Türkiye günlerdir yeniden aynı soruyu tartışıyor:
"İmralı'ya gidilsin mi, gidilmesin mi?"
Bu defa tartışmayı alevlendiren isim, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli oldu.
Bahçeli'nin:
"Gerekirse üç arkadaşımı alır, kendi imkânlarımızla İmralı'ya gideriz."
çıkışı siyaset gündemini bir anda değiştirdi.
Ardından TBMM'deki süreç komisyonu Abdullah Öcalan'la görüşme yapılması yönünde karar aldı.
Denge dikkat çekiciydi: CHP oylamaya katılmadı; AK Parti, MHP, DEM Parti, EMEP ve TİP'ten vekiller evet dedi.
DEM Parti'den Pervin Buldan'ın Cumhurbaşkanı Erdoğan'a, Bahçeli'ye ve Meclis Başkanı Kurtulmuş'a teşekkür etmesi, fotoğrafı daha da anlamlı kıldı.
Fakat meseleyi yalnızca bugünün hararetli tartışmasıyla sınırlamak eksik olur. Çünkü bu tartışmanın çok daha eski bir arka planı var.
2013 yılında Prof. Dr. Haydar Baş'ın yaptığı uyarılar bugün yeniden hatırlanıyor.
Samsun'daki "Millî Kahramanlarımızı Anma Programı"nda Baş, o dönem yürütülen süreci şu cümleyle özetlemişti:
"Süreç bizi öyle bir noktaya getirir ki, Öcalan'a 'Sayın' demeye mecbur bırakabilirler."
Bu söz, o gün birçok kişi tarafından ihtiyatla karşılanmıştı.
Bugün ise gelinen nokta, bu öngörünün ciddiyetini gösteriyor.
Baş'ın yaklaşımı sadece güvenlik penceresinden değil; toplumsal psikoloji, dil ve meşruiyet algısı üzerinden yapılmış bir analizdi.
Prof. Dr. Baş'ın konuşmalarında altını çizdiği temel ayrım şuydu: Devletin üniter yapısı bir kimlik kavgasına değil, ortak vatandaşlık zeminine dayanır.
Bu çerçevede Baş, hep şu ayrımı yapıyordu:
Prof. Dr. Baş'ın o dönem yaptığı eleştirilerin merkezinde, dinin siyasette araç hâline gelmesinin yarattığı toplumsal tahribat vardı.
Baş'a göre din, milletin birleştirici unsurudur; ancak siyasi söylemlerde istismar edildiğinde, bu kez milletin ortak zemini hedef alınmış olur.
Bu çerçevede yıllarca bazı çevrelerde Atatürk'ün "din karşıtı" gösterilmesine yönelik eleştirisi de aynı perspektife dayanıyordu.
Baş'a göre bu söylem hem tarihsel gerçeklere aykırıydı hem de toplumun kurucu iradeyle bağını zayıflatmayı amaçlıyordu.
Milleti bölmek istiyorsanız önce din üzerinden bir algı üretirsiniz; sonra da o algıyla devleti tartışılır hâle getirirsiniz.
Baş'ın yaklaşımına göre mesele, din değil; dinin araçsallaştırılması ve bu yolla toplumsal yapının adım adım dönüştürülmesiydi.
Bugünkü İmralı tartışmalarını anlamak için geçmişte atılan adımları da hatırlamak gerekir.
Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Diyarbakır'da yaptığı ve:
"Kürtlerin haklarını biz vereceğiz."
ifadesini kullandığı konuşma, örgüt çevrelerinde yeni bir "meşruiyet" algısının başlangıcı olarak yorumlanmıştı.
Bu adım, terör örgütünün siyasi zeminde muhatap alınması tartışmasını ilk kez kamuoyunun merkezine taşımıştı.
Haydar Baş'ın şu sözleri o döneme aittir:
"Apo'yu bu noktaya getiren, ona meşruiyet zeminini açan adımların kendisidir."
