Artvin'deki olaylarda Falih Rıfkı Atay'ın bir sözünü anımsadım. Atay diyor ki, "Yeşile koşan bir ülkeden yeşili kovalayan ülkeme geldim." İngiltere'de ağaca, yeşile verilen önemi en kısa ve anlamlı biçimde anlatmış bize.
Bilmem Artvin'i bilir misiniz? İnsanını tanır mısınız? Bana öyle geliyor ki bu olayları tahlil edenler biraz ezbere konuşuyorlar. Çünkü orayı ve o bölgede yaşayan insanları tanımıyorlar. Orada her kadın ana, her kız, bacı; her erkek baba ve kardeştir. Kadını, erkeği iç içedir. Kadını, erkeği, düğünde, tarlada, bağda, bahçede birliktedir.
Alışılmış ve kalıplaşmış sözlerle Artvin'in insanını suçlamaya kalkışmak havanda su dövmek gibidir. Çünkü Artvin Ata'sına bar armağan eden kültürlü insanların şehridir. Artvin insanı, Cumhuriyet yasalarına, Cumhuriyet kazanımlarına sahip çıkmaktadır. Irk, dil, din, mezhep ayırımı gözetmeksizin insana insanca bakan beyine, gözlere, yüreğe sahip insanlar kentidir.
Bir gün baktık ki boğa güreşleriyle ismini dünyaya duyurmuş bir kent ve onun uzantısı Kafkasör ve bir parçası olan Cerattepe yağmalanmak istenmektedir. Asırlardan beri gözü gibi korumuş ve varlığı ile nefes almış olduğu ağaçlarının kesileceğini duyan her Artvin sevdalısı uygar direniş göstermiştir. Demokratik hakkını kullanan hemşerilerimiz elbette ki kendi topraklarına yeşilliğine sahip çıkmayı kendine doğal hak olarak görmüştür ve görmektedir de.
Birileri gelecek, dağlarınızı oyacak, ağaçlarınızı kesecek, suyunuzu kirletecek, göçmen kuşların yolunu kesecek. Artvinli de bunlara tepki göstermeyecek. Araştırma yapılıyor ve verilen raporda buradaki maden girişimi doğayı bozacağı, insan yaşamını olumsuz etkileyeceği açık açık yazılıyor. Buna karşın bir şirketin çıkarı için devlet, tüm gücüyle haklarını, doğasını, topraklarını koruyan insanlara orantısız güç kullanmaktan geri kalmıyor. Şirket, polis ve zırhlı araçlarla bölgeye giriyor. İnsanımız Cennet gibi güzel alanı korumak için sokağa dökülüyor ve zırhlı araçlara bedenlerini siper ediyorlar. O güzelliği korumak için yol vermeyen insanlara polis gazla karşı koyuyor, copla dövüyor ve insanları dağlara kadar kovalıyor. Yazık!.. İçlerine sızmış kışkırtıcılar olabilir. Ama devletin görevi bu kötü niyetli insanları bulup çıkarmak değil midir?
Ne yazık ki kendilerinin baş tacı ettikleri bu şirkete henüz yer teslim edilmiş değildir. Yasal olmayan bir girişim karşısında polis, vatandaşın yanında yer alması gerekirken insanlarımızın döve döve oradan uzaklaşmalarını sağlıyor.
Dönüp dolaşıyor ve "Milli Ekonomi Modeli" tezine geliyoruz. Çünkü o yaklaşım devleti ve insanı ön plana çıkarmaktadır. Milli ekonomi ile ulus mutlu, devlet mutlu olacaktır. Çünkü devletin toprakları ve madenleri eşe dosta peşkeş çekilmeyecek toplum yararına o topraklar ve madenler kullanılacaktır.
Artvinli bu kabusu yaşıyor, ama onurlu mücadelesinden caymıyor. Paranın satın alamayacağı eşsiz güzellikleri paraya çevirmek için şiddet kullanan devletin kasasına çok az para girecekken şirkete bol keseden kazanç sağlamanın savaşı veriliyor. Zenginliklerine, zenginlik katmak gayretidir bu kaba kuvvet.
Bilinçsiz biçimde doğaya saldırmak isteyen o şirket ve onun koruyucuları şunu bilmelidir ki doğa kendine yapılanı affetmez. Ama olan orada yaşayan insanlara oluyor. Kazanılan para da altın da doğa canavarlarını kurtaramaz.
Desene doğanın intikamı cebini dolduran şirkete ne?
Bilmem Artvin'i bilir misiniz? İnsanını tanır mısınız? Bana öyle geliyor ki bu olayları tahlil edenler biraz ezbere konuşuyorlar. Çünkü orayı ve o bölgede yaşayan insanları tanımıyorlar. Orada her kadın ana, her kız, bacı; her erkek baba ve kardeştir. Kadını, erkeği iç içedir. Kadını, erkeği, düğünde, tarlada, bağda, bahçede birliktedir.
