Kur’an–ı aziymü’ş şân/Şanı yüce Kur’an’da “simâ” kelimesi birkaç ayette yer alır.
Sima; kimlik, kişilik, şahsiyet, karakter…
Sima; yüzün sahibini tarif eden hali.
Belki de en doğru ve yerinde bir ifadeyle kalbin dışa vurumu.
Bu hepsinden daha “efradını cami ağyarını mani/dörtdörtlük” bir tarif oldu.
Mesela, Arapça’da, “O” demek olan “Hû” işaret zamirinden türetilmiş olan “hüviyyet” kelimesi.
Yahut “o nedir?” anlamına gelen “mâ hiye?” kelimesinden türettiğimiz “mahiyet” gibi.
Kelimeler adamdır adam.
Kur’an’da geçen “sima” kelimesi;
1–Resûlüllah’ın (aleyhissalatü vesselam) ashabı (ve kıyamete kadar onun yanında onlar) hakkında.
“Muhammed Allah’ın elçisidir. Onun yanında bulunanlar, kâfirlere karşı şiddetli kendi aralarında merhametlidirler… Yüzlerinde secdelerin izinden nişanları (simaları) vardır…” (Feth, 48/29).
2–Münafıklar hakkında.
“Biz isteseydik onları sana gösterirdik de, sen onları yüzlerinden/simalarından tanırdın. Ant olsun ki sen onları, konuşma üslubundan tanırsın.” (Muhammed, 47/30).
Ayette geçen “onları konuşma üslubundan tanırsın” ifadesine dikkat.
3–Kâfirler hakkında.
“Suçlular yüz ifadelerinden (simalarından) tanınarak perçemlerinden ve ayaklarından yakalanırlar.” (Rahmân, 55/41).
Bu ayetleri verme sebebim, dini bilgisi “sömestr tatilinden” ibaret insanımızı istismar edip, onları, her şeye rağmen gözlerinin nuru gibi koruyup kollamaya çalıştıkları dinî duygularını ifsat etme misyonunu üstlenmiş olanları tanımalarına bir nebze de olsa katkı sağlamaktır.
Daha çok manevî feryat olan “medet” kelimesi ile maddi feryat olan “imdat” kelimeleri aynı köktendir.
Meded ve imdad.
Biri caizmiş, diğeri asla caiz değilmiş.
Tıpkı “istemek” gibi.
Para iste, çek iste, arsa, tarla iste.
Ama ehlinden “himmet” isteme.
Yahu, haram olan istemekse, yada “Allah’tan başkasından istemek şirk” ise manavdan hıyar istemek de şirk olmaz mı?
Yoo, olandan istemek suç değil.
Prof. Dr. Haydar Baş’ın ifadesiyle; “maddî varlık sahibinden” “maddî” istemek ile “manevî varlık sahibinden” “manevî” istemek arasından ne fark var?
Kişi olandan verir.
Müflisten ne istenir ki?
“Müflisin hırsızdan korkusu olmaz” sözüm, ileride atasözü olacak!
Resûlüllah’ın (aleyhissalatü veselam): “Bir başınıza kalır, yolunuzu şaşar ve ne yapacağınıza karar veremediğiniz bir durumda; “Ey Allah’ın kulları! Bana yardım edin!” diye seslenin, zira Allah’ın görünmeyen bir takım kulları vardır” beyanını nasıl anlayacağız.
Allah’ın görünmeyen kulları; meleklerdir, mümin cinlerdir, kısaca çok azından bilgi sahibi olduğumuz “on sekiz bin âlemdir.”
Dünya bizden mi ibarettir sadece?
Zaman–mekan nedir ki, gülüm?
Tasavvuf terminolojisinde geçen “tayy–i zaman” ve “tayy–i mekan” Kur’an ve sünnet kaynaklıdır.
“O gün göğü, yazılı sayfaların dürüldüğü gibi düreriz.” (nûr, 21/104).
“ke tayyı’s sicilli…”/evrakı dürer gibi.
Dürülen kağıdı misal veriyor Rahman, o çağlarda çokça yapıldığı için olsa gerek.
Kökü, “tayy” (tı, vav, ye ile) olan bu kelime hadiste de geçer.
Resûlüllah’ın yolculuk duasını hatırlayın –biliyorsanız– tabii.
“vetvı ‘annâ bu’dehû!” “Ey Rabbimiz! Varacağımız uzaklığı bizim için dür/yaklaştır.”
Yani, “tavâ eyle.”
“Tayy–ı mekan” bu.
Hatırlayın.
