Ağlamak, gülmek, üzülmek, sevinmek... Hepsi de elbette insanın özelliklerinden. Genel olarak insanı ağlatan, güldüren, üzen ve sevindiren şeyler de bellidir. Herkesin ağladığı bir zamanda ve mekanda gülenler yadırganır, anormal olarak telakki edilir.
Yaşadığı dönemde vatanın ve milletin içine düştüğü, düşürüldüğü korkunç tabloları, usta diliyle gözler önüne serdikten sonra merhum M. Akif, derdine, acısına, ıstırabına ortak arar ve der ki:
"Gitme ey yolcu beraber oturup ağlaşalım,
Elemim bir yüreğin kârı değil, paylaşalım."
Vatanın dört bir yanından yükselen feryatlara, figanlara, çığlıklara kulaklarını tıkayıp kendi zevk ü sefasını, oyununu - eğlencesini devam ettirenlere de şairimizin kılıç gibi sitemi var:
"Irzımızdır çiğnenen, evladımızdır doğranan
Hey sıkılmaz, ağlamazsan bari gülmekten utan!"
Elbette her şey, yerinde ve zamanında güzeldir ve anlamlıdır. Bizim başlıkta sorduğumuz soru ise biraz daha farklı. Ağlamayı gerektirecek bir durumun olmadığı, etrafınızda ağlayanların bulunmadığı bir anda, ağlamak isteyebilir ve ağlayabilir misiniz? Bu sorunun cevabını aramak, başta psikolojik olmak üzere bir çok ilim dalına, ilim adamlarına düşer. Fakat bir din bilgini, yıllarca bu sorunun cevabını araştırdıktan sonra rastladığı bir hadis-i şerifte aradığını buluyor.
Kendi ifadesiyle; yıllarca bazı hocaların istedikleri anda ve diledikleri mekanda, yerli-yersiz, gerekli-gereksiz ağlamalarının, ağlayabilmelerinin izahını bir türlü yapamıyordum. Bu nasıl olur, bir insan dilediği anda nasıl göz yaşı dökebilir, diye hep kendi kendime sorardım, tâ ki, şu hadis-i şerife rastlayana kadar:
"Günahta, fısk u fücurda zirveye ulaşan bir kişi, gözlerine sahip olur ve dilediği zaman ağlayabilir."
Muhtar'ul El-hadis adlı hadis kitabında yer alan ve "İzâ temme fucure'l abdi" şeklinde başlayıp devam eden hadis-i şerif, yıllarca cevabını aradığım soruyu cevaplamış oldu.
Bu hadisi dinledikten sonra iki büyük velinin; Hasan-ı Basri ile Rabiatü'l Adeviye'nin karşılıklı konuşmalarını hatırladık.
Seccadesini ırmağın ortasına serip namaza duran Rabia Hatun'u gören Hasan Basri Hazretleri, tam onun üstüne havaya seccadesini serip namaza durur ve Rabia Hatun'un tarihi sözleri dökülür dilinden:
- Hasan, Hasan! Senin yaptığını kuşlar, benim yaptığımı da balıklar pekâla yapabilirler, aslolan istikamettir."
Evet, şöyle ya da böyle, şurda ya da burada ağlamak mesele değil, aslolan istikamettir.
Yaşadığı dönemde vatanın ve milletin içine düştüğü, düşürüldüğü korkunç tabloları, usta diliyle gözler önüne serdikten sonra merhum M. Akif, derdine, acısına, ıstırabına ortak arar ve der ki:
"Gitme ey yolcu beraber oturup ağlaşalım,
Elemim bir yüreğin kârı değil, paylaşalım."
Vatanın dört bir yanından yükselen feryatlara, figanlara, çığlıklara kulaklarını tıkayıp kendi zevk ü sefasını, oyununu - eğlencesini devam ettirenlere de şairimizin kılıç gibi sitemi var:
"Irzımızdır çiğnenen, evladımızdır doğranan
Hey sıkılmaz, ağlamazsan bari gülmekten utan!"
Elbette her şey, yerinde ve zamanında güzeldir ve anlamlıdır. Bizim başlıkta sorduğumuz soru ise biraz daha farklı. Ağlamayı gerektirecek bir durumun olmadığı, etrafınızda ağlayanların bulunmadığı bir anda, ağlamak isteyebilir ve ağlayabilir misiniz? Bu sorunun cevabını aramak, başta psikolojik olmak üzere bir çok ilim dalına, ilim adamlarına düşer. Fakat bir din bilgini, yıllarca bu sorunun cevabını araştırdıktan sonra rastladığı bir hadis-i şerifte aradığını buluyor.
Kendi ifadesiyle; yıllarca bazı hocaların istedikleri anda ve diledikleri mekanda, yerli-yersiz, gerekli-gereksiz ağlamalarının, ağlayabilmelerinin izahını bir türlü yapamıyordum. Bu nasıl olur, bir insan dilediği anda nasıl göz yaşı dökebilir, diye hep kendi kendime sorardım, tâ ki, şu hadis-i şerife rastlayana kadar:
"Günahta, fısk u fücurda zirveye ulaşan bir kişi, gözlerine sahip olur ve dilediği zaman ağlayabilir."
Muhtar'ul El-hadis adlı hadis kitabında yer alan ve "İzâ temme fucure'l abdi" şeklinde başlayıp devam eden hadis-i şerif, yıllarca cevabını aradığım soruyu cevaplamış oldu.
Bu hadisi dinledikten sonra iki büyük velinin; Hasan-ı Basri ile Rabiatü'l Adeviye'nin karşılıklı konuşmalarını hatırladık.
Seccadesini ırmağın ortasına serip namaza duran Rabia Hatun'u gören Hasan Basri Hazretleri, tam onun üstüne havaya seccadesini serip namaza durur ve Rabia Hatun'un tarihi sözleri dökülür dilinden:
- Hasan, Hasan! Senin yaptığını kuşlar, benim yaptığımı da balıklar pekâla yapabilirler, aslolan istikamettir."
Evet, şöyle ya da böyle, şurda ya da burada ağlamak mesele değil, aslolan istikamettir.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- Tüketilen sadece kaynaklar mı? / 25.04.2024
- Önünde ardında ve kolunda servet… / 24.04.2024
- Hangisine daha çok üzüldünüz? / 23.04.2024
- Halleri var bizimkine benzemez / 22.04.2024
- ‘Hazır ol cenge eğer ister isen sulh-u salah’ / 20.04.2024
- Doymayan gözden ve ürpermeyen kalpten… / 19.04.2024
- Dilde adalet / 18.04.2024
- İlk çeyrek heba oldu gitti / 16.04.2024
- Dosdoğru dostluklara yelken açmak… / 14.04.2024
- Dosdoğru dostluklara yelken açmak… / 10.04.2024
- Önünde ardında ve kolunda servet… / 24.04.2024
- Hangisine daha çok üzüldünüz? / 23.04.2024
- Halleri var bizimkine benzemez / 22.04.2024
- ‘Hazır ol cenge eğer ister isen sulh-u salah’ / 20.04.2024
- Doymayan gözden ve ürpermeyen kalpten… / 19.04.2024
- Dilde adalet / 18.04.2024
- İlk çeyrek heba oldu gitti / 16.04.2024
- Dosdoğru dostluklara yelken açmak… / 14.04.2024
- Dosdoğru dostluklara yelken açmak… / 10.04.2024