İmam Ali'nin komutanlarından birisine yazdığı mektup
İmam Ali (a.s): “Eğer, itaat gölgesine dönseler, zaten bizim istediğimiz de budur. Yok, eğer gelişen olaylar onları ayrılık çıkarmaya, isyan etmeye yöneltirse, içlerinden sana itaat edenlerle birlikte isyan edenlerin üzerine yürü
29.06.2025 13:32:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





İmam Ali (a.s): "Eğer, itaat gölgesine dönseler, zaten bizim istediğimiz de budur. Yok, eğer gelişen olaylar onları ayrılık çıkarmaya, isyan etmeye yöneltirse, içlerinden sana itaat edenlerle birlikte isyan edenlerin üzerine yürü.
Gelmek istemeyenlerden vazgeç, itaat edenlerle yetin. Çünkü isteksizlerin hazır olmamaları, hazır olmalarından; oturmaları, harekete geçmelerinden daha hayırlıdır.
Azerbaycan valisi Eş'as b. Kays'a yazdığı mektup
"Şüphesiz yetkilerin, senin için bir yemek aracı değil, belki boynuna yüklenmiş bir emanettir.
Senden üstün olan birinin emri altındasın. İdaren altındakilere karşı zorbalık edemeyeceğin gibi, izinsiz olarak maceraya atılıp tehlikeye de sürükleyemezsin.
Elinde olan Allah-u Teâlâ'nın malını da, bana teslim edilinceye kadar korumak zorundasın. Sana kötülük eden amirlerden olmamayı diliyorum, ve's-Selam."
Muaviye'ye yazdığı mektup
Şüphesiz Ebubekr'e, Ömer'e, Osman'a biat edenler, onlara biat ettikleri şekilde bana da biat ettiler.
Orada bulunanların (başkasını) seçme hakkı olmadığı gibi, bulunmayanın da reddetme hakkı yoktur.
Şura, ancak Muhacirler'e ve Ensar'a aittir; onlar, toplanıp birisine uyar ve imam olarak nitelendirirse, bu Allah'ın da hoşnut olduğu bir iştir.
Kim, onların hükmüne razı olmayıp kınayarak veya bidate uyarak onların işlerini terk ederse, onu geri çevirirler. Kabul etmezse, mü'minlerin yoluna tabi olmadığı için onunla savaşırlar ve döndüğü şeyin vebalini de Allah, onun boynuna yükler.
Ey Muaviye, Ömrüme yemin olsun, eğer heva ve hevesine uymadan aklınla düşünürsen, beni Osman'ın kanına girenlerden en uzak (ve tertemiz) bulursun.
Sen çok iyi biliyorsun ki ben, bu işin dışındaydım. Ama yok bu işi benim üzerime yıkmak istiyorsan ve bildiğini (gerçekleri) gizliyorsan o başka... ve's-Selam. "
Muaviye'ye yazdığı mektup
"...Kendi tarafından göndermiş olduğun gösterişli, sapıklığınla bezediğin, süslenmiş, malum öğütlerinin tekrarlandığı mektubun bana geldi.
Doğru yola sevk edecek basireti, gerçeğe götürecek kılavuzu olmayan birinin mektubu. Heva ve hevesi onu çağırmış, o da uymuş; sapıklık onu gütmüş, o da kendisine tabi olmuş; anlaşılmaz hezeyanlar savurur, çarpar ve sapıtır.
...Çünkü biat birdir, ikinci kez bakılmaz. Bir daha seçim yapılmaz. Onu kabul etmeyip kaçınan kınanır, şüphe eden de ikiyüzlüdür.
Muaviye ile konuşması için, Cerir b, Abdullah'a gönderdiği mektup. İmam Ali Cerir'i Muaviye'den biat alması için yanına gönderdi, Muaviye ise altı ay onun Şam'dan çıkmasına engel oldu ve bu müddet içerisinde savaş için hazırlık yaptı.
"Mektubum sana ulaştıktan sonra, açık hükmünü sana bildirmesi ve bu konudaki görüşünü tam olarak açıklaması için Muaviye'yi zorla. Sonra ondan "ya vatanından sürüp çıkaran savaşı, ya da zillete düşüren barışı" seçmesini iste. Savaşı seçerse, kabul et, barışı seçerse biatini al. ve's-Selam."
