İmam Bakır’ın mü’minlerin dereceleri hakkındaki görüşleri
İmam Muhammed Bâkır'ın (a.s.) hadislerinden anladığımız kadarıyla, mü'min olmak bir kemâl mertebesidir ve bu hal Allah'ın seçkin kullarına bahşedilmiştir
17.11.2023 20:06:00 / Güncelleme: 17.11.2023 20:11:53
Hasan Parlak
Hasan Parlak





İmam Muhammed Bâkır'ın (a.s.) hadislerinden anladığımız kadarıyla, mü'min olmak bir kemâl mertebesidir ve bu hal Allah'ın seçkin kullarına bahşedilmiştir.
Hurman rivayet eder: "Ebu Câfer (Muhammed Bâkır) şöyle buyurdu: Şu dünya var ya, Allah onu iyilik yapana da verir, günahkâra da; ama imanı kullarının seçkinlerinden başkasına bahşetmez."
Mü'minlerin Allah katındaki durumları ile ilgili bir hadisi de şöyledir: Eban b. Tağlib rivayet eder: "Ebu Câfer (Muhammed Bâkır) şöyle buyurdu:
'Nebi (s.a.v.) İsra'ya götürüldüğü zaman dedi ki: Yâ Rabbi, mü'min kulunun katındaki durumu nedir?'
Buyurdu ki: 'Ey Muhammed! Benim bir velimi küçümseyen kimse, açıkça Bana savaş ilan etmiş olur. Nitekim dostlarına yardım etme hususunda Benden hızlısı yoktur.
Yaptığım hiçbir işte tereddüt etmem, mü'min kulumun canını alma hususunda tereddüt ettiğim kadar, çünkü mü'min kulum ölmek istemez ve Ben de ona kötülük etmek istemem. Mü'min kullarımdan bazısına zenginlikten başkası iyi gelmez. Eğer zenginliği ondan alırsam helak olur.
Bazı mü'min kullarım da vardır ki, fakirlikten başkası onlar için iyi olmaz. Eğer fakirliği ondan alırsam helak olur. Hiçbir kul farz kıldığım ameli işlemek sûretiyle Bana yaklaşmasından daha fazla sevdiğim bir ameli işlemiş değildir.
Kul, durmadan nafile ibadetler işleyerek Bana yaklaşır, derken onu severim. Onu sevdiğim zaman işiten kulağı, gören gözü, konuşan dili ve tutan eli olurum. Bana dua ettiğinde icâbet ederim, Benden istediğinde veririm."
İmam Bâkır (a.s.), mü'minlerin dereceleri olduğundan bahsetmiştir. Ancak, bu konuya geçmeden evvel, mü'minlerin birbiri ile kardeş olduğu hakkındaki hadisini verelim.
Câbir el-Cûfî rivayet eder: "İmam Ebu Câfer'in (Muhammed Bâkır) huzurunda beni bir sıkıntı bastı ve dedim ki: 'Sana fedâ olsun canım. Bazen başıma bir musibet gelmediği veya bir felakete uğramadığım halde içimi bir hüzün kaplar. Ailem ve arkadaşlarım yüzümün ifadesinden bunu anlıyorlar.'
Dedi ki: 'Evet, ey Câbir! Allah Azze ve Celle mü'minleri cennet balçığından yaratmış ve içine ruhunun nefesini üflemiştir. Bu yüzden mü'minler birbirlerinin ana baba bir kardeşleridir. Herhangi bir memleketteki bu ruhlardan birine bir üzüntü isabet edecek olsa başka bir yerdeki de bundan etkilenir. Çünkü ikisi aynı özdendirler."
Ebu Câfer (Muhammed Bâkır) bana dedi ki: 'Mü'minlerin menzilleri vardır. Bazısı bir menzilde, bazıları iki menzilde, bazıları üç menzilde, bazıları dört menzilde, bazıları beş menzilde, bazıları altı menzilde, bazıları yedi menzilde... olur.
Eğer gidip bir menzilde olana iki menzildekinin yükünü yüklesen, ona güç yetiremez.
İki menzilde olana üç menzildekinin yükünü yüklesen, kaldıramaz. Üç menzilde olana dört menzildekinin yükünü yüklesen güç yetiremez.
Dört menzildekine beş menzildekinin yükünü yüklesen güç yetiremez. Beş menzilde olana altı menzildekinin yükünü yüklesen, güç yetiremez.
Altı menzilde olana yedi menzildekinin yükünü yüklesen, kaldıramaz. Bu kural bütün dereceler için geçerlidir."
