İmam Hüseyin (a.s.)'ın Aşura günü göstermiş olduğu şecaati, kalbî yiğitliği ve onurlu duruşu, insanlık tarihinin tüm yiğitliklerini unutturan bir haldir. Bu söz, düşman tarihçilerin bile tarihe not düştükleri bir sözdür. O günkü olayları bir muhabir şeklinde kaydeden nakilcilerden biri şöyle diyor: "Allah'a yemin ederim ki, bu nasıl bir kalpti ve Hüseyin ne kadar kalbi güçlü biriydi ki gözünün önünde onca ashabı ve Ehl-i Beyt'ini kalem gibi doğrayıp öldürmelerine rağmen yine kalbi güçlüydü! Ve ben bunun gibi birini görmedim."
Tarihçilerin tuttukları kayıtlara göre, Aşura gününde İmam Hüseyin (a.s.) bir noktayı kendine merkez seçmişti. Yani, İmam Hüseyin (a.s.) önce o noktada duruyor ve sonra saldırıya geçiyordu. Tüm tarihçilerin yazdıklarına göre, hiç kimse teke tek olarak İmam'la savaşma cesaretini kendinde göremedi. Tabii ki başlangıçta birkaç tanesi gelip İmam'la savaştılar fakat gelmeleriyle helak olup ölmeleri bir oldu. O günkü ordu komutanı Sa'd'ın oğlu Ömer şöyle haykırdı: "Ne yapıyorsunuz? Bu Ali'nin oğludur. Ali'nin ruhu onun omuzları arasındadır. Siz kiminle savaştığınızın farkında mısınız?! Onunla teke tek dövüşmeyiniz." Bu sözden sonra teke tek savaş durdu. Ondan sonra düşman tarafından mertliğe yakışmayan o savaş başladı. Taş atmalar, ok atmalar, hakaretler vs? Kısacası o bir araya toplanan otuz bin civarındaki çakal sürüsü, bir kişiyi öldürmek istiyordu. Fakat uzaktan durup ya taş atıyorlardı ya da ok yağmuruna tutuyorlardı. İmam (a.s.), kendilerine saldırdığında da aynı insanlar, tilkinin aslanın önünden kaçtığı gibi kaçıyorlardı. Fakat İmam (a.s.), saldırıyı çok uzatmıyordu, yani Ehl-i Beyt'inin çadırlarından çok uzağa gitmek istemiyordu.
Hüseyin'in vicdanı, hayatta olduğu müddetçe kimsenin Ehl-i Beyt'ine ihanet etmesine müsaade etmiyordu. Biraz saldırıp düşmanlarını uzaklaştırdıktan sonra, kendine merkez seçtiği noktaya geliyordu. O nokta; İmam'ın, sesini çadırdakilere duyurabileceği bir noktaydı. Yani Ehl-i Beyt'i her ne kadar İmam'ı göremiyorlarsa da o noktadan sesini duyabiliyorlardı. Düşmanı kovup kendi seçtiği noktaya geçtikten sonra da o susuz dili, kuru ağzında harekete geçiyor ve şöyle söylüyordu: "La havle vela kuvvete illa billah-il aliyyül azim." Yani bu güç Hüseyin'den değildir. Hüseyin'e bu gücü veren Allah'tır.
Bu sözü söylemekle hem tevhidi şiar veriyor ve hem de Zeyneb'ine ve çocuklarına haber veriyordu ki: "Zeyneb'im, çocuklarım, henüz Hüseyin'iniz ölmemiştir." Ehl-i Beyti'ne de şöyle bir destur vermişti: "Ben hayatta olduğum müddetçe, kimsenin çadırların dışına çıkma hakkı yoktur." Bu nedenledir ki hepsi çadırların içerisindeydiler.
