetten bir meyve getirmesi daha doğru gözükmektedir.
Bir gün Resûlullah (s.a.v.) eve geldi ve Hz. Fâtıma'yla konuşan Hz. Hatice'nin sesini duydu. Dedi ki: "Kiminle konuşuyorsun ey Hatice?" Hz. Hatice, "Şu an benim rahmimde bulunan cenin, ben evde yalnız kaldığım zaman, rahmin karanlığından benimle konuşur, sohbet eder" dedi. Resûlullah gülümsedi ve şöyle dedi: "Ey Hatice! Şu anda kardeşim Cebrail, seninle bu şekilde konuşanın Benim kızım olduğunu ve O'nun tertemiz kılınmış bir zürriyet olduğunu, Yüce Allah'ın O'nun adını Fâtıma diye koymamı emrettiğini ve Yüce Allah'ın O'nun soyundan, mü'minleri hidayete ulaştıracak imamlar ortaya çıkaracağını söylüyor." (Tûsî, Es-Sâkıb fi-Menâkıb,s. 187).
Hz. Fâtıma doğmadan evvel Hz. Cebrail, Hz. Muhammed ve Hz. Hatice'ye müjde vermiş ve, "Ya Resâlallah, Hatice'nin rahminde olan çocuk Senin neslini devam ettirecek olan değerli bir kızdır. O, vahiy kesildikten sonra da bu dinin imam ve önderlerinin annesidir." (Er-Ravzü'l-Faik, 314; El-Cennetü'l-Asime, s.190)."
"Cenab-ı Hak, Hz. Fâtıma yaratılmadan önce Hz. Peygamberi (s.a.v.) dahi O'nun için hazırlamıştır. Bu konudaki rivayet şöyledir:
Resûlullah (s.a.v.) Ebtah denilen yerde oturuyorken, Hz. Cebrail gelir ve O'na şöyle seslenir: "Ey Muhammed! Yüceler yücesi Rabbin Sana selam söyler. Kırk sabah boyunca Hatice'den ayrılmanı emreder." Hz. Peygamber (s.a.v.) Ammar bin Yâsir'i Hatice'ye göndererek ilahi emri O'na da bildirdi. Resûlullah kırk gün boyunca ibadet etti. Gündüzlerini oruçla, gecelerini de namazla geçirdi.
Kırk günün sonunda Cebrail geldi ve şöyle dedi: "Ey Muhammed! Yüceler yücesi Rabbin orucunu bu yemekle açmanı emrediyor." Peygamberimiz (s.a.v.) bu yemeği doyuncaya kadar yedi ve kanıncaya kadar su içti. Sonra namaz kılmak için ayağa kalktı. Cebrail yanına geldi ve şöyle dedi: "Hatice'nin evine gidinceye kadar şu anda namaz kılman Sana haramdır. Çünkü Yüce Allah bu gece Senin sulbünden tertemiz bir zürriyet yaratmaya söz vermiştir." Resûlullah (s.a.v.) derhal yerinden kalkarak Hatice'nin evine gitti.
Hz. Hatice (a.s.) anlatıyor: "Yalnızlığa alışmıştım. Gece karanlığı çökünce başımı örter, üzerime geniş giysimi alır, kapımı kilitler ve namazımı kılıp virdimi yerine getirdikten sonra çıramı söndürürdüm. Sonra da yatağıma uzanırdım. O gece yarı uyumuş, yarı uyanık bir halde iken, birden Hz. Peygamber geldi ve kapıyı çaldı. 'Muhammed'den başka kimsenin çalmadığı halkadan kapıyı çalan kimdir?' diye seslendim. Resûlullah tatlı ve yumuşak bir ses tonuyla bana seslendi: 'Kapıyı aç ey Hatice! Ben Muhammed'im.' Kapıyı açtım ve Peygamber eve girdi. Gökleri olduğu gibi tutan ve suyu yerden çıkaran Allah'a yemin ederim ki, daha Peygamber benden uzaklaşmamıştı ki Fâtıma'nın ağırlığını karnımda hissettim." (Bihârü'l-Envâr, c.16, s.79-80).
Hatice (a.s.) şöyle anlatıyor: "O gece eskisi gibi evin kapısını kapadım ve yatağın üzerinde istirahat ediyordum. Aniden kapının çaldığını duydum. 'Kimsiniz? Muhammed (s.a.v.)'den başka hiçbir kimse bu kapıyı çalmaya lâyık değildir' dedim. Peygamberin (s.a.v.) yüreğe yerleşen sesi duyuldu ve şöyle buyurdu: 'Kapıyı aç, Ben Muhammed'im.' Koşarak kapıyı açtım, güler yüzle eve girdi. Ve o gece Fâtıma'nın nuru babanın sulbünden anne rahmine dahil oldu." (Bihârü'l-Envâr, c.16, s.78).
