Avrupa Birliği Konvansiyonu Başkanı ve Fransa eski Cumhurbaşkanı Valery Giscard d'Estaing, bir Avrupa Anayasası taslağı açıkladı. Konvansiyon, bu tasarı temelinde önümüzdeki yıl yaz aylarına kadar somut öneriler hazırlayıp, üye ülkelerin devlet ve hükümet başkanlarının onayına sunacak.
Avrupa Birliği içinde uzun süre bir anayasaya gerek olup olmadığı bile tartışma konusuydu. Alman siyasetçileri bunu yıllardan beri talep ediyor. Ellerinde iyi kozlar da var. Çünkü her yeni anlaşmayla, Avrupa hukuku giderek içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Fakat bu projeyi eleştirenler, böyle bir anayasayı, "süper devlet Avrupa" yolunda atılan ilk adım olarak görüyor. Bunu da istemiyorlar.
Avrupa Anayasası taslağının her köşesinde de, daha çok kaynaşmış bir Avrupa yanlılarıyla, gevşek bir devletler birliği yanlıları arasındaki çatışma belirgin şekilde görülüyor. Şurası açık: Yeni anayasayla, Avrupa Birliği'nin yetkileri azalmayacak. Fakat hangi olası ortak politikaların Anayasa'ya alınacağı daha birçok çetin tartışmaya yol açacak.
Tepe paylaşılamıyor?
Temel anlaşmazlık, sembolik gibi görünen bir konuda da ortaya çıkıyor: Avrupa'nın tepesinde kim olacak? Avrupa'nın çehresini kim belirleyecek? Dönüşümlü başkanlık sisteminin gelecekte işe yaramayacağı açık. Ulusal hükümetlerin, özellikle de seçim arifesinde, Birliğin kaderini belirlemelerine izin verilemez. Altı aylığına bile olsa. Bunun en iyi örneğini iki yıl önce genişleme için yaşamsal önem taşılan Nice Zirvesi'ni hazırlayan, fakat yine o dönemde genel seçimler arifesinde bulunan Fransa Dönem Başkanlığı verdi.
Sonuç, kötü hazırlanmış bir sirve maratonu ve oy sayıları ve meclis sandalyeleri üzerinde yürüyen acılı bir pazarlık oldu. Seçmenlerinin eğilimlerini de gözönünde bulundurmak zorunda kalan Fransa Dönem Başkanlığı ise tarafsız ve uzlaştırıcı olamadı. Bu örnek, birkaç yıl süreyle görev yapacak bir Avrupa Başkanı seçilmesi düşüncesi için iyi bir gerekçe.
Demokrasi eksikliği
Fakat Avrupalıların da anlayamadığı güç noktalar var. Mesela "Avrupa Parlamentosu ve ulusal parlamentoların üyelerinden oluşması planlanan bir Halklar Kongresi'ne ne gerek var" diyorlar? Avrupa Parlamentosu neden yetmesin? Daha bugünden, vatandaşların demokratik şekilde seçtiği tek Avrupa kurumu o. Ve şu anda en az sözü geçen de o. Eğer Avrupa Birliği'ndeki demokrasi eksikliği ciddi şekilde giderilmek isteniyorsa, iktidar kavgasına eklenecek yeni bir kurum yaratmak yerine, nihayet Avrupa Parlamentosu'na daha güçlü bir rol biçilmeli.
Giscard d'Estaing'in Avrupa Birliği'ne yeni bir isim verme önerisi ise muazzam bir kava potansiyeli içeriyor. Onun aklından geçen isim, "Avrupa Birleşik Devletleri". Yani Amerika Birleşik Devletleri gibi. Fakat Avrupa Birliği, Amerika Birleşik Devletleri'nden farklı. Bugüne kadar Avrupa bilinçli olarak, egemen ulusal devletlerin birliği olmak yolunu seçti. Eğer birgün, federal bir Avrupa devleti oluşturulması ortak arzusu doğarsa, o zaman buna bir isim de düşünülebilir.
Oysa işin buraya varıp varmayacağı belli değil. Çünkü hem halkın büyük kısmında, hem de birçok hükümette buna karşı dev gibi bir direniş var. Giscard d'Estaing'in tasarısı, merkezi soruya henüz bir yanıt içermiyor. Uzun vadede nasıl bir Avrupa Birliği istediğimiz sorusunun cevabı yok.