Ebu Ubeyde el-Hazzâ, Ebu Câfer'in (Muhammed Bâkır) şöyle dediğini rivayet eder:
"Resulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor: Allah Azze ve Celle buyurdu ki: Mü'min kullarımdan öyle kimseler vardır ki, dinleri ancak zenginlik, genişlik ve beden sağlığıyla sınarım. Böylece dinleri düzelir.
Mü'min kullarımdan öyle kimseler de vardır ki, dinleri ancak yoksulluk, fakirlik ve bedende sakatlık ile düzelir. Ben de onları yoksulluk, fakirlik ve sakatlıkla sınarım. Böylece dinleri düzelir. Ben mü'min kullarımın dinlerinin nasıl düzeleceğini herkesten daha iyi bilirim.
Mü'min kullarımdan öyle kimseler vardır ki, Bana ibadet etmek için çabalar. Geceleri rahat yatağından kalkar, döşeğin lezzetinden uzaklaşır, Benim için geceler boyu teheccüd namazı kılar. Bana kulluk etmek için kendini yorar.
Bir iki gecelik ona uyuklama veririm. Bu Benden ona bir lutuf ve güç bağışıdır. O da sabaha kadar uyur. Kalktığında kendi kendine kızar. Bundan dolayı üzülür.
Eğer onu istediği kadar Bana ibadet etmekle baş başa bırakırsam, bundan dolayı içine bir kibir girer. Bu kibir onu amelleriyle fitneye düşürür. Amelleri ile kibirlendiği için bu da onun helak olmasına ve kendinden hoşnut olmasına neden olur.
Öyle ki, âbidlerin üstüne çıktığını, ibadetin kusurlu olma sınırını aştığını sanır. Bu noktada Bana yaklaştığını zannederken Benden uzaklaşmış olur.
Benim sevabımı elde etmek için amel edenler, amellerine güvenmesinler. Çünkü onlar, çalışsalar, yorulsalar, ömürlerini Bana ibadetle geçirseler dahi yine de eksik bırakmış olurlar.
Yaptıkları bu ibadetle Bana sunulması gereken kulluğun künhüne varmış olamazlar. Benim katımdaki saygınlığı, cennetlerimdeki nimetleri, yanımdaki yüce dereceleri arzuladıkları için bütün ibadeti yerine getirmiş olamazlar.
Fakat Benim rahmetime ve lütfuma güvensinler, sevinsinler, Benim hakkımda iyi zanlar beslesinler. Mutmain olsunlar, işte o zaman rahmetim onlara ulaşır. Lütfum ve hoşnutluğum onlara varır. Mağfiretim ve affım onları bürür. Zira Ben, Allah'ım, Rahman'ım, Rahim'im. Bununla adlandım."
Bureyd b. Muaviye, Ebu Câfer'in (Muhammed Bâkır) şöyle dediğini rivayet eder:
"Ali'nin (a.s.) kitabının içinde Resûlullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğuna rastladık: Kendisinden başka ilah olmayan Allah, dünya ve ahiret iyiliğini O'ndan ümitvâr olup, hakkında hüsn-ü zanda bulunan ve mü'minlere gıybetten kaçınan, güzel ahlaklı mü'min kulları hâriç, başkasına vermez.
Kendisinden başka ilah olmayan Allah, mü'min kuluna tevbe ettikten, bağışlanma diledikten sonra azab etmez.
Ancak, Allah hakkından kötü zanda bulunanlar, kendisinden ümitvâr olma noktasında kusurlu olanlar ve kötü ahlaklı olup mü'minlerin gıybetini yapanlar hâriç.
Kendisinden başka ilah olmayan Allah, hiçbir mü'min kulun kendisi hakkındaki zannını iyi kılmaz. Ancak, Allah mü'min kulu¬nun zannıyla birliktedir. Zira Allah cömerttir, iyilikler O'nun elindedir, kendisine iyi zanda bulunan mü'min kuluna hayâ ihsan eder ve sonra zannının ve ricasının karşılığını verir. Allah'a hüsn-ü zanda bulunun ve O'ndan niyaz edin."
Osman b. Cebele rivayet eder: "Ebu Câfer (Muhammed Bâkır) şöyle buyurdu:
Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: Üç haslet vardır ki, bunlar veya bunların bir tanesi kimde bulunursa, Arş'ın gölgesinden başka gölgenin bulunmadığı günde Allah'ın Arş'ının gölgesinde olur: İnsanlardan beklediği şeyi kendisi onlara veren adam, Allah'ın rızasına uygun olduğunu bilmedikçe bir adamı kendi yanında öne geçirmeyen ve geride bırakmayan adam, kendisinde olan kusuru gidermeden müslüman kardeşini bu kusurdan dolayı kınamayan adam.