Taberânî'den naklen Hz. Aişe'nin şöyle dediği rivayet edilir: "Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: Mirac'a götürüldüğümde Beni cennete dahil ettiler ve Ben cennet ağaçlarından birinin altında durdum; öyle bir ağaçtı ki, cennette onun gibi güzel, yaprakları beyaz ve meyvesi hoş olan bir ağaç görmemiştim; onun meyvesinden alıp yedim; bu benim sulbümde nutfeye dönüştü; yeryüzüne döndüğümde Hatice ile biraraya geldim ve O, Fâtıma'ya hamile kaldı. O zamandan beri ne zaman cennet kokusunu arzulasam Fâtıma'yı kokluyorum." (Suyûti, Ed-Durrü'l-Mensur).
"Cebrail, cennetten bir elma getirdi, Ben onu yedim ve Hatice ile biraraya geldim. O Fâtıma'ya hamile oldu. Bir müddet sonra Hatice, 'Benim hâlim çok hafiftir ve Sen yanımdan ayrıldığında karnımdaki bebek benimle konuşuyor' dedi." (Taberî, Zehâirü'l-Ukba, s.44).
"Mirac'a götürüldüğüm gece, Cebrail (a.s.) bir cennet ayvasını bana getirdi. Ben onu yedim ve Hatice Fâtıma'ya hamile oldu. Bu yüzden Ben cennet kokusuna iştiyak duyduğumda Fâtıma'nın boynunu koklardım." (Hakim, Müstedrekü's-Sahihayn, c.3, s.156 ,Sa'd ibn Mâlik).
Hatib-i Bağdadî, Hz. Aişe'den şöyle rivayet etmektedir: "Ben Resûlullah'a (s.a.v.), 'Neden Fâtıma geldiğinde O'nu öpüyorsun' dedim. Resûlullah (s.a.v.), 'Ey Aişe, Ben Mirac'a götürüldüğüm gece, Cebrail Beni cennete götürdü ve orada Bana bir elma verdi; Ben onu yedim; o Benim sulbümde nutfeye dönüştü. Yeryüzüne indiğimde Hatice ile biraraya geldim. İşte Fâtıma (a.s.) o nutfeden dünyaya geldi. O, insan şeklinde olan bir huridir. Cenneti arzu ettiğim vakit onu öpüyorum' dedi." (Tarih-i Bağdadî, c.5, s.87).
Biz bu hadislerle ilgili bir bilgiyi de aktarmak istiyoruz ki; Mirac hadisesi, Hz. Hatice'nin vefat ettiği hüzün yılı olarak adlandırılan seneden sonra vukû bulmuştur. Dolayısıyla, Hz. Fâtıma'nın (a.s.) Mirac'dan sonra doğmuş olması imkansızdır. Bu mânâda, üçüncü hadis, yani Hz. Cebrail'in dünyaya cennetten bir meyve getirmesi daha doğru gözükmektedir.
Bir gün Resûlullah (s.a.v.) eve geldi ve Hz. Fâtıma'yla konuşan Hz. Hatice'nin sesini duydu. Dedi ki: "Kiminle konuşuyorsun ey Hatice?" Hz. Hatice, "Şu an benim rahmimde bulunan cenin, ben evde yalnız kaldığım zaman, rahmin karanlığından benimle konuşur, sohbet eder" dedi. Resûlullah gülümsedi ve şöyle dedi: "Ey Hatice! Şu anda kardeşim Cebrail, seninle bu şekilde konuşanın Benim kızım olduğunu ve O'nun tertemiz kılınmış bir zürriyet olduğunu, Yüce Allah'ın O'nun adını Fâtıma diye koymamı emrettiğini ve Yüce Allah'ın O'nun soyundan, mü'minleri hidayete ulaştıracak imamlar ortaya çıkaracağını söylüyor." (Tûsî, Es-Sâkıb fi-Menâkıb,s. 187).
Hz. Fâtıma doğmadan evvel Hz. Cebrail, Hz. Muhammed ve Hz. Hatice'ye müjde vermiş ve, "Ya Resâlallah, Hatice'nin rahminde olan çocuk Senin neslini devam ettirecek olan değerli bir kızdır. O, vahiy kesildikten sonra da bu dinin imam ve önderlerinin annesidir." (Er-Ravzü'l-Faik, 314; El-Cennetü'l-Asime, s.190)."
Gökhan Demir / diğer yazıları
- Mustafa Kemal ile beraber hareket dönemi-II / 10.12.2020
- Mustafa Kemal ile beraber hareket dönemi-I / 09.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-VI / 08.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-V / 07.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-IV / 04.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-III / 03.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-II / 02.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-I / 01.12.2020
- Millî Mücadele’de din adamları-XI / 30.11.2020
- Millî Mücadele’de din adamları-X / 29.11.2020
- Mustafa Kemal ile beraber hareket dönemi-I / 09.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-VI / 08.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-V / 07.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-IV / 04.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-III / 03.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-II / 02.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-I / 01.12.2020
- Millî Mücadele’de din adamları-XI / 30.11.2020
- Millî Mücadele’de din adamları-X / 29.11.2020