Kopenhag Belgesi'nde, Kıbrıs konusunda ortaya konan iki ihtimalli formülün ikisi de Rumların işine yarıyor.
Çünkü her iki şıkta da KKTC ortadan kalkıyor, Rum Kesimi, Ada'nın tümünü AB şemsiyesi altında yutuyor.
Birinci şık: 28 Şubat'a kadar tarafların anlaşmaya varması halinde, KKTC de AB'nin tam üyesi olacak.
Türkiye dışarıda kalacağına göre, Kıbrıslı Türkler, Batı Trakya'daki Türklerin durumuna düşecek.
Türkiye'nin garantörlük hakkı, askeri varlığı, siyasi etkisi sıfırlanmış, AB, adaya hakim olmuş olacak.
Yani, Kıbrıs gibi stratejik üssümüzü kendi ellerimizle AB'ye teslim etmiş olacağız.
Hükümetin arzusu bu formülü hayata geçirmek.
Kıbrıs'ta uzlaşma sağlamanın (Adayı gönüllü olarak önce Rum'lara, sonra AB'ne teslim etmenin, diye okuyun) kaçınılmaz hale geldiğini ifade eden Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış, "Yoksa Türk Ordusu, AB toprağını işgal etmiş konuma düşer." diyor.
Yakış, "Uzlaşma kararını verdim gitti" şeklinde değil de parlamento, kamuoyu, sivil toplum ve KKTC yönetimi birlikte alacağız" diyor.
Ne demek bu? Hükümetin konuyla ilgili en yetkili isminden tüyler ürpertici bir itiraftır bu...
Kıbrıs'ı verdik, sıra kamuoyuna hazmettirmekte, demeye getiriyorlar.
Kıbrıs'ta Türk Ordusu'nun AB toprağını işgal eden duruma düşeceğini söylemek, başka hangi manaya gelir?
Demek ki, Kopenhag Zirvesi'nde Türkiye sessizce Kıbrıs'ı AB'ye teslim etti...
Şimdi bu teslimin icra edilmesinin şeklini tartışıyoruz.
İkinci şekil ise şu: 76 gün içinde çözüm bulunamadığı (yani, KKTC razı edilemediği) taktirde, "KKTC, iki Almanya'nın birleşmesi öncesindeki Berlin haline gelir. Bölünmüş Ada'da müzakere zemini zayıflar. Güney Kıbrıs, bütün Ada'yı temsilen AB üyesi olur. Ve Türkiye'ye dönüp 'şimdi benim üzerimden ancak AB üyesi olabilirsin" şantajına başlar."
Hükümetin Kopenhag'daki "tüccar zihniyetiyle yürüttüğü pazarlığın" sonuçları bunlar.
Bu gidişle Rum'lar, Ada'yı değil, Türkiye'yi yutar: AB mevzuatı çerçevesinde önü açılan Fener Patrikhanesi ve hayali Pontus Cumhuriyeti içerden, Rum ve Yunan dışardan; olmaz demeyin. Ne olmazların olduğunu gördük son yıllarda.
Bakın Kıbrıs'ta ortalık toz duman.
Kopenhag sonrası ilk kez Ada'da Denktaş'a "hain" sesleri yükseldi.
Hani, Kıbrıs Rum Kesimi AB üyesi yapılırsa KKTC ile entegrasyona gidecektik!
Bizden önce Rum'lar harekete geçti bile...
Klerides, Kıbrıslı Türklere yardım eli uzatıyor, "üzülmeyin, size de bakarız. Hele bir AB üyesi olalım, sizi de alır götürürüz" mesajı veriyor.
Bir millete, devletlerine ihanet etmeleri için yardım paketini açıyor.
Kıbrıs Türkleri kurtuluşu, Türkiye'den değil, Rum devletinden bekliyor.
Bugün Denktaş'a "git" diye sokaklara dökülenler; yarın Türk askerine derse ne yapacaksınız. İyi uykular Türkiye...
Çünkü her iki şıkta da KKTC ortadan kalkıyor, Rum Kesimi, Ada'nın tümünü AB şemsiyesi altında yutuyor.
Birinci şık: 28 Şubat'a kadar tarafların anlaşmaya varması halinde, KKTC de AB'nin tam üyesi olacak.
Türkiye dışarıda kalacağına göre, Kıbrıslı Türkler, Batı Trakya'daki Türklerin durumuna düşecek.
Türkiye'nin garantörlük hakkı, askeri varlığı, siyasi etkisi sıfırlanmış, AB, adaya hakim olmuş olacak.