Çünkü bir kusurunu giderdiğinde, mutlaka bir başka kusuru kendisine görünecektir. İnsanlar yerine kendisiyle ilgilenmesi kişiye yeteri kadar meşguliyet sağlar." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Muhammed Bakır eserinden)
Hurman rivayet eder: "Ebu Câfer (Muhammed Bâkır) şöyle buyurdu: Şu dünya var ya, Allah onu iyilik yapana da verir, günahkâra da; ama imanı kullarının seçkinlerinden başkasına bahşetmez."
Mü'minlerin Allah katındaki durumları ile ilgili bir hadisi de şöyledir: Eban b. Tağlib rivayet eder: "Ebu Câfer (Muhammed Bâkır) şöyle buyurdu:
'Nebi (s.a.v.) İsra'ya götürüldüğü zaman dedi ki: Yâ Rabbi, mü'min kulunun katındaki durumu nedir?'
Buyurdu ki: 'Ey Muhammed! Benim bir velimi küçümseyen kimse, açıkça Bana savaş ilan etmiş olur. Nitekim dostlarına yardım etme hususunda Benden hızlısı yoktur.
Yaptığım hiçbir işte tereddüt etmem, mü'min kulumun canını alma hususunda tereddüt ettiğim kadar, çünkü mü'min kulum ölmek istemez ve Ben de ona kötülük etmek istemem. Mü'min kullarımdan bazısına zenginlikten başkası iyi gelmez. Eğer zenginliği ondan alırsam helak olur.
Bazı mü'min kullarım da vardır ki, fakirlikten başkası onlar için iyi olmaz. Eğer fakirliği ondan alırsam helak olur. Hiçbir kul farz kıldığım ameli işlemek sûretiyle Bana yaklaşmasından daha fazla sevdiğim bir ameli işlemiş değildir.
Kul, durmadan nafile ibadetler işleyerek Bana yaklaşır, derken onu severim. Onu sevdiğim zaman işiten kulağı, gören gözü, konuşan dili ve tutan eli olurum. Bana dua ettiğinde icâbet ederim, Benden istediğinde veririm."
İmam Bâkır (a.s.), mü'minlerin dereceleri olduğundan bahsetmiştir. Ancak, bu konuya geçmeden evvel, mü'minlerin birbiri ile kardeş olduğu hakkındaki hadisini verelim.
Câbir el-Cûfî rivayet eder: "İmam Ebu Câfer'in (Muhammed Bâkır) huzurunda beni bir sıkıntı bastı ve dedim ki: 'Sana fedâ olsun canım. Bazen başıma bir musibet gelmediği veya bir felakete uğramadığım halde içimi bir hüzün kaplar. Ailem ve arkadaşlarım yüzümün ifadesinden bunu anlıyorlar.'
Dedi ki: 'Evet, ey Câbir! Allah Azze ve Celle mü'minleri cennet balçığından yaratmış ve içine ruhunun nefesini üflemiştir. Bu yüzden mü'minler birbirlerinin ana baba bir kardeşleridir. Herhangi bir memleketteki bu ruhlardan birine bir üzüntü isabet edecek olsa başka bir yerdeki de bundan etkilenir. Çünkü ikisi aynı özdendirler."
Ebu Câfer (Muhammed Bâkır) bana dedi ki: 'Mü'minlerin menzilleri vardır. Bazısı bir menzilde, bazıları iki menzilde, bazıları üç menzilde, bazıları dört menzilde, bazıları beş menzilde, bazıları altı menzilde, bazıları yedi menzilde... olur.
Eğer gidip bir menzilde olana iki menzildekinin yükünü yüklesen, ona güç yetiremez.
İki menzilde olana üç menzildekinin yükünü yüklesen, kaldıramaz. Üç menzilde olana dört menzildekinin yükünü yüklesen güç yetiremez.
Dört menzildekine beş menzildekinin yükünü yüklesen güç yetiremez. Beş menzilde olana altı menzildekinin yükünü yüklesen, güç yetiremez.
Altı menzilde olana yedi menzildekinin yükünü yüklesen, kaldıramaz. Bu kural bütün dereceler için geçerlidir."
Ebu Ubeyde el-Hazzâ, Ebu Câfer'in (Muhammed Bâkır) şöyle dediğini rivayet eder:
"Resulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor: Allah Azze ve Celle buyurdu ki: Mü'min kullarımdan öyle kimseler vardır ki, dinleri ancak zenginlik, genişlik ve beden sağlığıyla sınarım. Böylece dinleri düzelir.
