Talihsiz, dertli ve sancılı Kıbrıs
Son dönemin Kıbrıs anlaşmalarında, ilk ve 2. tur müzakerelerinde Sayın Rauf Denktaş adadaki ikili müzakerelerin bütün seyrini her gün basına anlatmaktaydı. Bu anlatımlarında aynı zamanda, Rum tarafının olumsuz tavırlarını da açığa çıkartmaktaydı. Ancak R.T. Erdoğan (4'lü) Müzakerelerinden önce Rauf Denktaş'ın açıklamalarını tenkit etmeye başladı. Hatta konuk evindeki kahvaltılı basın toplantısında: Müzakerelerdeki açıklanan bu haberlere, medyanın da suskun davranmasını ve "bir nevi sansür" uygulamasını istedi. Bunun yanında Denktaş'ın bu konuşmalarının müzakereleri olumsuz etkileyeceğini beyan etti.
Ayrıca müzakerelerin mümkünse gizli tutulmasını da istedi. Açık tartışılmalarının ise, zararlı olacağını bilhassa belirtti. Her şey açıklanırsa bir taraf için doğru olan, diğer taraf için doğru olmayan hususların açık tartışması olumsuz etki yapar dedi. Burada hassasiyet var. Vatandaşlar da bundan etkilenebilir. Bu durum ise bizi de sıkıntıya sokar. 1 Mayıs tehlikeye girer. Biz ise 1 Mayıs'tan önce bu konuyu bitirmek istiyoruz, dedi.
Sayın Başbakan Erdoğan'ın bu teklifi basına bir sansür mü, sorusuna ise: Bunu demeye hakkım yok. Biz bu konuda hassasiyeti her iki yönetimden de istiyoruz. Ayrıntılı açıklamaların yapılması taraftarı değilim. Bu her iki taraf için de geçerlidir, dedi.
Başbakan, Denktaş ve medya
R.T.Erdoğan'ın bu konuşmaları, dinleyenleri bir hayli düşündürmektedir. Acaba neden konuşmaların - müzakerelerin, gizli tutulması istenmektedir ki? Bu tutumla, konuşmalarda, bize yapılan baskıları ve terslikleri halkımızın öğrenmesinden mi kaçınılmak isteniyor? diye soruları akla getirmektedir!
Hatta bazı medya mensupları sorularını bu şekilde yazmaktaydı: Acaba Tayyip bey kimden yanadır? Bizden yana mı - karşı taraftan yana mı?
Genel olarak siyasilerimiz, içteki güçleri arkasına alır ve dışarıyla mücadelesini yaparlardı. Ancak bazı diğer siyasilerimizin durumu ise tamamen ters görülmekteydi. Sanki dış güçleri yanına alıp - içerde istediklerini yaptırmaya çalışmaktadır şeklinde intiba vermekteydiler.
Basını susturmakla acaba ne amaçlanmaktadır? Oysa % 67'ye yaklaşan Meclis'teki hakimiyeti huzur ve istikrar sağlamak için yeterli olmuyor mu? Şimdi de başka güvenceleri mi almak gerekmektedir? Başbakanımız ayrıca: 22 Mart'a hiçbir şey kalmadan konuların çözülmesini istiyorum dedi. Arkaya bir şey kalmasın şeklinde konuştu. Üstelik Kuzey Kıbrıs halkının büyük çoğunluğu çözüm istemektedir. Bu işin kopmasını isteyenler hamaset duygusu içinde olanlardır, dedi.
Sayın Denktaş'ın (KKTC) çığlıkları
Sayın Denktaş kendisine gösterilen bütün olumsuzluklara ve diğer her şeye rağmen, "hakikatleri" haykırmaya ve duyurmaya çalışmaktadır. Yapılan hataların korkunç olduğunu, bunun geri dönüşümünün olmadığını, her şey olup bittikten sonra çok acı çekileceğini, bütün bunların Türk toplumuna çok pahalıya malolacağını defalarca tekrarlayıp durmaktadır. Sayın Denktaş büyük acılar içindedir. Hayatını vakfettiği Kıbrıs Türk Devleti bazı hatalar yüzünden yok olma yolundadır. Hatta sadece KKTC değil, Kıbrıs Türklerinin de yok olma yoluna girebileceğini de vurguladı! Kendisi derin duygular içinde, gözü gibi sevdiği bir Türk Devleti eriyip gitme yoluna girmiş bulunmaktadır. Yolun ucunda kocaman bir "kara delik" alenen görülmektedir. Ama KKTC bir kez turnikeye sokulmuş bulunmaktadır. Neredeyse son dönemece hızla yaklaşmaktadır. Son umutlar tükenmektedir. Bir dönemeç daha (24 Nisan'dan sonra) ancak: Allah yardımcımıs olsun denilebilecektir.
