Antropoloji bilimi, insanı konu edinen bir bilim dalıdır. Bu bilim, insanı, sosyal ve kültürel varlık olarak tanımlar. Evet, insan sosyal ve kültürel bir varlıktır. Ama bizim sosyallikten ve kültürden anladığımız nedir? Özellikle kadınların sosyallikten anladığı nedir? Ben bu konudaki fikirlerimi söylemeden önce, istisnalar kaideleri bozmaz düşüncesini benimseyerek, genelleme yapacağım için, büyüklerin, özellikle de kadınların hoşgörüsüne sığınıyorum. Evet, insan sosyaldir. Bu sosyallik cinsiyet ve yaşa göre farklılık gösteriyor. Ama kadınların büyük bir bölümünün sosyallikten anladığı şey altın ve para günleridir. Bir araya gelip, gündemle ilgili haberlerin, ilim, siyaset ve buna benzer verimli şeylerin konuşulduğu ya da dini bir takım bilgilerin anlatıldığı, yahut da kültürel olguların yaşandığı bir faaliyet olarak bakarsak, bu altın günlerinin hiçbir sakıncası yoktur. Hatta tam tersi, bu bir araya gelişler, büyük fayda sağlamaya sebep olur. Fakat ne yazık ki, durum böyle değil. Ev sahibinin marifetlerini ortaya dökebilmesi için, 2 gün önceden pasta yapmaya başladığı bir maraton? Bir odada 30 kişi. Herkes birbiriyle konuşuyor, fakat kimse kimsenin ne dediğini anlamıyor. Az dedikodu, az kahkaha, birazda eğlence, o gün için ev sahibi haricindeki, herkese çok cazip geliyor. Tabaklar dolusu pastalar, meydana çıktığında herkes diyet moduna giriyor. Onca yapılanlar, sadece gösteriş için yapılmış oluyor. Ve sonrasında bir takı merasimi başlıyor. Gelenler ev sahibine, para ya da altınını verdikten sonra gün bitmiş oluyor. Yazıya dökerken bana komik gelen bu durum, gerçek hayata baktığımızda içler acısı. Çünkü bu kadınlar farkında olmadan rekabet halindeler, birbirleriyle yarışa giriyorlar. Gerek giyim, gerek çıkarılan pasta çeşitleri, gerekse yaşam standartları açısından öne geçmeye çalışıyorlar. Gerçek bu! Hayatın içindeyiz ve tanık oluyoruz. "Falanca 4 çeşit yaptı ben 5 yapmalıyım" diyenler olmuyor mu etrafımızda? Elbette oluyor. "Geçen güne bunu giymiştim üzerimde gördüler, bu hafta farklı bir şey giymeliyim" diyenlere de şahitlik ediyoruz. İşte bu sebeplerden dolayı, bu faaliyetler aslında sosyal değil, tam tersi insanı gerçek hayattan uzaklaştıran kısır döngülerdir. Özellikle kadınların huzursuz, mutsuz ve ruhsal tatminsizlik hallerinin ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Bırakın kendinizi robot hale getirmeyi. Canınız Ayşe teyzeyi mi görmek istedi? Arayın ziyaretine gidin, halini-hatırını sorun, sohbetinizi edin. Sosyallik, yaptığınız fiillerin, önce kendi dünyanızda, sonra çevrenizde, sonra da toplumda fayda sağlamasıdır. Edindiğiniz çevrede kendiniz olamazsanız, çevre sizi kendine benzetir. Boşverin onları! Siz, samimiyet kokan, fayda sağlayan toplumlara layıksınız. Gerek yok, birilerine uyum sağlamaya çalışırken, kendinizi mutsuz etmeye. Siz mutlu olun ki; aileniz de mutlu olsun?
Behiye İnekçioğlu / diğer yazıları
- Bir olma vakti / 17.01.2018
- Görmeyene göstermek / 03.10.2014
- Yaparak ve yaşayarak öğrenme süreci / 21.09.2014
- İçimizde kalsın! / 15.09.2014
- Bir parmağı eksik olanlar! / 08.09.2014
- Davaya ram olabilmek / 29.08.2014
- Bu inancın adı nedir? / 24.08.2014
- Haydi, kızlar okula! / 11.08.2014
- İhanet, esaret, asalet ve vicdan / 31.07.2014
- Hoş geldin ya şehr-i Ramazan! / 30.06.2014
- Görmeyene göstermek / 03.10.2014
- Yaparak ve yaşayarak öğrenme süreci / 21.09.2014
- İçimizde kalsın! / 15.09.2014
- Bir parmağı eksik olanlar! / 08.09.2014
- Davaya ram olabilmek / 29.08.2014
- Bu inancın adı nedir? / 24.08.2014
- Haydi, kızlar okula! / 11.08.2014
- İhanet, esaret, asalet ve vicdan / 31.07.2014
- Hoş geldin ya şehr-i Ramazan! / 30.06.2014