Bu nedenle, bugün yaşanan tartışmaların kökleri geçmişte atılan eşik niteliğindeki adımlara dayanıyor.
Türkiye siyasetinde bazı tartışmalar döner dolaşır aynı yere gelir.
Bugün yeniden İmralı konuşuluyorsa, bu yalnızca güncel bir tartışma değildir; çok daha derin bir yönetim, güvenlik ve toplumsal bütünlük meselesidir.
Prof. Dr. Haydar Baş'ın yıllar önce yaptığı uyarıların bugün tekrar gündeme gelmesi de bunun işaretidir.

Belki de bu soruyu yeniden sormak gerekir:
Bugün konuşulanlar gerçekten bir çözüm arayışı mı, yoksa sadece siyasetin değişen rüzgârlarının bir yansıması mı?

"İmralı'ya gidilsin mi, gidilmesin mi?"
Bu defa tartışmayı alevlendiren isim, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli oldu.
Bahçeli'nin:
"Gerekirse üç arkadaşımı alır, kendi imkânlarımızla İmralı'ya gideriz."
çıkışı siyaset gündemini bir anda değiştirdi.
Ardından TBMM'deki süreç komisyonu Abdullah Öcalan'la görüşme yapılması yönünde karar aldı.
Denge dikkat çekiciydi: CHP oylamaya katılmadı; AK Parti, MHP, DEM Parti, EMEP ve TİP'ten vekiller evet dedi.
DEM Parti'den Pervin Buldan'ın Cumhurbaşkanı Erdoğan'a, Bahçeli'ye ve Meclis Başkanı Kurtulmuş'a teşekkür etmesi, fotoğrafı daha da anlamlı kıldı.
Fakat meseleyi yalnızca bugünün hararetli tartışmasıyla sınırlamak eksik olur. Çünkü bu tartışmanın çok daha eski bir arka planı var.
12 Yıl Önceki Uyarı: "Bizi bir gün 'Sayın' demeye mecbur edecekler"
2013 yılında Prof. Dr. Haydar Baş'ın yaptığı uyarılar bugün yeniden hatırlanıyor.Samsun'daki "Millî Kahramanlarımızı Anma Programı"nda Baş, o dönem yürütülen süreci şu cümleyle özetlemişti:
"Süreç bizi öyle bir noktaya getirir ki, Öcalan'a 'Sayın' demeye mecbur bırakabilirler."
Bu söz, o gün birçok kişi tarafından ihtiyatla karşılanmıştı.
Bugün ise gelinen nokta, bu öngörünün ciddiyetini gösteriyor.
Baş'ın yaklaşımı sadece güvenlik penceresinden değil; toplumsal psikoloji, dil ve meşruiyet algısı üzerinden yapılmış bir analizdi.
Devlet, Millet ve Kimlik Üzerine Bir Perspektif
Prof. Dr. Baş'ın konuşmalarında altını çizdiği temel ayrım şuydu: Devletin üniter yapısı bir kimlik kavgasına değil, ortak vatandaşlık zeminine dayanır.Bu çerçevede Baş, hep şu ayrımı yapıyordu:
- · "Din milliyetçiliği" gibi kavramların, toplumsal bütünlüğü zedeleyen bir dil olduğunu,
- · Gerçek kavramın "din kardeşliği / İslam kardeşliği" olduğunu,
- · Türk milletinin tarihsel kimliğinin İslam kültürüyle yoğrularak şekillendiğini,
- · Bu nedenle siyasette din üzerinden ayrıştırıcı bir dil kullanılmasının yanlış bir zemine hizmet ettiğini vurguluyordu.
Dinin Araçsallaştırılması ve Atatürk Algısı: Prof. Dr. Haydar Baş'ın Asıl Uyarısı
Prof. Dr. Baş'ın o dönem yaptığı eleştirilerin merkezinde, dinin siyasette araç hâline gelmesinin yarattığı toplumsal tahribat vardı.Baş'a göre din, milletin birleştirici unsurudur; ancak siyasi söylemlerde istismar edildiğinde, bu kez milletin ortak zemini hedef alınmış olur.
