KKTC Lideri Denktaş'ın da söylediği gibi Kıbrıs meselesi baştan sona hukuki bir mesele.
1960'larda başlayan bu hukuki süreç değişik müzakere evreleriyle uluslararası anlaşmalara konu oldu.
Bu hukuksal temeli tartışmaya açarken, öncelikle o temelin varlığını ve taraflarını kabul etmeniz gerekiyor.
Peki AB ve Rumlar bu temeli var sayıyor mu? hayır. Sakatlığın ve uyuşmazlığın temeli de burda yatıyor.
Kıbrıs'ta Mayıs'tan önce bir anlaşma isteniyor. Öngörülen ve talep edilen bu beklentide Ada'daki Rumlar ile Türkler aynı statüde mi? Hayır.
Avrupa treni aldatmacalarıyla Kıbrıs Türkü'nün mevcudiyeti Rumlar'a endekslenmeye çalışılıyor.
KKTC'ye karşı 40 yıldır sürdürülen ekonomik ve siyasal ambargo kaldırıldı mı? Hayır.
Kıbrıslı Rumlar Avrupa'ya birlik adına yamanırken Atina'nın görüşleri alınıyor, talepleri canlı tutuluyor. Ankara'nın ve Denktaş'ın talepleri kabul görüyor mu? Hayır.
Kıbrıs meselesi şantaj aracı olarak kullanılıyor. Gerek Rum gerekse Türkler eşit taraf olarak kabul görmedikçe anayasal dayanaktan söz edebilmek mümkün değil. Kısacası Kıbrıs'ın anayasal temeline uluslararası kuruluşlar tarafından tırpan atılıyor.
Rumlar, Avrupa için engel değil, yaptıkları katliamlar çoktan unutuldu. Türkler'in adadaki mücadelesi ve Ankara'nın manevi desteği ise gözlere batmakta.
1959'da Zürih'te kurulan Türk-Yunan çatısı Avrupa ülkelerince çökertilmeye çalışılıyor.
Bu çatıyı yıkan kim? Rum yönetimi ve Yunanistan.
Yıkılan çatıyı kurmak için aynı evde oturanların ortaklaşa çabası gerekmiyor mu?
Eşitlikçi ve sağlam bir çatı için bu olmazsa olmaz şart.
KKTC'de seçimler yaklaşırken eşi benzeri görülmeyen oyunlar da devreye sokuldu. Senaryonun oyuncuları ise; Kıbrıs Türkü'nün stratejik çıkarlarına aykırı içerik taşıyan Annan Planı'na dört elle sarılan ve onu kurtuluş vesilesi gören KKTC muhalefeti.
Ömrünün yarısını Kıbrıs davasına adayan Denktaş'ın, ayak oyunlarıyla safdışı bırakılmaya çalışılması ise düşündürücü.
Dış destekli mali yardımlarla ayakta durarak varlığını sürdürmeye çalışan bazı muhalif kadroların Denktaş'ın üzerine bu kadar ağır ithamlarla gitmeleri çok garip.
KKTC ve Denktaş, iç ve dış tehditlerle karşı karşıya.
AB ve Irak'a angaje olan Ankara'nın KKTC'yi biraz daha yakın takibe alması gerekmiyor mu?
Kıbrıs'ın AB ya da Irak kadar da mı önceliği yok; ya da Ankara'nın öncelikleri mi değişti?
1960'larda başlayan bu hukuki süreç değişik müzakere evreleriyle uluslararası anlaşmalara konu oldu.
Bu hukuksal temeli tartışmaya açarken, öncelikle o temelin varlığını ve taraflarını kabul etmeniz gerekiyor.
Peki AB ve Rumlar bu temeli var sayıyor mu? hayır. Sakatlığın ve uyuşmazlığın temeli de burda yatıyor.
Kıbrıs'ta Mayıs'tan önce bir anlaşma isteniyor. Öngörülen ve talep edilen bu beklentide Ada'daki Rumlar ile Türkler aynı statüde mi? Hayır.
Avrupa treni aldatmacalarıyla Kıbrıs Türkü'nün mevcudiyeti Rumlar'a endekslenmeye çalışılıyor.
KKTC'ye karşı 40 yıldır sürdürülen ekonomik ve siyasal ambargo kaldırıldı mı? Hayır.
Kıbrıslı Rumlar Avrupa'ya birlik adına yamanırken Atina'nın görüşleri alınıyor, talepleri canlı tutuluyor. Ankara'nın ve Denktaş'ın talepleri kabul görüyor mu? Hayır.
Kıbrıs meselesi şantaj aracı olarak kullanılıyor. Gerek Rum gerekse Türkler eşit taraf olarak kabul görmedikçe anayasal dayanaktan söz edebilmek mümkün değil. Kısacası Kıbrıs'ın anayasal temeline uluslararası kuruluşlar tarafından tırpan atılıyor.
Rumlar, Avrupa için engel değil, yaptıkları katliamlar çoktan unutuldu. Türkler'in adadaki mücadelesi ve Ankara'nın manevi desteği ise gözlere batmakta.
1959'da Zürih'te kurulan Türk-Yunan çatısı Avrupa ülkelerince çökertilmeye çalışılıyor.
Bu çatıyı yıkan kim? Rum yönetimi ve Yunanistan.
Yıkılan çatıyı kurmak için aynı evde oturanların ortaklaşa çabası gerekmiyor mu?
Eşitlikçi ve sağlam bir çatı için bu olmazsa olmaz şart.
KKTC'de seçimler yaklaşırken eşi benzeri görülmeyen oyunlar da devreye sokuldu. Senaryonun oyuncuları ise; Kıbrıs Türkü'nün stratejik çıkarlarına aykırı içerik taşıyan Annan Planı'na dört elle sarılan ve onu kurtuluş vesilesi gören KKTC muhalefeti.
Ömrünün yarısını Kıbrıs davasına adayan Denktaş'ın, ayak oyunlarıyla safdışı bırakılmaya çalışılması ise düşündürücü.
Dış destekli mali yardımlarla ayakta durarak varlığını sürdürmeye çalışan bazı muhalif kadroların Denktaş'ın üzerine bu kadar ağır ithamlarla gitmeleri çok garip.
KKTC ve Denktaş, iç ve dış tehditlerle karşı karşıya.
AB ve Irak'a angaje olan Ankara'nın KKTC'yi biraz daha yakın takibe alması gerekmiyor mu?
Kıbrıs'ın AB ya da Irak kadar da mı önceliği yok; ya da Ankara'nın öncelikleri mi değişti?
Cevat Kışlalı / diğer yazıları
- Suikastın geri planı / 09.05.2006
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005