logo
27 NİSAN 2024

Kamusal alan mı' Kamusal yalan mı?

26.11.2002 00:00:00
Yeni Meclis Başkanı Bülent Arınç'ın Cumhurbaşkanı'nı uğurlama törenine başörtülü eşiyle katılması, başörtüsü tartışmasını yeniden alevlendirdi. Böylece, AKP, seçim kampanyası boyunca geri plana atmaya çalıştığı ve belli kesimleri rahatlatmak için birinci mesele olarak görmediğini deklare ettiği başörtüsü sorunu ile erken yüzleşmek zorunda kaldı. Bu da kaderin bir cilvesi olsa gerek.

Bulent Arınç bey, bu sorunu ailesinin başörtülü olmasın vesilesi ile doğal bir teamül yaratarak, nezaket kuralları çerçevesinde çözmeye yeltendi. İlk başta Cumhurbaşkanı Sezer'in de aynı nezaket ve nezafetle karşılık vermesi üzerine sorun en üst düzeyde çözülmüş sanıldı.

Ancak seçimlerden bu yana AKP'ye yağ çeken Doğan medya grubunun kışkırtıcı haberleri karşısında Cumhurbaşkanı, geri adım atmak zorunda kaldı. Sezer'in, ilk günkü centilmence duruşu ve de hukukçu kişiliği ile bağdaşmayan yasakçı çıkışı gecikmedi.

Cumhurbaşkanı Sezer'in başörtüsü ile ilgili açıklamaları hukuki açıdan bir çok sakatlıklar içeriyor.

Sezer: "Toplumun gündeminden çıkmış bulunan başörtüsünün yeniden sorun durumuna getirilmesinin kimseye yararı yoktur" diyerek sorunu görmezlikten gelmemizi, başımızı kuma gömmemizi istiyor.

Sezer şunları söylüyor: "Özel alanda özgürlük kapsamına girdiğinde kuşku bulunmayan başörtüsünün, kamusal alanda kabul edilip edilemeyeceği sorunu, Anayasa Mahkemesi kararlarıyla çözülmüştür. Yüksek Mahkeme, yükseköğretim kurumlarında başörtüsünü serbest bırakan yasal düzenlemeyi Anayasa'ya aykırı bularak iptal etmiştir."

Sezer bu noktaya nasıl geldi, doğrusu, anlamak mümkün değil. Çünkü Anayasa Mahkemesi o kararı verirken kendisi mahkeme üyesiydi. Ve mahkeme kararının, değil başörtüsünü; çarşafı dahi serbest bıraktığını ifade ediyordu o zaman ki mütaalasında.. Doğrusu da buydu. Anayasa Mahkemesi başörtüsü ile ilgili kararında başörtüsünü serbest bırakan yasayı anayasaya uygun bulmuş, ancak gerekçesinde çelişkili değerlendirmelerde bulunmuştu. Ancak, kurum ve kişileri bağlayan: Anayasa Mahkemesi'nin gerekçeleri değil, kararıdır.

Sezer, bir adım daha ileri giderek: "Anayasa Mahkemesi'nin yerleşik kararlarına göre, artık, Anayasa'yla bağdaşmayacağı için, kamusal alanda başörtüsünü serbest bırakacak bir yasal düzenleme yapılması olanaksızdır" diyerek başörtüsünü yasal bir değişiklikle serbest bırakmanın da imkansız olduğunu iddia ediyor.

Cumhurbaşkanı Sezer, şu cümleleri ile Anayasal değişikliğin dahi önünü kapatıyor ve başörtüsü meselesini bir rejim meselesi haline getiriyor : "Kamusal alanı düzenleyen hukuksal kuralları, görmezden gelinerek uygulamada dini kuralları geçerli kılmak da hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmaz.

Bir kez daha vurgulamak isteriz ki, Anayasa'nın değiştirilemez nitelikte görerek güvenceye aldığı Cumhuriyet'in temel ilkelerinden vazgeçilmesi asla söz konusu olamaz. Anayasa'da belirtildiği gibi laiklik ilkesi uyarınca, devletin sosyal, ekonomik, siyasal ve hukuksal temel düzeninin din kurallarına dayandırılması olanaksızdır."

Bu tespitlerin hiçbiri demokratik, laik, sosyal hukuk devleti anlayışı ile bağdaşmıyor.

