İnsan neden kâbus görür?
Gözler kapandığında beden uyur ama zihin uyumaz; bir köşede biriken korkular, bastırılmış duygular, yarım kalmış yüzleşmeler uykunun karanlığında şekil bulur. İşte insan bu yüzden kâbus görür:
31.10.2025 14:14:00
Bayram ÇOŞGUN
Bayram ÇOŞGUN





Kâbus, gecenin en sessiz yerinde insanın kendine attığı bir çığlıktır.
Gözler kapandığında beden uyur ama zihin uyumaz; bir köşede biriken korkular, bastırılmış duygular, yarım kalmış yüzleşmeler uykunun karanlığında şekil bulur. İşte insan bu yüzden kâbus görür: gündüz susturdukları, gece konuşmaya başlar.
Kâbuslar, aklın değil, ruhun dilidir.
Bir kaygı, bir pişmanlık, bir suçluluk duygusu, belki de bastırılmış bir arzu — hepsi rüyanın loş perdesinde yeniden sahneye çıkar. Çünkü bilinç, güneşin altında güçlü görünür ama karanlıkta savunmasız kalır. İnsan, kâbuslarında kendinden kaçamaz; orada, kendi gölgesiyle karşı karşıyadır.
Belki de kâbus, zihnin iyileşme çabasıdır.
Unuttuğumuzu sandığımız bir korkuyu, yüzleşmemiz için bize hatırlatır. "Bak," der, "burada hâlâ kapanmamış bir yara var." Bu yüzden her kâbus biraz da öğretmendir; acı verse de, insanı içindeki labirentte bir adım daha derine götürür.
Bazı kâbuslar kişisel değildir, insan olmanın ortak hafızasından gelir.
Düşeriz, çünkü kontrolü kaybetmekten korkarız. Kaçarız, çünkü yüzleşmeye hazır değilizdir. Bağırırız ama sesimiz çıkmaz — tıpkı hayatta da çoğu zaman susturulduğumuz gibi. Kâbus, insanlığın ortak aynasıdır; herkesin karanlığı birbirine benzer.
Ama ne tuhaf, kâbus bile varlığımızın kanıtıdır.
Karanlıktan korkarız, çünkü hâlâ yaşamı seviyoruzdur. Uykuda bile savaşmamız, içimizde hâlâ bir direncin, bir umudun var olduğunu gösterir.
Belki de insan kâbus görür çünkü hâlâ uyanmayı istiyordur.
Gözler kapandığında beden uyur ama zihin uyumaz; bir köşede biriken korkular, bastırılmış duygular, yarım kalmış yüzleşmeler uykunun karanlığında şekil bulur. İşte insan bu yüzden kâbus görür: gündüz susturdukları, gece konuşmaya başlar.
Kâbuslar, aklın değil, ruhun dilidir.
Bir kaygı, bir pişmanlık, bir suçluluk duygusu, belki de bastırılmış bir arzu — hepsi rüyanın loş perdesinde yeniden sahneye çıkar. Çünkü bilinç, güneşin altında güçlü görünür ama karanlıkta savunmasız kalır. İnsan, kâbuslarında kendinden kaçamaz; orada, kendi gölgesiyle karşı karşıyadır.
Belki de kâbus, zihnin iyileşme çabasıdır.
Unuttuğumuzu sandığımız bir korkuyu, yüzleşmemiz için bize hatırlatır. "Bak," der, "burada hâlâ kapanmamış bir yara var." Bu yüzden her kâbus biraz da öğretmendir; acı verse de, insanı içindeki labirentte bir adım daha derine götürür.
Bazı kâbuslar kişisel değildir, insan olmanın ortak hafızasından gelir.
Düşeriz, çünkü kontrolü kaybetmekten korkarız. Kaçarız, çünkü yüzleşmeye hazır değilizdir. Bağırırız ama sesimiz çıkmaz — tıpkı hayatta da çoğu zaman susturulduğumuz gibi. Kâbus, insanlığın ortak aynasıdır; herkesin karanlığı birbirine benzer.
Ama ne tuhaf, kâbus bile varlığımızın kanıtıdır.
Karanlıktan korkarız, çünkü hâlâ yaşamı seviyoruzdur. Uykuda bile savaşmamız, içimizde hâlâ bir direncin, bir umudun var olduğunu gösterir.
Belki de insan kâbus görür çünkü hâlâ uyanmayı istiyordur.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.












 
 



































