Alışılmış ve kalıplaşmış sözlerle Artvin'in insanını suçlamaya kalkışmak havanda su dövmek gibidir. Çünkü Artvin Ata'sına bar armağan eden kültürlü insanların şehridir. Artvin insanı, Cumhuriyet yasalarına, Cumhuriyet kazanımlarına sahip çıkmaktadır. Irk, dil, din, mezhep ayırımı gözetmeksizin insana insanca bakan beyine, gözlere, yüreğe sahip insanlar kentidir.
Bir gün baktık ki boğa güreşleriyle ismini dünyaya duyurmuş bir kent ve onun uzantısı Kafkasör ve bir parçası olan Cerattepe yağmalanmak istenmektedir. Asırlardan beri gözü gibi korumuş ve varlığı ile nefes almış olduğu ağaçlarının kesileceğini duyan her Artvin sevdalısı uygar direniş göstermiştir. Demokratik hakkını kullanan hemşerilerimiz elbette ki kendi topraklarına yeşilliğine sahip çıkmayı kendine doğal hak olarak görmüştür ve görmektedir de.
Birileri gelecek, dağlarınızı oyacak, ağaçlarınızı kesecek, suyunuzu kirletecek, göçmen kuşların yolunu kesecek. Artvinli de bunlara tepki göstermeyecek. Araştırma yapılıyor ve verilen raporda buradaki maden girişimi doğayı bozacağı, insan yaşamını olumsuz etkileyeceği açık açık yazılıyor. Buna karşın bir şirketin çıkarı için devlet, tüm gücüyle haklarını, doğasını, topraklarını koruyan insanlara orantısız güç kullanmaktan geri kalmıyor. Şirket, polis ve zırhlı araçlarla bölgeye giriyor. İnsanımız Cennet gibi güzel alanı korumak için sokağa dökülüyor ve zırhlı araçlara bedenlerini siper ediyorlar. O güzelliği korumak için yol vermeyen insanlara polis gazla karşı koyuyor, copla dövüyor ve insanları dağlara kadar kovalıyor. Yazık!.. İçlerine sızmış kışkırtıcılar olabilir. Ama devletin görevi bu kötü niyetli insanları bulup çıkarmak değil midir?
Ne yazık ki kendilerinin baş tacı ettikleri bu şirkete henüz yer teslim edilmiş değildir. Yasal olmayan bir girişim karşısında polis, vatandaşın yanında yer alması gerekirken insanlarımızın döve döve oradan uzaklaşmalarını sağlıyor.
Dönüp dolaşıyor ve "Milli Ekonomi Modeli" tezine geliyoruz. Çünkü o yaklaşım devleti ve insanı ön plana çıkarmaktadır. Milli ekonomi ile ulus mutlu, devlet mutlu olacaktır. Çünkü devletin toprakları ve madenleri eşe dosta peşkeş çekilmeyecek toplum yararına o topraklar ve madenler kullanılacaktır.
Artvinli bu kabusu yaşıyor, ama onurlu mücadelesinden caymıyor. Paranın satın alamayacağı eşsiz güzellikleri paraya çevirmek için şiddet kullanan devletin kasasına çok az para girecekken şirkete bol keseden kazanç sağlamanın savaşı veriliyor. Zenginliklerine, zenginlik katmak gayretidir bu kaba kuvvet.
Bilinçsiz biçimde doğaya saldırmak isteyen o şirket ve onun koruyucuları şunu bilmelidir ki doğa kendine yapılanı affetmez. Ama olan orada yaşayan insanlara oluyor. Kazanılan para da altın da doğa canavarlarını kurtaramaz.
Desene doğanın intikamı cebini dolduran şirkete ne?
Ekrem Yazar / diğer yazıları
- Atatürk Gençlik ve Spor Bayramı / 20.05.2023
- Ulusal günümüz ve çocuklarımız / 24.04.2023
- Neden köy enstitüleri? / 19.04.2023
- Lider olmak kolay mı? / 06.04.2023
- Doğru paylaşmak / 27.03.2023
- Bir ulusun direnişi (18 Mart) / 20.03.2023
- Okullarımız / 13.03.2023
- Önemli olan sistemdir / 01.03.2023
- İnsan olmak / 20.02.2023
- Dağ başını duman aldı / 12.02.2023
- Ulusal günümüz ve çocuklarımız / 24.04.2023
- Neden köy enstitüleri? / 19.04.2023
- Lider olmak kolay mı? / 06.04.2023
- Doğru paylaşmak / 27.03.2023
- Bir ulusun direnişi (18 Mart) / 20.03.2023
- Okullarımız / 13.03.2023
- Önemli olan sistemdir / 01.03.2023
- İnsan olmak / 20.02.2023
- Dağ başını duman aldı / 12.02.2023