Bu çerçevede yıllarca bazı çevrelerde Atatürk'ün "din karşıtı" gösterilmesine yönelik eleştirisi de aynı perspektife dayanıyordu.
Baş'a göre bu söylem hem tarihsel gerçeklere aykırıydı hem de toplumun kurucu iradeyle bağını zayıflatmayı amaçlıyordu.
Milleti bölmek istiyorsanız önce din üzerinden bir algı üretirsiniz; sonra da o algıyla devleti tartışılır hâle getirirsiniz.
Baş'ın yaklaşımına göre mesele, din değil; dinin araçsallaştırılması ve bu yolla toplumsal yapının adım adım dönüştürülmesiydi.
Erdoğan'ın Diyarbakır Konuşması: Muhataplık Eşiğinin Aşılması
Bugünkü İmralı tartışmalarını anlamak için geçmişte atılan adımları da hatırlamak gerekir.Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Diyarbakır'da yaptığı ve:
"Kürtlerin haklarını biz vereceğiz."
ifadesini kullandığı konuşma, örgüt çevrelerinde yeni bir "meşruiyet" algısının başlangıcı olarak yorumlanmıştı.
Bu adım, terör örgütünün siyasi zeminde muhatap alınması tartışmasını ilk kez kamuoyunun merkezine taşımıştı.
Haydar Baş'ın şu sözleri o döneme aittir:
"Apo'yu bu noktaya getiren, ona meşruiyet zeminini açan adımların kendisidir."
Bu nedenle, bugün yaşanan tartışmaların kökleri geçmişte atılan eşik niteliğindeki adımlara dayanıyor.
Dün Söylenen Bir Cümle Bugün Neden Bu Kadar Güncel?
Türkiye siyasetinde bazı tartışmalar döner dolaşır aynı yere gelir.Bugün yeniden İmralı konuşuluyorsa, bu yalnızca güncel bir tartışma değildir; çok daha derin bir yönetim, güvenlik ve toplumsal bütünlük meselesidir.
Prof. Dr. Haydar Baş'ın yıllar önce yaptığı uyarıların bugün tekrar gündeme gelmesi de bunun işaretidir.
Belki de bu soruyu yeniden sormak gerekir:
Bugün konuşulanlar gerçekten bir çözüm arayışı mı, yoksa sadece siyasetin değişen rüzgârlarının bir yansıması mı?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi / diğer yazıları
- İmralı tartışmaları ve Bahçeli’nin çıkışı / 23.11.2025
- Obama’dan Mamdani’ye uzanan çizgi / 21.11.2025
- Amasız fakatsız birlik / 20.11.2025
- Küresel sermaye düzeni / 19.11.2025
- Sermayenin yeni haritası / 17.11.2025
- Türkiye siyasetinde yeni dönem / 16.11.2025
- Türkiye tek adam rejiminden, çok adam dönemine mi geçti? / 15.11.2025
- Tuz koktu: Türkiye’de güven krizi derinleşiyor / 12.11.2025
- Yönünü kaybeden siyaset / 11.11.2025
- Yerelde sarsılan dengeler / 10.11.2025
- Obama’dan Mamdani’ye uzanan çizgi / 21.11.2025
- Amasız fakatsız birlik / 20.11.2025
- Küresel sermaye düzeni / 19.11.2025
- Sermayenin yeni haritası / 17.11.2025
- Türkiye siyasetinde yeni dönem / 16.11.2025
- Türkiye tek adam rejiminden, çok adam dönemine mi geçti? / 15.11.2025
- Tuz koktu: Türkiye’de güven krizi derinleşiyor / 12.11.2025
- Yönünü kaybeden siyaset / 11.11.2025
- Yerelde sarsılan dengeler / 10.11.2025
















































































