Beyannamelerde yer alan insan haklarından 'mülkiyet hakkı' en büyük titizlikle İslâm ile korunmuştur. Resûlü Ekrem (sav) Efendimiz, Vedâ Hutbesinde, bu hususa gereken önemi vermiştir.
Tabiî ki, İslâm, herşeyde olduğu gibi mülkiyet hakkını da kâmil insanların eliyle korumaktadır. İslâm, ezelî ve ebedî mesajı ile kâmil insanı yetiştirir. Onu muhatap alır. Tezini, halifetullaha namzet insan üzerine kurar.
Bugün dünya, mükemmel vasıflarla techiz edilmiş örnek insanlardan mahrum olduğundan; evrensel beyannameler geçersiz kalmış, tatbik imkanı bulamamıştır. O halde, haklardan önce, hakları sunacak kamil insanlara ihtiyaç vardır. Günümüzde dünyanın sorunu budur.
Bugün bu örnek insanların olmayışından ötürü, dünya kopkoyu gasb ve haksızlıklara sürüklenmiştir. Bugün Batı Trakya, Bosna-Hersek, Karabağ, Abhazya, Filistin, Keşmir gibi dünyanın pekçok yerlerinde mülkiyet hakkı gasbedilmektedir. Bu, açık şekilde bir tasalluttur. Bir de; beynelmilel kapitalizmin getirdiği faizli, enflasyonlu, karaborsacı; kuvvetlinin hakimiyetini koruyan haksız iktisadî düzenlemeler sebebiyle mülkiyet hakkı ciddi şekilde ihmal edilmekte, mal emniyeti ciddi tehlikelerle karşı karşıya kalmaktadır.
İşte İslâm, âdil mesajı ve yetiştirdiği kâmil insanı sayesinde bütün bu haksızlıklara 'dur' demektedir. Kalıcı çare budur. Aksi halde sorunlar daha da büyüyecektir.
Namus emniyeti
İnsanda namusun korunması fıtrî bir özelliktir. Hattâ hayvanlarda bile fıtrî bir korunma vardır. Namus, ancak nikâh akdiyle insana helal olur. Gayrimeşru münasebetin her çeşidi haram kılınmıştır. Resûlü Ekrem (sav), Vedâ Hutbesiyle bunu da vurgulamıştır: "Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir. Zina eden için mahrumiyet vardır. Babasından başkasına ait soy iddia eden soysuz, yahut efendisinden başkasına intisaba kalkan nankör, Allah'ın gazabına, meleklerin lânetine ve bütün Müslümanların ilencine uğrasın. Cenâb-ı Hak, bu gibi insanların ne tevbelerini ne de adalet ve şahadetlerini kabul eder".
Namusun korunması ve emniyetinin sağlanmasında iki tür müeyyide mevcuttur:
a- Batınî müeyyideler: Bu, iman ve ahlâk düsturları çerçevesinde toplanır. İman, namusun korunması için en köklü müeyyideyi oluşturur. Gözün haramdan korunması, harama bakmanın yasaklanması ve tesettürün farz kılınması, namusu korumaya ve namus emniyetini temine yönelik manevî müeyyidelerdir. Resûlü Ekremin, zina edenlerin Allah'ın lanetine uğrayacağını haber vermesi, büyük bir uyarıdır. Cenab-ı Hak, bu felâkete düşülmemesi için öncelikle müminlerin takva elbisesine bürünmesini, zahiri tedbir olarak da gözün haramdan korunmasını emretmiştir. Bu emir, erkeklere de kadınlara da şâmildir.
"Mümin erkeklere söyle; gözlerini bakılması yasak olandan çevirsinler, mahrem yerlerini korusunlar. Bu, onların arınmasını daha iyi sağlar. Allah, yaptıklarından şüphesiz haberdardır."
Tabiî ki, İslâm, herşeyde olduğu gibi mülkiyet hakkını da kâmil insanların eliyle korumaktadır. İslâm, ezelî ve ebedî mesajı ile kâmil insanı yetiştirir. Onu muhatap alır. Tezini, halifetullaha namzet insan üzerine kurar.
Bugün dünya, mükemmel vasıflarla techiz edilmiş örnek insanlardan mahrum olduğundan; evrensel beyannameler geçersiz kalmış, tatbik imkanı bulamamıştır. O halde, haklardan önce, hakları sunacak kamil insanlara ihtiyaç vardır. Günümüzde dünyanın sorunu budur.
Bugün bu örnek insanların olmayışından ötürü, dünya kopkoyu gasb ve haksızlıklara sürüklenmiştir. Bugün Batı Trakya, Bosna-Hersek, Karabağ, Abhazya, Filistin, Keşmir gibi dünyanın pekçok yerlerinde mülkiyet hakkı gasbedilmektedir. Bu, açık şekilde bir tasalluttur. Bir de; beynelmilel kapitalizmin getirdiği faizli, enflasyonlu, karaborsacı; kuvvetlinin hakimiyetini koruyan haksız iktisadî düzenlemeler sebebiyle mülkiyet hakkı ciddi şekilde ihmal edilmekte, mal emniyeti ciddi tehlikelerle karşı karşıya kalmaktadır.
İşte İslâm, âdil mesajı ve yetiştirdiği kâmil insanı sayesinde bütün bu haksızlıklara 'dur' demektedir. Kalıcı çare budur. Aksi halde sorunlar daha da büyüyecektir.
Namus emniyeti
İnsanda namusun korunması fıtrî bir özelliktir. Hattâ hayvanlarda bile fıtrî bir korunma vardır. Namus, ancak nikâh akdiyle insana helal olur. Gayrimeşru münasebetin her çeşidi haram kılınmıştır. Resûlü Ekrem (sav), Vedâ Hutbesiyle bunu da vurgulamıştır: "Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir. Zina eden için mahrumiyet vardır. Babasından başkasına ait soy iddia eden soysuz, yahut efendisinden başkasına intisaba kalkan nankör, Allah'ın gazabına, meleklerin lânetine ve bütün Müslümanların ilencine uğrasın. Cenâb-ı Hak, bu gibi insanların ne tevbelerini ne de adalet ve şahadetlerini kabul eder".
Namusun korunması ve emniyetinin sağlanmasında iki tür müeyyide mevcuttur:
a- Batınî müeyyideler: Bu, iman ve ahlâk düsturları çerçevesinde toplanır. İman, namusun korunması için en köklü müeyyideyi oluşturur. Gözün haramdan korunması, harama bakmanın yasaklanması ve tesettürün farz kılınması, namusu korumaya ve namus emniyetini temine yönelik manevî müeyyidelerdir. Resûlü Ekremin, zina edenlerin Allah'ın lanetine uğrayacağını haber vermesi, büyük bir uyarıdır. Cenab-ı Hak, bu felâkete düşülmemesi için öncelikle müminlerin takva elbisesine bürünmesini, zahiri tedbir olarak da gözün haramdan korunmasını emretmiştir. Bu emir, erkeklere de kadınlara da şâmildir.
"Mümin erkeklere söyle; gözlerini bakılması yasak olandan çevirsinler, mahrem yerlerini korusunlar. Bu, onların arınmasını daha iyi sağlar. Allah, yaptıklarından şüphesiz haberdardır."
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.