Tek tek irdeleyelim. Mahkeme kararının; değil yasaklamak, bilakis, başörtüsünü serbest bırakmak anlamına geldiğini kendi cümlelerinden aktarmıştık. Hukuki hassasiyetlerini Çankaya'ya çıktıktan sonra yitirmediğini bildiğimiz Cumhurbaşkanı''nın, başörtüsü söz konusu olunca çifte standart içine girmesini anlayamıyoruz.

Şu kamusal alanda dini kuralların uygulanamayacağı meselesine gelelim.

Kamusal alanda ibadet yapılamaz, diyenlerin şu soruya cevap vermesi gerekir. İnsanlar dindar olabilir, ama laiklik ilkelerini benimseyerek, buna göre ve bunu kollayarak kamu hizmeti görebilir. Laik düzende insanlar dindar olabilirse ve bununla beraber "kamu hizmeti görebilirse", "inançlarının doğal gereklerini yerine getirme"yi devlet alanının dışına ittiğimizde ortaya bir çelişki çıkmaz mı? Bir elimizle verdiğimizi diğer elimizle geri almış olmaz mıyız?

Öyle ya; dindar memur, doğal dini vazifelerini devlet alanı dışında yapacaksa, mesela öğle tatilinde, dairenin uygun bir yerinde namazını kılamayacak, daireye oruçlu olarak gelemeyecek ve bayan ise dairede başını da örtemeyecek... yani laik düzende kamu görevi ile özel, ferdî dinî vazifelerini bir arada yürütemeyecek demektir. Bu sebeple, "laiklik ilkesine göre ve onu kollayarak" kamu görevi yapmayı; kamusal alanda, vazifesini aksatmadan, başkalarına din dayatmadan, başkalarının hak ve özgürlüklerine zarar veremeden özel dini vazifelerini de yerine getirerek çalışması, bulunması şeklinde anlamak ve yorumlamak daha doğru olmaz mı?

Aksi halde dindar kamu görevlisinin dini hayatına müdahale etmiş, din ile ilişkisini parçalamış, bir kısmını (kamusal alandaki özel dini hayatını) laiklik adına engellemiş, diğer kısmına (özel alanda) izin vermiş oluruz ki, bu, -devletin de dine müdahale etmemesi kısmıyla- laikliğe aykırı olmalıdır; eğer laikliğe aykırı değilse o zaman din özgürlüğüne aykırıdır ve bu sebeple laikliğin, din özgürlüğüne uygun bir çerçevede düzenlenmesi ve anlaşılması kaçınılmaz olur.

Aksi takdirde inançlı, dindar bir insana kamu hizmeti ve kamu görevi yasaklanmış olur ki, bu, Anayasal eşitlik ilkesine, vatandaşlık anlayışına aykırı olur. Büyük çoğunluğu dindar ülkede bu çarpık yorumda ısrar, toplumsal gerilimi sürekli besleme amacının güdüldüğü yargısını doğurur. Vatandaşı devlete yabancılaştırır.

Türkiye'de "kamusal alan" kavramını kasten mekanlaştıran anlayıştan kaynaklanıyor. Doğru olanı ise, "kamusal alan" kavramının mekanla değil kamuya/devlete ait kural koyma ve uygulama ile ilgili olduğudur. Aksi halde, kamu alanında oruç tutmak, Meclis Camii'nde Cuma namazı kılmak hukuka ve laikliğe aykırı olur. Böyle abeslikler doğurur.

O halde laikliğe aykırı olan nedir? Bu sorunun cevabını başörtüsü ve laiklik tartışmalarının ilk alevlendiği 1987 yılında, Prof. Dr. Haydar Baş, bu meseleyi çözecek tespiti yapmıştı. Özetle şöyle demişti: "Laiklik bir yönüyle din hürriyetinin teminatı, bir yönüyle de sınırıdır. Bir fiilin laikliği ihlal edebilmesi için, bir kamu kişisinin kamu hizmeti ile ilgili bir işte, kamu gücünü kullanarak dini bir emri uygulamak istemesi gerekir. Yani laikliğin ihlali için bu üç unsurun aynı anda gerçekleşmesi gerekir."

Laiklik tüm medeni ülkelerde din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıdır. Ancak bu ayrım din ve devlet arasındaki mutlak bir ayrım anlamına gelmez. Başka bir deyişle insanlar dindar olabilir ama laiklik ilkelerini benimseyerek, buna göre ve bunu kollayarak kamu hizmeti görebilir. Devlet alanı ve kamusal alanda da inançlarının doğal gereklerini yerine getirebilir. Ama bizdeki uygulama, hiç böyle olmamıştır. Agresif bir laiklik anlayışı din ve devlet arasına kesin bir çizgi çekmiş, kişilerin inançlarının gereğini yerine getirmesi bile onların mürteci ilan edilmelerine yetmiştir. Hukukçu bir Cumhurbaşkanı'ndan beklenen bu çarpık uygulamaların düzeltilmesidir.

