Büyük velî, ölüm gecesini "şeb-i arûs" (düğün gecesi), yani dünya gurbetinden kurtuluş, vuslata eriş olarak ifade eder. Ölümün, ruhun hürriyete kavuşup, hakîkî bir ölümsüzlük ve ikbale gidiş olduğunu, şu mısra'ları ile ne güzel ifâde eder: "Öldüğüm gün, tabutumu götürürlerken, bende bu Dünya derdi var sanma!" "Benim için ağlama, yazık, "vâh!" "vâh!" deme! Beni toprağa verdiklerinde de "vedâ, vedâ!" (ayrılık, ayrılık) deme!" * * *"Mezar bir perdedir ki, arkasında Cennet'in huzuru vardır!" Hazret-ı Mevlânâ diğer bir gazelinde de şöyle der: "Ey cân! Sende bu toprak perdesi ile örtülmüş gizli bir hayat vardır. Burada, gayb aleminde gizlenmiş yüzlerce Yusuf gibi güzeller mevcûddur..." "Bu ten sûreti, yani cesed, toprağa kurban verilince, o can sureti kalır. " "O ten sûreti fanî, can sûreti ise bakîdir... " Allah dostlarının en önemli özelliklerinden birisi de, ilahî aşkla kavrulmadır. Hazret-i Mevlânâ da, diğer bir beytinde, ruhunda yanan aşk ateşinin ölümle bile sönmeyeceğini şu şekilde ifade eder: "Vefatımdan sonra benim kabrimi aç ve içimin ateşi sebebiyle kefenimden nasıl duman yükseldiğini gör!" Bir aşığa ölüm döşeğinde sorulur: "-Ölüm anında iken nasıl gülebiliyorsun?" Aşık cevap verir: "Uçuyorum.. Şimdi bütün vücudum dudak olmuş gülümsüyor!.. Şu an dudaklarım başka bir gülüşle gülüyor!." Hazret-i Mevlânâ buyurur: "Ölürken gülmeyen kimseyi mum'a benzetme! Aşk yolunda ancak mum gibi eriyenler, amber gibi kokular neşrederler..."
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.