Tek kelimeyle tabir etmemiz gerekirse şöyle diyebiliriz; "Kerbela tarihi bir erkek?kadın tarihidir." Diğer bir ifadeyle; "Kerbela tarihi, Hüseyin?Zeyneb tarihi"dir. Hüseyin yapması gerekenleri yapmış, işini sonlandırmış, sonrasındaysa işin başına Zeyneb geçmiştir.
Kısacası; "Kerbela'yı Hüseyin özgürken yapmış, Zeyneb ise esirken yaşatmıştır." Kerbela'nın oluşmasında erkek?kadın her ikisinin de rolü vardır. Ama her ikisi de rollerini kendi alanlarında kalarak ifade etmişlerdir. İslam'ın mucizesi işte budur.
Günümüz dünyası ise böyle değildir. Kadın?erkek kendi alanlarında kalmıyorlar. Alanlarını karıştırdıkları için de ortaya kalıcı ve yaşatıcı bir şey koyamıyorlar. İmam Hüseyin (a.s.)'ın bütün ısrarlara ve tehlikeli olduğunu söylemelerine rağmen Ehl?i Beyt'ini Medine'den kendisiyle birlikte Kûfe'ye yanında götürmesindeki neden de işte bu olsa gerek. Yani bu büyük tarihi olayda bir görevi yerine getirmeleri içindi.
Yakınları kendisine "gitme" dediklerinde; "Ceddim Resûlullah 'Git Allah seni öldürülmüş olarak görmek istiyor' dedi" diyordu. Peki, o zaman, en azından aile efradını götürme dediklerinde ise; "Allah onları da esir olarak görmek istiyor" açıklamasında bulunuyordu. Yaptıklarından dolayı kimse bir şey söylemiyordu. Onlar bunun hikmetini bilmiyordu ama İmam Hüseyin (a.s.) biliyordu.
Evet, Aşura gününün ikindi zamanından sonra Zeyneb parlıyor. O zamandan sonra artık işler Zeyneb'e bırakılmıştır. Kafilenin başkanı oydu, çünkü geriye kalan tek erkek İmam Zeynel Abidin (a.s.)'dır. O da ağır bir şekilde hastaydı ve bakıcı birine muhtaçtı.
İbn?i Ziyad'ın emri gereği Hüseyin'in erkek çocuklarından hiçbiri hayatta bırakılmayıp öldürülecekti. Bu nedenle onu da öldürmek için birkaç kez kendisine saldırdılar. Fakat ağır hasta olduğunu görünce öldürmekten vazgeçtiler.
Muharrem ayının 11. gününde esir alınan Peygamber ailesini getirip çıplak develerin üzerine bindirdiler. Hastalığı nedeniyle devenin üzerinden düşmesin diye de İmam Zeynel Abidin (a.s.)'ın ayaklarını da devenin karnının altından bağladılar. Yezid'in askerleri esirleri deve ve katırlara yükleyip götürürken, Hz. Zeyneb (s.a.) onlardan bir istekte bulundu. Ehl?i Beyt daha çok işkence çeksin diye onlar da o isteği kabul ettiler. İstek şuydu: "Mademki bizi buradan götüreceksiniz, Allah için son bir kez bizleri Hüseyin'in katledildiği yerden geçiriniz böylece son kez azizlerimizle vedalaşmış olalım."
Katliam yerine vardıklarında İmam Zeynel Abidin (a.s.) hariç, esirlerin tamamı kendini bineklerin üzerinden yere attılar. Hz. Zeyneb, İmam Hüseyin'in mukaddes bedenine yaklaştı ve onu daha önce hiç görmediği bir durum içerisinde gördü. Karşısındaki başsız ve elbisesiz bir bedendi. Bu haldeki bir bedenle konuşmaya başladı; "Susuz dudaklarla canını teslim edene babam feda olsun. Hüzünlü bir şekilde ölen kimseye babam feda olsun."
Öylesine acıklı bir şekilde feryat etti ki; düşmanın bile gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Dost ve düşman herkesi ağlattı. Böylece Hüseyin için ilk matem meclisini Zeyneb (a.s.) tertiplemiş oldu. Fakat aynı zamanda görevini de ihmal etmedi. Yani İmam Zeynel Abidin (a.s.)'ın bakımı Zeyneb'in üzerindeydi. Ona onun bakması gerekiyordu. Ehl?i Beyt'in katliama uğradığı yerde İmam Zeynel Abidin'in acıdan neredeyse ölmek üzere olduğunu görünce, derhal kardeşi Hüseyin'in bedenini terk ederek onun yanına koştu. "Kardeşimin oğlu niçin seni ruhunun bedenini terk edeceği bir halde görüyorum?" diye sordu.