Muaviye'ye yazdığı mektup
"Kavmimiz (Kureyş), Peygamberimizi öldürmeyi, kökümüzü kurutmayı arzulayarak aleyhimize komplolar kurmuş, başımıza alçakça işler açmıştı.
Bizden huzuru alıp yerine korkuyu bırakmış, sarp dağ (Ebu Talib vadisinde) yamaçlarında yaşamaya mecbur etmiş, aleyhimize savaş ateşini yakmıştı.
O halde Allah, dininin etrafından kötülüğü kovmamızı, kimseye onun hürmetini çiğneme fırsatı vermememizi irade etti. Müminimiz, bununla ecir kazanmak istiyor; kâfirimiz ise soyunu koruyordu. Kureyş'ten İslam'ı kabul edenler, diğer kabilelerle yapmış oldukları anlaşmadan, ya da kendi aşiretinin himaye etmesinden dolayı, bizim karşılaştığımız zorluklardan ve öldürülme tehlikesinden güvende idiler.
Savaş kızışıp insanlar hücum edince Resulullah (s.a.a), ashabını Ehl-i Beyt'iyle korur; kılıçların ve mızrakların karşısına onları sürerdi. Böylece Ubeyde İbn-i Haris (Rasulullah'ın amcası oğlu), Bedir'de; Hamza, Uhud'da; Cafer, Mute'de öldürüldü. Birisi de -ki isteseydim ismini söylerdim- onlar gibi şehit olmak istedi; fakat onun eceli ertelenmiş, onlarınki gelmişti.
Şu yaşadığım çağa ne kadar da şaşıyorum! Allah'ın dinini savunmayan ve benim gibi bir geçmişi olmayan birisi (Muaviye) benimle aynı seviyede tutuluyor!
Oysa değil o, hiç kimse bu seviyeye ulaşmamıştır. O seviyede olduğunu iddia eden birisini ben tanımıyorum ve Allah'ın tanıyacağını zannetmiyorum. Her halükarda hamd Allah'a mahsustur.
Osman'ın katillerini teslim etmemi istemene gelince; ben bu işi inceleyip, düşündüm. Onları sana veya bir başkasına vermem mümkün değil.
Ömrüme yemin olsun ki azgınlığından, ayrılıkçılığından vazgeçmezsen, yakında onların seni istediğini öğreneceksin.
Onların seni istemesi, seni de karada, denizde, dağda ve ovada onları arama zahmetinden kurtaracaktır. Belki bu isteğin seni gamlara gömecek ve sana mutluluk vermeyecektir. Selam, ehil olanın üzerine olsun." (Nehc'ul Belaga Mektuplar 4-9)
Gelmek istemeyenlerden vazgeç, itaat edenlerle yetin. Çünkü isteksizlerin hazır olmamaları, hazır olmalarından; oturmaları, harekete geçmelerinden daha hayırlıdır.
Azerbaycan valisi Eş'as b. Kays'a yazdığı mektup
"Şüphesiz yetkilerin, senin için bir yemek aracı değil, belki boynuna yüklenmiş bir emanettir.
Senden üstün olan birinin emri altındasın. İdaren altındakilere karşı zorbalık edemeyeceğin gibi, izinsiz olarak maceraya atılıp tehlikeye de sürükleyemezsin.
Elinde olan Allah-u Teâlâ'nın malını da, bana teslim edilinceye kadar korumak zorundasın. Sana kötülük eden amirlerden olmamayı diliyorum, ve's-Selam."
Muaviye'ye yazdığı mektup
Şüphesiz Ebubekr'e, Ömer'e, Osman'a biat edenler, onlara biat ettikleri şekilde bana da biat ettiler.
Orada bulunanların (başkasını) seçme hakkı olmadığı gibi, bulunmayanın da reddetme hakkı yoktur.
Şura, ancak Muhacirler'e ve Ensar'a aittir; onlar, toplanıp birisine uyar ve imam olarak nitelendirirse, bu Allah'ın da hoşnut olduğu bir iştir.
Kim, onların hükmüne razı olmayıp kınayarak veya bidate uyarak onların işlerini terk ederse, onu geri çevirirler. Kabul etmezse, mü'minlerin yoluna tabi olmadığı için onunla savaşırlar ve döndüğü şeyin vebalini de Allah, onun boynuna yükler.
Ey Muaviye, Ömrüme yemin olsun, eğer heva ve hevesine uymadan aklınla düşünürsen, beni Osman'ın kanına girenlerden en uzak (ve tertemiz) bulursun.