Mü'min kullarımdan öyle kimseler de vardır ki, dinleri ancak yoksulluk, fakirlik ve bedende sakatlık ile düzelir. Ben de onları yoksulluk, fakirlik ve sakatlıkla sınarım. Böylece dinleri düzelir. Ben mü'min kullarımın dinlerinin nasıl düzeleceğini herkesten daha iyi bilirim.
Mü'min kullarımdan öyle kimseler vardır ki, Bana ibadet etmek için çabalar. Geceleri rahat yatağından kalkar, döşeğin lezzetinden uzaklaşır, Benim için geceler boyu teheccüd namazı kılar. Bana kulluk etmek için kendini yorar.
Bir iki gecelik ona uyuklama veririm. Bu Benden ona bir lutuf ve güç bağışıdır. O da sabaha kadar uyur. Kalktığında kendi kendine kızar. Bundan dolayı üzülür.
Eğer onu istediği kadar Bana ibadet etmekle baş başa bırakırsam, bundan dolayı içine bir kibir girer. Bu kibir onu amelleriyle fitneye düşürür. Amelleri ile kibirlendiği için bu da onun helak olmasına ve kendinden hoşnut olmasına neden olur.
Öyle ki, âbidlerin üstüne çıktığını, ibadetin kusurlu olma sınırını aştığını sanır. Bu noktada Bana yaklaştığını zannederken Benden uzaklaşmış olur.
Benim sevabımı elde etmek için amel edenler, amellerine güvenmesinler. Çünkü onlar, çalışsalar, yorulsalar, ömürlerini Bana ibadetle geçirseler dahi yine de eksik bırakmış olurlar.
Yaptıkları bu ibadetle Bana sunulması gereken kulluğun künhüne varmış olamazlar. Benim katımdaki saygınlığı, cennetlerimdeki nimetleri, yanımdaki yüce dereceleri arzuladıkları için bütün ibadeti yerine getirmiş olamazlar.
Fakat Benim rahmetime ve lütfuma güvensinler, sevinsinler, Benim hakkımda iyi zanlar beslesinler. Mutmain olsunlar, işte o zaman rahmetim onlara ulaşır. Lütfum ve hoşnutluğum onlara varır. Mağfiretim ve affım onları bürür. Zira Ben, Allah'ım, Rahman'ım, Rahim'im. Bununla adlandım."
Bureyd b. Muaviye, Ebu Câfer'in (Muhammed Bâkır) şöyle dediğini rivayet eder:
"Ali'nin (a.s.) kitabının içinde Resûlullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğuna rastladık: Kendisinden başka ilah olmayan Allah, dünya ve ahiret iyiliğini O'ndan ümitvâr olup, hakkında hüsn-ü zanda bulunan ve mü'minlere gıybetten kaçınan, güzel ahlaklı mü'min kulları hâriç, başkasına vermez.
Kendisinden başka ilah olmayan Allah, mü'min kuluna tevbe ettikten, bağışlanma diledikten sonra azab etmez.
Ancak, Allah hakkından kötü zanda bulunanlar, kendisinden ümitvâr olma noktasında kusurlu olanlar ve kötü ahlaklı olup mü'minlerin gıybetini yapanlar hâriç.
Kendisinden başka ilah olmayan Allah, hiçbir mü'min kulun kendisi hakkındaki zannını iyi kılmaz. Ancak, Allah mü'min kulu¬nun zannıyla birliktedir. Zira Allah cömerttir, iyilikler O'nun elindedir, kendisine iyi zanda bulunan mü'min kuluna hayâ ihsan eder ve sonra zannının ve ricasının karşılığını verir. Allah'a hüsn-ü zanda bulunun ve O'ndan niyaz edin."
Osman b. Cebele rivayet eder: "Ebu Câfer (Muhammed Bâkır) şöyle buyurdu:
Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: Üç haslet vardır ki, bunlar veya bunların bir tanesi kimde bulunursa, Arş'ın gölgesinden başka gölgenin bulunmadığı günde Allah'ın Arş'ının gölgesinde olur: İnsanlardan beklediği şeyi kendisi onlara veren adam, Allah'ın rızasına uygun olduğunu bilmedikçe bir adamı kendi yanında öne geçirmeyen ve geride bırakmayan adam, kendisinde olan kusuru gidermeden müslüman kardeşini bu kusurdan dolayı kınamayan adam.
Çünkü bir kusurunu giderdiğinde, mutlaka bir başka kusuru kendisine görünecektir. İnsanlar yerine kendisiyle ilgilenmesi kişiye yeteri kadar meşguliyet sağlar." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Muhammed Bakır eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.