İmam Zeynel Abidin (as) şöyle buyurdu: "Halacığım! Sevdiklerimizin bedenlerini böyle bu durumda görüp de nasıl böyle olmam?" Hz. Zeyneb hemen Zeynel Abidin'i teselli etmeye koyulup onu sakinleştirdi.
Daha sonra esirleri alıp götürdüler. Ertesi günü güneşin doğuşundan iki üç saat sonra kesik başlar mızraklara takılı bir şekilde önde, esirler de çıplak develer üzerinde arkada olacak şekilde Kûfe'ye sokulacaklardı.
Karşılamaya gelen yoğun bir kalabalık da vardı. Bu konuya ışık tutan birçok ravi diyor ki; "Üç gündür aç, susuz ve gözlerine uyku girmeyen Zeyneb orada halkın susmasını işaret edip öyle bir konuşma yaptı ki, adeta Ali'nin sözleri Zeyneb'in ağzından dökülüyordu. Adeta İmam Ali yeniden dirilmiş ve sözleri Zeyneb'in ağzından dökülüyordu. Zeyneb'in sözü tamamlanınca halkın parmaklarını ağzına alıp ısırdıklarını gördüm."
İşte İslam'ın istediği kadının rolü budur. Tarihi kadın?erkek birlikte yazmalıdır. Fakat herkes kendi alanında kalmalıdır. Kadın hayâ, iffet, paklık hududu içinde olmalıdır. Kerbela tarihi de bu iki cinsin eliyle oluşmuştur.
Her ikisine de Allah'ın selamı olsun.
Kısacası; "Kerbela'yı Hüseyin özgürken yapmış, Zeyneb ise esirken yaşatmıştır." Kerbela'nın oluşmasında erkek?kadın her ikisinin de rolü vardır. Ama her ikisi de rollerini kendi alanlarında kalarak ifade etmişlerdir. İslam'ın mucizesi işte budur.
Günümüz dünyası ise böyle değildir. Kadın?erkek kendi alanlarında kalmıyorlar. Alanlarını karıştırdıkları için de ortaya kalıcı ve yaşatıcı bir şey koyamıyorlar. İmam Hüseyin (a.s.)'ın bütün ısrarlara ve tehlikeli olduğunu söylemelerine rağmen Ehl?i Beyt'ini Medine'den kendisiyle birlikte Kûfe'ye yanında götürmesindeki neden de işte bu olsa gerek. Yani bu büyük tarihi olayda bir görevi yerine getirmeleri içindi.
Yakınları kendisine "gitme" dediklerinde; "Ceddim Resûlullah 'Git Allah seni öldürülmüş olarak görmek istiyor' dedi" diyordu. Peki, o zaman, en azından aile efradını götürme dediklerinde ise; "Allah onları da esir olarak görmek istiyor" açıklamasında bulunuyordu. Yaptıklarından dolayı kimse bir şey söylemiyordu. Onlar bunun hikmetini bilmiyordu ama İmam Hüseyin (a.s.) biliyordu.
Evet, Aşura gününün ikindi zamanından sonra Zeyneb parlıyor. O zamandan sonra artık işler Zeyneb'e bırakılmıştır. Kafilenin başkanı oydu, çünkü geriye kalan tek erkek İmam Zeynel Abidin (a.s.)'dır. O da ağır bir şekilde hastaydı ve bakıcı birine muhtaçtı.
İbn?i Ziyad'ın emri gereği Hüseyin'in erkek çocuklarından hiçbiri hayatta bırakılmayıp öldürülecekti. Bu nedenle onu da öldürmek için birkaç kez kendisine saldırdılar. Fakat ağır hasta olduğunu görünce öldürmekten vazgeçtiler.
Muharrem ayının 11. gününde esir alınan Peygamber ailesini getirip çıplak develerin üzerine bindirdiler. Hastalığı nedeniyle devenin üzerinden düşmesin diye de İmam Zeynel Abidin (a.s.)'ın ayaklarını da devenin karnının altından bağladılar. Yezid'in askerleri esirleri deve ve katırlara yükleyip götürürken, Hz. Zeyneb (s.a.) onlardan bir istekte bulundu. Ehl?i Beyt daha çok işkence çeksin diye onlar da o isteği kabul ettiler. İstek şuydu: "Mademki bizi buradan götüreceksiniz, Allah için son bir kez bizleri Hüseyin'in katledildiği yerden geçiriniz böylece son kez azizlerimizle vedalaşmış olalım."