Ortada hukuka ve demokrasiye aykırı bir durum var. Bu işi zamana yayarak çözme söylemi, sanki hukukumuza aykırı bir talebi zaman içinde fiili durum yaratarak çözme gibi anlaşılıyor yasakçı çevrelerce. AKP en güçlü konumdayken bu konuyu çözemezse hiç çözemez.
 
İbrahim Berk / diğer yazıları
Lider 3 yaş gençleşti!
İYİ Parti'de Dervişoğlu dönemi
Fenerbahçe derbide hata yapmadı
Beşiktaş bu sezon ezeli rakiplerini yenemedi
İmamoğlu şimdilik sadece izliyor
Saray ziyareti için ne düşünüyor?
Furkan Apartman davasında tek tutuklu sanık kaldı
3 sanık tahliye edildi
TZOB'tan TMO'ya çağrı
Çiftçi küstürülmesin
3 maaşlı eski bakan, Bilim Kurulu Üyesi!
Yeşilay kime çalışıyor?
Bakan'dan asgari ücret açıklaması
'Ekonomi denge işidir'
Hüseyin Baş'tan tasarruf çağrısı
'Örtülü ödenekten, Saray'dan başlasın'
'Bedeli ben ödedim, hesabı siz tutacaksınız'
Asker selamıyla gitti!
Muş'ta tedirgin eden görüntü
Aniden ortaya çıktı
İsrail Gazze'de tüm yaşam alanlarını yok ediyor
Su kuyularının yüzde 70'i tahrip oldu
ABD üniversitelerinde İsrail karşıtı eylemler genişliyor
Protestolara işçi sınıfı da dahil oldu
UNRWA çalışanlarının soruşturmaları askıya alındı
İsrail iddialarını kanıtlayamadı
İYİ Parti'de seyircisiz kurultay günü
4 adaydan son mesajlar
500 milyar liralık ekonomi oluşturması bekleniyor
Esnafın gözü düğünlerde!
Lider 3 yaş gençleşti!
İYİ Parti'de Dervişoğlu dönemi
Fenerbahçe derbide hata yapmadı
Beşiktaş bu sezon ezeli rakiplerini yenemedi
İmamoğlu şimdilik sadece izliyor
Saray ziyareti için ne düşünüyor?
Furkan Apartman davasında tek tutuklu sanık kaldı
3 sanık tahliye edildi
TZOB'tan TMO'ya çağrı
Çiftçi küstürülmesin
3 maaşlı eski bakan, Bilim Kurulu Üyesi!
Yeşilay kime çalışıyor?
Bakan'dan asgari ücret açıklaması
'Ekonomi denge işidir'
Hüseyin Baş'tan tasarruf çağrısı
'Örtülü ödenekten, Saray'dan başlasın'
'Bedeli ben ödedim, hesabı siz tutacaksınız'
Asker selamıyla gitti!
Muş'ta tedirgin eden görüntü
Aniden ortaya çıktı
İsrail Gazze'de tüm yaşam alanlarını yok ediyor
Su kuyularının yüzde 70'i tahrip oldu
ABD üniversitelerinde İsrail karşıtı eylemler genişliyor
Protestolara işçi sınıfı da dahil oldu
UNRWA çalışanlarının soruşturmaları askıya alındı
İsrail iddialarını kanıtlayamadı
İYİ Parti'de seyircisiz kurultay günü
4 adaydan son mesajlar
500 milyar liralık ekonomi oluşturması bekleniyor
Esnafın gözü düğünlerde!
logo

Beşyol Mah. 502. Sok. No: 6/1
Küçükçekmece / İstanbul

Telefon: (212) 624 09 99
E-posta: internet@yenimesaj.com.tr gundogdu@yenimesaj.com.tr


WhatsApp iletişim: (542) 289 52 85


Tüm hakları Yeni Mesaj adına saklıdır: ©1996-2024

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir. Yeni Mesaj Gazetesi'nde yer alan köşe yazıları sebebi ile ortaya çıkabilecek herhangi bir hukuksal, ekonomik, etik sorumluluk ilgili köşe yazarına ait olup Yeni Mesaj Gazetesi herhangi bir yükümlülük kabul etmez. Sözleşmesiz yazar, muhabir ve temsilcilere telif ödemesi yapılmaz.