Cenab-ı Hak âlemde her dem tecelli halindedir, her an varlığa, insana ve kainata tasarruf etmektedir. Dolayısıyla insan, Cenab-ı Hak ile aktif diyalog halindedir. Kulun Rabbini zikretmesi, kendisinin de zikredilmesine vesiledir. Bu karşılıklı diyalog, kulu Rabbinin tecellilerine mazhar kılar. Böylece kul Cenab-ı Hakk'ın esması ile O'nun tecellilerini celbeder.
Allah (cc) kuluna çok ama çok yakındır. Hatta Cenab-ı Hakk'ın kendi beyanıyla, "kuluna şah damarından daha da yakındır". Burada asıl nükte, kulun, Allah'a yakın olması için, Rabbinin bu yakınlığını bilmesi, O'na inanması, O'na göre yaşamasıdır. Bu yakınlığının en bariz ifadesi ise zikrullahtır. Nitekim kulun Rabbine en yakın olduğu secde hali dahil, bütün ibadetlerde zikrullah ve tespih hakimdir. Kul bu zikir lafızlarıyla Cenab-ı Hakk'ın tecellilerini celbeder. Umumî ve hususî mânâda nefis tezkiyesi ve insan terbiyesi de bu zikir ve tesbihatın lafızlarıyla Allah'ın cemal yahut celal tecellilerini celbetmek suretiyle mümkün olur. Dolayısıyla her zikir ve tespih lafzının ilahî bir tecellisi sözkonusudur. Nitekim insanlığı tezkiye ve irşada memur peygamber ve mürşidler , fertlerin seviyesine, nefsî ve ruhî durumlarına göre genel ibadetlerin yanısıra özel mânâda zikir ve virdler tarif ederler . Kulun Rabbi ile olan dinamik bağı bu virdlerle daha da güçlenir ve kul arınmaya başlar. Vuslata seyreder. "Beni zikredin ki Ben de sizi zikredeyim." âyetinin sırrı tecelli etmeye başlar. İleriki bahislerde bu konuyu genişçe ele alacağız.
İslam'ın temel karakterini ortaya koyan ve kulun Rabbi ile olan temel diyalogunu belirleyen bu zikir ve tecelli metodu, aynı zamanda İslam'ı diğer akide ve anlayışlardan ayıran en belirgin vasıflardan biridir. Özellikle Aristo sisteminin ilah anlayışına teslim olan Hristiyan Batı dünyasının Allah'tan uzak kalması, "âlemi yarattıktan sonra tasını-tarağını toplayıp bir kenara çekilen ve artık hiçbir işe karışmayan ilah" anlayışı sebebiyledir. Batı'nın çıkmazı; varlıktan el-etek çekmiş ve hatıra gelmeyen ilah anlayışına esir olması, Allah'ı unutmasıdır. Kısaca zikri unutmaları ve unutturmaları onları helake süreklemiştir. Bununla da kalmayıp aynı helakı İslam dünyası için de istemekte, varlık ve insandan Allah'ın ismini ve zikrini kaldırmaya, unutturmaya çalışmaktadırlar. Nitekim İslam dünyasında zikre ve zikir ekollerine karşı tavırlar, yeni yeni gün yüzüne çıkmaya başlamıştır.
Bu bakımdan genel ve özel mânâda zikir ve evradın şekillerine ve tecellilerine değinmekte fayda mülahaza etmekteyiz.
Allah (cc) kuluna çok ama çok yakındır. Hatta Cenab-ı Hakk'ın kendi beyanıyla, "kuluna şah damarından daha da yakındır". Burada asıl nükte, kulun, Allah'a yakın olması için, Rabbinin bu yakınlığını bilmesi, O'na inanması, O'na göre yaşamasıdır. Bu yakınlığının en bariz ifadesi ise zikrullahtır. Nitekim kulun Rabbine en yakın olduğu secde hali dahil, bütün ibadetlerde zikrullah ve tespih hakimdir. Kul bu zikir lafızlarıyla Cenab-ı Hakk'ın tecellilerini celbeder. Umumî ve hususî mânâda nefis tezkiyesi ve insan terbiyesi de bu zikir ve tesbihatın lafızlarıyla Allah'ın cemal yahut celal tecellilerini celbetmek suretiyle mümkün olur. Dolayısıyla her zikir ve tespih lafzının ilahî bir tecellisi sözkonusudur. Nitekim insanlığı tezkiye ve irşada memur peygamber ve mürşidler , fertlerin seviyesine, nefsî ve ruhî durumlarına göre genel ibadetlerin yanısıra özel mânâda zikir ve virdler tarif ederler . Kulun Rabbi ile olan dinamik bağı bu virdlerle daha da güçlenir ve kul arınmaya başlar. Vuslata seyreder. "Beni zikredin ki Ben de sizi zikredeyim." âyetinin sırrı tecelli etmeye başlar. İleriki bahislerde bu konuyu genişçe ele alacağız.
İslam'ın temel karakterini ortaya koyan ve kulun Rabbi ile olan temel diyalogunu belirleyen bu zikir ve tecelli metodu, aynı zamanda İslam'ı diğer akide ve anlayışlardan ayıran en belirgin vasıflardan biridir. Özellikle Aristo sisteminin ilah anlayışına teslim olan Hristiyan Batı dünyasının Allah'tan uzak kalması, "âlemi yarattıktan sonra tasını-tarağını toplayıp bir kenara çekilen ve artık hiçbir işe karışmayan ilah" anlayışı sebebiyledir. Batı'nın çıkmazı; varlıktan el-etek çekmiş ve hatıra gelmeyen ilah anlayışına esir olması, Allah'ı unutmasıdır. Kısaca zikri unutmaları ve unutturmaları onları helake süreklemiştir. Bununla da kalmayıp aynı helakı İslam dünyası için de istemekte, varlık ve insandan Allah'ın ismini ve zikrini kaldırmaya, unutturmaya çalışmaktadırlar. Nitekim İslam dünyasında zikre ve zikir ekollerine karşı tavırlar, yeni yeni gün yüzüne çıkmaya başlamıştır.
Bu bakımdan genel ve özel mânâda zikir ve evradın şekillerine ve tecellilerine değinmekte fayda mülahaza etmekteyiz.