Saba kraliçesi Belkıs ile Hazret–i Süleyman arasında geçen olayını.
“Kitap kaynaklı bilgisi olan biri ise “Gözünü açıp kapamadan o tahtı sana getireyim” dedi.” (Neml, 27/40).
Allah Allah!
Kitaptan ilim sahibi biri Yemen’in Başkenti Sana’dan aldığı Belks’ın köşkünü Şam’a getiriyor.
Ne kadar bir sürede?
Hazret–i Süleyman “gözünü açıp kapatmadan.”
Aradaki mesafe ne?
İki günlük yol.
Niye Cenab–ı Hak bu bilgiyi veriyor?
Yeşillik olsun diye –haşa–.
Ünlü İlahiyat profesörü Lambur Lumbur, Tarhana Bulgur isimli eserinde bu konuda çoook bilimsel izahlar yapmışmış ya.
İşin en kolay yanı, aklın almıyorsa akla uygun hale getir, o da olmuyorsa inkar et kurtul.
Hazret–i Yakup’un gözünü açan Hazret–i Yusuf’un hırkası için de, “o bir çeşit göz damlası idi” yorumu yaparlarsa hiç şaşmayın.
Hıristiyanlar Cenab–ı Hakk’ı fakir, günümüz teologları da aciz ilan ettiler.
Bütün mesele bu olay sonrası Hazret–i Süleyman’ın şu sözünü doğru anlamada saklı:
“Bu Allah’ın bana bir lütfudur.”
Yanı, her şey Allah’ın “kün/ol” emrine bağlı.
Son bir not: Dûş: Omuz, sırt.
Sima; kimlik, kişilik, şahsiyet, karakter…
Sima; yüzün sahibini tarif eden hali.
Belki de en doğru ve yerinde bir ifadeyle kalbin dışa vurumu.
Bu hepsinden daha “efradını cami ağyarını mani/dörtdörtlük” bir tarif oldu.
Mesela, Arapça’da, “O” demek olan “Hû” işaret zamirinden türetilmiş olan “hüviyyet” kelimesi.
Yahut “o nedir?” anlamına gelen “mâ hiye?” kelimesinden türettiğimiz “mahiyet” gibi.
Kelimeler adamdır adam.
Kur’an’da geçen “sima” kelimesi;
1–Resûlüllah’ın (aleyhissalatü vesselam) ashabı (ve kıyamete kadar onun yanında onlar) hakkında.
“Muhammed Allah’ın elçisidir. Onun yanında bulunanlar, kâfirlere karşı şiddetli kendi aralarında merhametlidirler… Yüzlerinde secdelerin izinden nişanları (simaları) vardır…” (Feth, 48/29).
2–Münafıklar hakkında.
“Biz isteseydik onları sana gösterirdik de, sen onları yüzlerinden/simalarından tanırdın. Ant olsun ki sen onları, konuşma üslubundan tanırsın.” (Muhammed, 47/30).
Ayette geçen “onları konuşma üslubundan tanırsın” ifadesine dikkat.
3–Kâfirler hakkında.
“Suçlular yüz ifadelerinden (simalarından) tanınarak perçemlerinden ve ayaklarından yakalanırlar.” (Rahmân, 55/41).
Bu ayetleri verme sebebim, dini bilgisi “sömestr tatilinden” ibaret insanımızı istismar edip, onları, her şeye rağmen gözlerinin nuru gibi koruyup kollamaya çalıştıkları dinî duygularını ifsat etme misyonunu üstlenmiş olanları tanımalarına bir nebze de olsa katkı sağlamaktır.
Daha çok manevî feryat olan “medet” kelimesi ile maddi feryat olan “imdat” kelimeleri aynı köktendir.
Meded ve imdad.
Biri caizmiş, diğeri asla caiz değilmiş.
Tıpkı “istemek” gibi.
Para iste, çek iste, arsa, tarla iste.
Ama ehlinden “himmet” isteme.
Yahu, haram olan istemekse, yada “Allah’tan başkasından istemek şirk” ise manavdan hıyar istemek de şirk olmaz mı?
Yoo, olandan istemek suç değil.
Prof. Dr. Haydar Baş’ın ifadesiyle; “maddî varlık sahibinden” “maddî” istemek ile “manevî varlık sahibinden” “manevî” istemek arasından ne fark var?
Kişi olandan verir.
Müflisten ne istenir ki?
“Müflisin hırsızdan korkusu olmaz” sözüm, ileride atasözü olacak!