Önümüzdeki aylarda Konvansiyon'da bu tartışma yapılmak zorunda kalınacak. Alman hükümeti, Konvansiyon'un şimdi belirleyici kararları alacağının farkına vardı ve Peter Glotz gibi ikinci sıradaki siyasetçilerin yerine, bizzat Alman Dışişleri Bakanı Joschka Fischer'in katılmasına karar verdi.
Avrupa Birliği içinde uzun süre bir anayasaya gerek olup olmadığı bile tartışma konusuydu. Alman siyasetçileri bunu yıllardan beri talep ediyor. Ellerinde iyi kozlar da var. Çünkü her yeni anlaşmayla, Avrupa hukuku giderek içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Fakat bu projeyi eleştirenler, böyle bir anayasayı, "süper devlet Avrupa" yolunda atılan ilk adım olarak görüyor. Bunu da istemiyorlar.
Avrupa Anayasası taslağının her köşesinde de, daha çok kaynaşmış bir Avrupa yanlılarıyla, gevşek bir devletler birliği yanlıları arasındaki çatışma belirgin şekilde görülüyor. Şurası açık: Yeni anayasayla, Avrupa Birliği'nin yetkileri azalmayacak. Fakat hangi olası ortak politikaların Anayasa'ya alınacağı daha birçok çetin tartışmaya yol açacak.
Tepe paylaşılamıyor?
Temel anlaşmazlık, sembolik gibi görünen bir konuda da ortaya çıkıyor: Avrupa'nın tepesinde kim olacak? Avrupa'nın çehresini kim belirleyecek? Dönüşümlü başkanlık sisteminin gelecekte işe yaramayacağı açık. Ulusal hükümetlerin, özellikle de seçim arifesinde, Birliğin kaderini belirlemelerine izin verilemez. Altı aylığına bile olsa. Bunun en iyi örneğini iki yıl önce genişleme için yaşamsal önem taşılan Nice Zirvesi'ni hazırlayan, fakat yine o dönemde genel seçimler arifesinde bulunan Fransa Dönem Başkanlığı verdi.
Sonuç, kötü hazırlanmış bir sirve maratonu ve oy sayıları ve meclis sandalyeleri üzerinde yürüyen acılı bir pazarlık oldu. Seçmenlerinin eğilimlerini de gözönünde bulundurmak zorunda kalan Fransa Dönem Başkanlığı ise tarafsız ve uzlaştırıcı olamadı. Bu örnek, birkaç yıl süreyle görev yapacak bir Avrupa Başkanı seçilmesi düşüncesi için iyi bir gerekçe.
Demokrasi eksikliği
Fakat Avrupalıların da anlayamadığı güç noktalar var. Mesela "Avrupa Parlamentosu ve ulusal parlamentoların üyelerinden oluşması planlanan bir Halklar Kongresi'ne ne gerek var" diyorlar? Avrupa Parlamentosu neden yetmesin? Daha bugünden, vatandaşların demokratik şekilde seçtiği tek Avrupa kurumu o. Ve şu anda en az sözü geçen de o. Eğer Avrupa Birliği'ndeki demokrasi eksikliği ciddi şekilde giderilmek isteniyorsa, iktidar kavgasına eklenecek yeni bir kurum yaratmak yerine, nihayet Avrupa Parlamentosu'na daha güçlü bir rol biçilmeli.
Giscard d'Estaing'in Avrupa Birliği'ne yeni bir isim verme önerisi ise muazzam bir kava potansiyeli içeriyor. Onun aklından geçen isim, "Avrupa Birleşik Devletleri". Yani Amerika Birleşik Devletleri gibi. Fakat Avrupa Birliği, Amerika Birleşik Devletleri'nden farklı. Bugüne kadar Avrupa bilinçli olarak, egemen ulusal devletlerin birliği olmak yolunu seçti. Eğer birgün, federal bir Avrupa devleti oluşturulması ortak arzusu doğarsa, o zaman buna bir isim de düşünülebilir.
Oysa işin buraya varıp varmayacağı belli değil. Çünkü hem halkın büyük kısmında, hem de birçok hükümette buna karşı dev gibi bir direniş var. Giscard d'Estaing'in tasarısı, merkezi soruya henüz bir yanıt içermiyor. Uzun vadede nasıl bir Avrupa Birliği istediğimiz sorusunun cevabı yok.
Önümüzdeki aylarda Konvansiyon'da bu tartışma yapılmak zorunda kalınacak. Alman hükümeti, Konvansiyon'un şimdi belirleyici kararları alacağının farkına vardı ve Peter Glotz gibi ikinci sıradaki siyasetçilerin yerine, bizzat Alman Dışişleri Bakanı Joschka Fischer'in katılmasına karar verdi.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.