Son dönemin Kıbrıs anlaşmalarında, ilk ve 2. tur müzakerelerinde Sayın Rauf Denktaş adadaki ikili müzakerelerin bütün seyrini her gün basına anlatmaktaydı. Bu anlatımlarında aynı zamanda, Rum tarafının olumsuz tavırlarını da açığa çıkartmaktaydı. Ancak R.T. Erdoğan (4'lü) Müzakerelerinden önce Rauf Denktaş'ın açıklamalarını tenkit etmeye başladı. Hatta konuk evindeki kahvaltılı basın toplantısında: Müzakerelerdeki açıklanan bu haberlere, medyanın da suskun davranmasını ve "bir nevi sansür" uygulamasını istedi. Bunun yanında Denktaş'ın bu konuşmalarının müzakereleri olumsuz etkileyeceğini beyan etti.
Ayrıca müzakerelerin mümkünse gizli tutulmasını da istedi. Açık tartışılmalarının ise, zararlı olacağını bilhassa belirtti. Her şey açıklanırsa bir taraf için doğru olan, diğer taraf için doğru olmayan hususların açık tartışması olumsuz etki yapar dedi. Burada hassasiyet var. Vatandaşlar da bundan etkilenebilir. Bu durum ise bizi de sıkıntıya sokar. 1 Mayıs tehlikeye girer. Biz ise 1 Mayıs'tan önce bu konuyu bitirmek istiyoruz, dedi.
Sayın Başbakan Erdoğan'ın bu teklifi basına bir sansür mü, sorusuna ise: Bunu demeye hakkım yok. Biz bu konuda hassasiyeti her iki yönetimden de istiyoruz. Ayrıntılı açıklamaların yapılması taraftarı değilim. Bu her iki taraf için de geçerlidir, dedi.
Başbakan, Denktaş ve medya
R.T.Erdoğan'ın bu konuşmaları, dinleyenleri bir hayli düşündürmektedir. Acaba neden konuşmaların - müzakerelerin, gizli tutulması istenmektedir ki? Bu tutumla, konuşmalarda, bize yapılan baskıları ve terslikleri halkımızın öğrenmesinden mi kaçınılmak isteniyor? diye soruları akla getirmektedir!
Hatta bazı medya mensupları sorularını bu şekilde yazmaktaydı: Acaba Tayyip bey kimden yanadır? Bizden yana mı - karşı taraftan yana mı?
Genel olarak siyasilerimiz, içteki güçleri arkasına alır ve dışarıyla mücadelesini yaparlardı. Ancak bazı diğer siyasilerimizin durumu ise tamamen ters görülmekteydi. Sanki dış güçleri yanına alıp - içerde istediklerini yaptırmaya çalışmaktadır şeklinde intiba vermekteydiler.
Basını susturmakla acaba ne amaçlanmaktadır? Oysa % 67'ye yaklaşan Meclis'teki hakimiyeti huzur ve istikrar sağlamak için yeterli olmuyor mu? Şimdi de başka güvenceleri mi almak gerekmektedir? Başbakanımız ayrıca: 22 Mart'a hiçbir şey kalmadan konuların çözülmesini istiyorum dedi. Arkaya bir şey kalmasın şeklinde konuştu. Üstelik Kuzey Kıbrıs halkının büyük çoğunluğu çözüm istemektedir. Bu işin kopmasını isteyenler hamaset duygusu içinde olanlardır, dedi.
Sayın Denktaş'ın (KKTC) çığlıkları
Sayın Denktaş kendisine gösterilen bütün olumsuzluklara ve diğer her şeye rağmen, "hakikatleri" haykırmaya ve duyurmaya çalışmaktadır. Yapılan hataların korkunç olduğunu, bunun geri dönüşümünün olmadığını, her şey olup bittikten sonra çok acı çekileceğini, bütün bunların Türk toplumuna çok pahalıya malolacağını defalarca tekrarlayıp durmaktadır. Sayın Denktaş büyük acılar içindedir. Hayatını vakfettiği Kıbrıs Türk Devleti bazı hatalar yüzünden yok olma yolundadır. Hatta sadece KKTC değil, Kıbrıs Türklerinin de yok olma yoluna girebileceğini de vurguladı! Kendisi derin duygular içinde, gözü gibi sevdiği bir Türk Devleti eriyip gitme yoluna girmiş bulunmaktadır. Yolun ucunda kocaman bir "kara delik" alenen görülmektedir. Ama KKTC bir kez turnikeye sokulmuş bulunmaktadır. Neredeyse son dönemece hızla yaklaşmaktadır. Son umutlar tükenmektedir. Bir dönemeç daha (24 Nisan'dan sonra) ancak: Allah yardımcımıs olsun denilebilecektir.
Prof. Dr. Cahit Babuna / diğer yazıları
- Batı kültüründe toplumsal çöküş -2- / 22.10.2006
- Batı kültüründe toplumsal çöküş / 21.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 20.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 19.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler / 18.10.2006
- Oruç tutmak, aç kalmak değildir / 15.10.2006
- Ramazan-ı Şerif temizlenme ayı / 14.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 09.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 08.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -3- / 07.10.2006
- Batı kültüründe toplumsal çöküş / 21.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 20.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 19.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler / 18.10.2006
- Oruç tutmak, aç kalmak değildir / 15.10.2006
- Ramazan-ı Şerif temizlenme ayı / 14.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 09.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 08.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -3- / 07.10.2006