Sen çok iyi biliyorsun ki ben, bu işin dışındaydım. Ama yok bu işi benim üzerime yıkmak istiyorsan ve bildiğini (gerçekleri) gizliyorsan o başka... ve's-Selam. "
Muaviye'ye yazdığı mektup
"...Kendi tarafından göndermiş olduğun gösterişli, sapıklığınla bezediğin, süslenmiş, malum öğütlerinin tekrarlandığı mektubun bana geldi.
Doğru yola sevk edecek basireti, gerçeğe götürecek kılavuzu olmayan birinin mektubu. Heva ve hevesi onu çağırmış, o da uymuş; sapıklık onu gütmüş, o da kendisine tabi olmuş; anlaşılmaz hezeyanlar savurur, çarpar ve sapıtır.
...Çünkü biat birdir, ikinci kez bakılmaz. Bir daha seçim yapılmaz. Onu kabul etmeyip kaçınan kınanır, şüphe eden de ikiyüzlüdür.
Muaviye ile konuşması için, Cerir b, Abdullah'a gönderdiği mektup. İmam Ali Cerir'i Muaviye'den biat alması için yanına gönderdi, Muaviye ise altı ay onun Şam'dan çıkmasına engel oldu ve bu müddet içerisinde savaş için hazırlık yaptı.
"Mektubum sana ulaştıktan sonra, açık hükmünü sana bildirmesi ve bu konudaki görüşünü tam olarak açıklaması için Muaviye'yi zorla. Sonra ondan "ya vatanından sürüp çıkaran savaşı, ya da zillete düşüren barışı" seçmesini iste. Savaşı seçerse, kabul et, barışı seçerse biatini al. ve's-Selam."
Muaviye'ye yazdığı mektup
"Kavmimiz (Kureyş), Peygamberimizi öldürmeyi, kökümüzü kurutmayı arzulayarak aleyhimize komplolar kurmuş, başımıza alçakça işler açmıştı.
Bizden huzuru alıp yerine korkuyu bırakmış, sarp dağ (Ebu Talib vadisinde) yamaçlarında yaşamaya mecbur etmiş, aleyhimize savaş ateşini yakmıştı.
O halde Allah, dininin etrafından kötülüğü kovmamızı, kimseye onun hürmetini çiğneme fırsatı vermememizi irade etti. Müminimiz, bununla ecir kazanmak istiyor; kâfirimiz ise soyunu koruyordu. Kureyş'ten İslam'ı kabul edenler, diğer kabilelerle yapmış oldukları anlaşmadan, ya da kendi aşiretinin himaye etmesinden dolayı, bizim karşılaştığımız zorluklardan ve öldürülme tehlikesinden güvende idiler.
Savaş kızışıp insanlar hücum edince Resulullah (s.a.a), ashabını Ehl-i Beyt'iyle korur; kılıçların ve mızrakların karşısına onları sürerdi. Böylece Ubeyde İbn-i Haris (Rasulullah'ın amcası oğlu), Bedir'de; Hamza, Uhud'da; Cafer, Mute'de öldürüldü. Birisi de -ki isteseydim ismini söylerdim- onlar gibi şehit olmak istedi; fakat onun eceli ertelenmiş, onlarınki gelmişti.
Şu yaşadığım çağa ne kadar da şaşıyorum! Allah'ın dinini savunmayan ve benim gibi bir geçmişi olmayan birisi (Muaviye) benimle aynı seviyede tutuluyor!
Oysa değil o, hiç kimse bu seviyeye ulaşmamıştır. O seviyede olduğunu iddia eden birisini ben tanımıyorum ve Allah'ın tanıyacağını zannetmiyorum. Her halükarda hamd Allah'a mahsustur.
Osman'ın katillerini teslim etmemi istemene gelince; ben bu işi inceleyip, düşündüm. Onları sana veya bir başkasına vermem mümkün değil.
Ömrüme yemin olsun ki azgınlığından, ayrılıkçılığından vazgeçmezsen, yakında onların seni istediğini öğreneceksin.
Onların seni istemesi, seni de karada, denizde, dağda ve ovada onları arama zahmetinden kurtaracaktır. Belki bu isteğin seni gamlara gömecek ve sana mutluluk vermeyecektir. Selam, ehil olanın üzerine olsun." (Nehc'ul Belaga Mektuplar 4-9)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.