Katliam yerine vardıklarında İmam Zeynel Abidin (a.s.) hariç, esirlerin tamamı kendini bineklerin üzerinden yere attılar. Hz. Zeyneb, İmam Hüseyin'in mukaddes bedenine yaklaştı ve onu daha önce hiç görmediği bir durum içerisinde gördü. Karşısındaki başsız ve elbisesiz bir bedendi. Bu haldeki bir bedenle konuşmaya başladı; "Susuz dudaklarla canını teslim edene babam feda olsun. Hüzünlü bir şekilde ölen kimseye babam feda olsun."
Öylesine acıklı bir şekilde feryat etti ki; düşmanın bile gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Dost ve düşman herkesi ağlattı. Böylece Hüseyin için ilk matem meclisini Zeyneb (a.s.) tertiplemiş oldu. Fakat aynı zamanda görevini de ihmal etmedi. Yani İmam Zeynel Abidin (a.s.)'ın bakımı Zeyneb'in üzerindeydi. Ona onun bakması gerekiyordu. Ehl?i Beyt'in katliama uğradığı yerde İmam Zeynel Abidin'in acıdan neredeyse ölmek üzere olduğunu görünce, derhal kardeşi Hüseyin'in bedenini terk ederek onun yanına koştu. "Kardeşimin oğlu niçin seni ruhunun bedenini terk edeceği bir halde görüyorum?" diye sordu.
İmam Zeynel Abidin (as) şöyle buyurdu: "Halacığım! Sevdiklerimizin bedenlerini böyle bu durumda görüp de nasıl böyle olmam?" Hz. Zeyneb hemen Zeynel Abidin'i teselli etmeye koyulup onu sakinleştirdi.
Daha sonra esirleri alıp götürdüler. Ertesi günü güneşin doğuşundan iki üç saat sonra kesik başlar mızraklara takılı bir şekilde önde, esirler de çıplak develer üzerinde arkada olacak şekilde Kûfe'ye sokulacaklardı.
Karşılamaya gelen yoğun bir kalabalık da vardı. Bu konuya ışık tutan birçok ravi diyor ki; "Üç gündür aç, susuz ve gözlerine uyku girmeyen Zeyneb orada halkın susmasını işaret edip öyle bir konuşma yaptı ki, adeta Ali'nin sözleri Zeyneb'in ağzından dökülüyordu. Adeta İmam Ali yeniden dirilmiş ve sözleri Zeyneb'in ağzından dökülüyordu. Zeyneb'in sözü tamamlanınca halkın parmaklarını ağzına alıp ısırdıklarını gördüm."
İşte İslam'ın istediği kadının rolü budur. Tarihi kadın?erkek birlikte yazmalıdır. Fakat herkes kendi alanında kalmalıdır. Kadın hayâ, iffet, paklık hududu içinde olmalıdır. Kerbela tarihi de bu iki cinsin eliyle oluşmuştur.
Her ikisine de Allah'ın selamı olsun.
Hasan Kanaatlı / diğer yazıları
- Neden yazıyoruz / 16.01.2018
- Emevi mektebi / 26.11.2017
- Ehl-i Beyt mektebinin nitelikleri-2 / 17.11.2017
- Ehl-i Beyt mektebinin nitelikleri / 14.11.2017
- Muaviye'nin geçmişine kısa bir bakış / 13.11.2017
- İmam Hüseyin'i (a.s.) tanımak / 09.11.2017
- Şayet Hüseyin (a.s.) biat etseydi??2 / 08.11.2017
- Şayet Hüseyin (a.s.) biat etseydi?-1 / 07.11.2017
- Kur'an açısından Allah adına ıslah / 06.11.2017
- İmam Hasan (a.s.)'ın barışının mahiyeti / 05.11.2017
- Emevi mektebi / 26.11.2017
- Ehl-i Beyt mektebinin nitelikleri-2 / 17.11.2017
- Ehl-i Beyt mektebinin nitelikleri / 14.11.2017
- Muaviye'nin geçmişine kısa bir bakış / 13.11.2017
- İmam Hüseyin'i (a.s.) tanımak / 09.11.2017
- Şayet Hüseyin (a.s.) biat etseydi??2 / 08.11.2017
- Şayet Hüseyin (a.s.) biat etseydi?-1 / 07.11.2017
- Kur'an açısından Allah adına ıslah / 06.11.2017
- İmam Hasan (a.s.)'ın barışının mahiyeti / 05.11.2017