Yani, Kıbrıs gibi stratejik üssümüzü kendi ellerimizle AB'ye teslim etmiş olacağız.
Hükümetin arzusu bu formülü hayata geçirmek.
Kıbrıs'ta uzlaşma sağlamanın (Adayı gönüllü olarak önce Rum'lara, sonra AB'ne teslim etmenin, diye okuyun) kaçınılmaz hale geldiğini ifade eden Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış, "Yoksa Türk Ordusu, AB toprağını işgal etmiş konuma düşer." diyor.
Yakış, "Uzlaşma kararını verdim gitti" şeklinde değil de parlamento, kamuoyu, sivil toplum ve KKTC yönetimi birlikte alacağız" diyor.
Ne demek bu? Hükümetin konuyla ilgili en yetkili isminden tüyler ürpertici bir itiraftır bu...
Kıbrıs'ı verdik, sıra kamuoyuna hazmettirmekte, demeye getiriyorlar.
Kıbrıs'ta Türk Ordusu'nun AB toprağını işgal eden duruma düşeceğini söylemek, başka hangi manaya gelir?
Demek ki, Kopenhag Zirvesi'nde Türkiye sessizce Kıbrıs'ı AB'ye teslim etti...
Şimdi bu teslimin icra edilmesinin şeklini tartışıyoruz.
İkinci şekil ise şu: 76 gün içinde çözüm bulunamadığı (yani, KKTC razı edilemediği) taktirde, "KKTC, iki Almanya'nın birleşmesi öncesindeki Berlin haline gelir. Bölünmüş Ada'da müzakere zemini zayıflar. Güney Kıbrıs, bütün Ada'yı temsilen AB üyesi olur. Ve Türkiye'ye dönüp 'şimdi benim üzerimden ancak AB üyesi olabilirsin" şantajına başlar."
Hükümetin Kopenhag'daki "tüccar zihniyetiyle yürüttüğü pazarlığın" sonuçları bunlar.
Bu gidişle Rum'lar, Ada'yı değil, Türkiye'yi yutar: AB mevzuatı çerçevesinde önü açılan Fener Patrikhanesi ve hayali Pontus Cumhuriyeti içerden, Rum ve Yunan dışardan; olmaz demeyin. Ne olmazların olduğunu gördük son yıllarda.
Bakın Kıbrıs'ta ortalık toz duman.
Kopenhag sonrası ilk kez Ada'da Denktaş'a "hain" sesleri yükseldi.
Hani, Kıbrıs Rum Kesimi AB üyesi yapılırsa KKTC ile entegrasyona gidecektik!
Bizden önce Rum'lar harekete geçti bile...
Klerides, Kıbrıslı Türklere yardım eli uzatıyor, "üzülmeyin, size de bakarız. Hele bir AB üyesi olalım, sizi de alır götürürüz" mesajı veriyor.
Bir millete, devletlerine ihanet etmeleri için yardım paketini açıyor.
Kıbrıs Türkleri kurtuluşu, Türkiye'den değil, Rum devletinden bekliyor.
Bugün Denktaş'a "git" diye sokaklara dökülenler; yarın Türk askerine derse ne yapacaksınız. İyi uykular Türkiye...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
İbrahim Berk / diğer yazıları
- Cübbe düştü haç göründü / 07.01.2020
- Darbe fragmanı / 22.07.2016
- Suriye bumerangı / 24.02.2016
- AKP'nin hali pürmelali / 17.02.2016
- Atlantik'in iki yakasından Türkiye'nin görünümü / 22.10.2015
- Stratejik derinlikte çırpınan Türkiye / 18.09.2015
- Ya felakete, ya felaha / 05.09.2015
- Teröristleri takviye Mehmetçiği tasfiye operasyonu / 25.02.2015
- AKP IŞİD'i niçin vuramaz? / 15.10.2014
- Kuklalar düşünemez / 09.10.2014
- Darbe fragmanı / 22.07.2016
- Suriye bumerangı / 24.02.2016
- AKP'nin hali pürmelali / 17.02.2016
- Atlantik'in iki yakasından Türkiye'nin görünümü / 22.10.2015
- Stratejik derinlikte çırpınan Türkiye / 18.09.2015
- Ya felakete, ya felaha / 05.09.2015
- Teröristleri takviye Mehmetçiği tasfiye operasyonu / 25.02.2015
- AKP IŞİD'i niçin vuramaz? / 15.10.2014
- Kuklalar düşünemez / 09.10.2014