Resûlüllah’ın (aleyhissalatü veselam): “Bir başınıza kalır, yolunuzu şaşar ve ne yapacağınıza karar veremediğiniz bir durumda; “Ey Allah’ın kulları! Bana yardım edin!” diye seslenin, zira Allah’ın görünmeyen bir takım kulları vardır” beyanını nasıl anlayacağız.
Allah’ın görünmeyen kulları; meleklerdir, mümin cinlerdir, kısaca çok azından bilgi sahibi olduğumuz “on sekiz bin âlemdir.”
Dünya bizden mi ibarettir sadece?
Zaman–mekan nedir ki, gülüm?
Tasavvuf terminolojisinde geçen “tayy–i zaman” ve “tayy–i mekan” Kur’an ve sünnet kaynaklıdır.
“O gün göğü, yazılı sayfaların dürüldüğü gibi düreriz.” (nûr, 21/104).
“ke tayyı’s sicilli…”/evrakı dürer gibi.
Dürülen kağıdı misal veriyor Rahman, o çağlarda çokça yapıldığı için olsa gerek.
Kökü, “tayy” (tı, vav, ye ile) olan bu kelime hadiste de geçer.
Resûlüllah’ın yolculuk duasını hatırlayın –biliyorsanız– tabii.
“vetvı ‘annâ bu’dehû!” “Ey Rabbimiz! Varacağımız uzaklığı bizim için dür/yaklaştır.”
Yani, “tavâ eyle.”
“Tayy–ı mekan” bu.
Hatırlayın.
Saba kraliçesi Belkıs ile Hazret–i Süleyman arasında geçen olayını.
“Kitap kaynaklı bilgisi olan biri ise “Gözünü açıp kapamadan o tahtı sana getireyim” dedi.” (Neml, 27/40).
Allah Allah!
Kitaptan ilim sahibi biri Yemen’in Başkenti Sana’dan aldığı Belks’ın köşkünü Şam’a getiriyor.
Ne kadar bir sürede?
Hazret–i Süleyman “gözünü açıp kapatmadan.”
Aradaki mesafe ne?
İki günlük yol.
Niye Cenab–ı Hak bu bilgiyi veriyor?
Yeşillik olsun diye –haşa–.
Ünlü İlahiyat profesörü Lambur Lumbur, Tarhana Bulgur isimli eserinde bu konuda çoook bilimsel izahlar yapmışmış ya.
İşin en kolay yanı, aklın almıyorsa akla uygun hale getir, o da olmuyorsa inkar et kurtul.
Hazret–i Yakup’un gözünü açan Hazret–i Yusuf’un hırkası için de, “o bir çeşit göz damlası idi” yorumu yaparlarsa hiç şaşmayın.
Hıristiyanlar Cenab–ı Hakk’ı fakir, günümüz teologları da aciz ilan ettiler.
Bütün mesele bu olay sonrası Hazret–i Süleyman’ın şu sözünü doğru anlamada saklı:
“Bu Allah’ın bana bir lütfudur.”
Yanı, her şey Allah’ın “kün/ol” emrine bağlı.
Son bir not: Dûş: Omuz, sırt.
Müslim Karabacak / diğer yazıları
- Hz. Muhammed'den (saa) kim niye rahatsız olur? / 17.03.2024
- Metro Entelijansiyasi / 14.03.2024
- Aşık Neyanî'ce... / 10.03.2024
- Müslümanın Allah'ı "zengin" Ehl-i Kitab'ın tanrısı fakirdir ve Milli Ekonomi Modeli de "zengin Allah" inancının üründür / 09.03.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 29.02.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 28.02.2024
- Bir Kerbela mersiyesi... (Ahmed Edib Harâbî) / 23.02.2024
- Bohem hayat Necip Fazıl / 20.02.2024
- Kelimelerin ahenkle dansı / 17.02.2024
- Çok şeye tercüman, hayatımıza dair... / 16.02.2024
- Metro Entelijansiyasi / 14.03.2024
- Aşık Neyanî'ce... / 10.03.2024
- Müslümanın Allah'ı "zengin" Ehl-i Kitab'ın tanrısı fakirdir ve Milli Ekonomi Modeli de "zengin Allah" inancının üründür / 09.03.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 29.02.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 28.02.2024
- Bir Kerbela mersiyesi... (Ahmed Edib Harâbî) / 23.02.2024
- Bohem hayat Necip Fazıl / 20.02.2024
- Kelimelerin ahenkle dansı / 17.02.2024
- Çok şeye tercüman, hayatımıza dair... / 16.02.2024