Yine tarihin kayıtlarına göre, İmam, çadırdaki ailesiyle iki kez vedalaştı. Birinci vedalaşmasını yapıp düşmanla savaşını sürdürdüğünde düşmanı kovup bir ara Fırat suyuna ulaşmayı başardı. Çok susuzdu, biraz su içmek istiyordu. Tam bu esnada düşmanlardan biri şöyle seslendi: "Hüseyin! Çadırlarına saldırdılar sen su içmek mi istiyorsun?" İmam bu sözü duyunca sudan çıkıp derhal geri döndü. Hemen kendisini çadırlara attı. İşte bu gelişinde ikinci kez Ehli Beyt'iyle vedalaşıp meydana geri döndü.
İmam'ın ikinci kez çadırlara dönüşü Ehl-i Beyt'ini çok sevindirmişti. Fakat bu dönüş pek uzun sürmedi. İmam tekrar çadırlardan dışarı çıkmamalarını söyleyip düşmana geri döndü.
Bir müddet sonra diğer bir kez İmam'ın atının (Zülcenah) kişneme sesini duyduklarında İmam'ın üçüncü kez görüşmeye geldiğini zannettiler. Fakat çadırlardan dışarı çıktıklarında İmam'ın atını, üstünde sahibi olmaksızın buldular. Atının etrafını sardılar. Her biri bir dil ile o atla konuşuyordu. İmam'ın kendine çok düşkün olduğu Sakine namındaki 4-5 yaşlarındaki o aziz çocuk ata şöyle sesleniyordu: "Ey babamın atı! Senden bir şey soracağım. Babam meydana susuz gitmişti. Şunu öğrenmek istiyorum. Acaba susuz bir şekildeyken mi babamı şehit ettiler, yoksa son nefesinde bir su verip öyle mi şehit ettiler?"
La havle vela kuvvete illa billah-il aliyyil azim.
Tarihçilerin tuttukları kayıtlara göre, Aşura gününde İmam Hüseyin (a.s.) bir noktayı kendine merkez seçmişti. Yani, İmam Hüseyin (a.s.) önce o noktada duruyor ve sonra saldırıya geçiyordu. Tüm tarihçilerin yazdıklarına göre, hiç kimse teke tek olarak İmam'la savaşma cesaretini kendinde göremedi. Tabii ki başlangıçta birkaç tanesi gelip İmam'la savaştılar fakat gelmeleriyle helak olup ölmeleri bir oldu. O günkü ordu komutanı Sa'd'ın oğlu Ömer şöyle haykırdı: "Ne yapıyorsunuz? Bu Ali'nin oğludur. Ali'nin ruhu onun omuzları arasındadır. Siz kiminle savaştığınızın farkında mısınız?! Onunla teke tek dövüşmeyiniz." Bu sözden sonra teke tek savaş durdu. Ondan sonra düşman tarafından mertliğe yakışmayan o savaş başladı. Taş atmalar, ok atmalar, hakaretler vs? Kısacası o bir araya toplanan otuz bin civarındaki çakal sürüsü, bir kişiyi öldürmek istiyordu. Fakat uzaktan durup ya taş atıyorlardı ya da ok yağmuruna tutuyorlardı. İmam (a.s.), kendilerine saldırdığında da aynı insanlar, tilkinin aslanın önünden kaçtığı gibi kaçıyorlardı. Fakat İmam (a.s.), saldırıyı çok uzatmıyordu, yani Ehl-i Beyt'inin çadırlarından çok uzağa gitmek istemiyordu.
Hüseyin'in vicdanı, hayatta olduğu müddetçe kimsenin Ehl-i Beyt'ine ihanet etmesine müsaade etmiyordu. Biraz saldırıp düşmanlarını uzaklaştırdıktan sonra, kendine merkez seçtiği noktaya geliyordu. O nokta; İmam'ın, sesini çadırdakilere duyurabileceği bir noktaydı. Yani Ehl-i Beyt'i her ne kadar İmam'ı göremiyorlarsa da o noktadan sesini duyabiliyorlardı. Düşmanı kovup kendi seçtiği noktaya geçtikten sonra da o susuz dili, kuru ağzında harekete geçiyor ve şöyle söylüyordu: "La havle vela kuvvete illa billah-il aliyyül azim." Yani bu güç Hüseyin'den değildir. Hüseyin'e bu gücü veren Allah'tır.
Bu sözü söylemekle hem tevhidi şiar veriyor ve hem de Zeyneb'ine ve çocuklarına haber veriyordu ki: "Zeyneb'im, çocuklarım, henüz Hüseyin'iniz ölmemiştir." Ehl-i Beyti'ne de şöyle bir destur vermişti: "Ben hayatta olduğum müddetçe, kimsenin çadırların dışına çıkma hakkı yoktur." Bu nedenledir ki hepsi çadırların içerisindeydiler.
Yine tarihin kayıtlarına göre, İmam, çadırdaki ailesiyle iki kez vedalaştı. Birinci vedalaşmasını yapıp düşmanla savaşını sürdürdüğünde düşmanı kovup bir ara Fırat suyuna ulaşmayı başardı. Çok susuzdu, biraz su içmek istiyordu. Tam bu esnada düşmanlardan biri şöyle seslendi: "Hüseyin! Çadırlarına saldırdılar sen su içmek mi istiyorsun?" İmam bu sözü duyunca sudan çıkıp derhal geri döndü. Hemen kendisini çadırlara attı. İşte bu gelişinde ikinci kez Ehli Beyt'iyle vedalaşıp meydana geri döndü.
İmam'ın ikinci kez çadırlara dönüşü Ehl-i Beyt'ini çok sevindirmişti. Fakat bu dönüş pek uzun sürmedi. İmam tekrar çadırlardan dışarı çıkmamalarını söyleyip düşmana geri döndü.
Bir müddet sonra diğer bir kez İmam'ın atının (Zülcenah) kişneme sesini duyduklarında İmam'ın üçüncü kez görüşmeye geldiğini zannettiler. Fakat çadırlardan dışarı çıktıklarında İmam'ın atını, üstünde sahibi olmaksızın buldular. Atının etrafını sardılar. Her biri bir dil ile o atla konuşuyordu. İmam'ın kendine çok düşkün olduğu Sakine namındaki 4-5 yaşlarındaki o aziz çocuk ata şöyle sesleniyordu: "Ey babamın atı! Senden bir şey soracağım. Babam meydana susuz gitmişti. Şunu öğrenmek istiyorum. Acaba susuz bir şekildeyken mi babamı şehit ettiler, yoksa son nefesinde bir su verip öyle mi şehit ettiler?"
La havle vela kuvvete illa billah-il aliyyil azim.
Hasan Kanaatlı / diğer yazıları
- Neden yazıyoruz / 16.01.2018
- Emevi mektebi / 26.11.2017
- Ehl-i Beyt mektebinin nitelikleri-2 / 17.11.2017
- Ehl-i Beyt mektebinin nitelikleri / 14.11.2017
- Muaviye'nin geçmişine kısa bir bakış / 13.11.2017
- İmam Hüseyin'i (a.s.) tanımak / 09.11.2017
- Şayet Hüseyin (a.s.) biat etseydi??2 / 08.11.2017
- Şayet Hüseyin (a.s.) biat etseydi?-1 / 07.11.2017
- Kur'an açısından Allah adına ıslah / 06.11.2017
- İmam Hasan (a.s.)'ın barışının mahiyeti / 05.11.2017
- Emevi mektebi / 26.11.2017
- Ehl-i Beyt mektebinin nitelikleri-2 / 17.11.2017
- Ehl-i Beyt mektebinin nitelikleri / 14.11.2017
- Muaviye'nin geçmişine kısa bir bakış / 13.11.2017
- İmam Hüseyin'i (a.s.) tanımak / 09.11.2017
- Şayet Hüseyin (a.s.) biat etseydi??2 / 08.11.2017
- Şayet Hüseyin (a.s.) biat etseydi?-1 / 07.11.2017
- Kur'an açısından Allah adına ıslah / 06.11.2017
- İmam Hasan (a.s.)'ın barışının mahiyeti / 05.11.2017