‘Kullarımdan kendime dost seçeceğim’
İmam Rıza (a.s) şöyle buyurdu: "Allah Teâlâ İbrahim (a.s)'a şöyle vahyetti: 'Ben kullarımdan kendime bir halil (dost) seçeceğim; eğer Benden ölüleri diriltmemi istese onun bu isteğini kabul edeceğim.' İbrahim (a.s)'ın kalbine o halil'in kendisi olduğu ilham oldu"
21.10.2023 10:36:00 / Güncelleme: 21.10.2023 10:46:34
Hakan Akkuş
Hakan Akkuş





Ali bin Muhammed bin Cehm şöyle diyor:
Memun'un meclisine girdim, Hz. Rıza .(a.s) da oradaydı. Memun İmam'a şöyle sordu: "Ey Resûlullah'ın torunu! Siz peygamberlerin masum olduklarını söylemiyor musunuz?"
İmam (a.s), "Evet, söylüyorum" buyurdu.
Memun: "Öyleyse Allah Azze ve Celle'nin şu sözünün anlamı nedir: 'Gece olup karanlık basınca bir yıldız görmüş de, budur Rabbim demişti' (Enam/76)."
İmam. Rıza (a.s) şöyle buyurdu: "Hz. İbrahim üç grubun içerisinde yer almıştı: Zühre (Venüs) yıldızına tapanlar, aya tapanlar ve güneşe tapanlar. Bu olay, onu sakladıkları yerden çıktığı zaman gerçekleşti. Gece olup karanlık onu sarınca Zühre yıldızını görerek inkâr ve imtihan etmek için, 'Bu benim Rabbim midir?' dedi. Fakat yıldız kaybolunca, 'Ben kaybolup gidenleri sevmem' dedi. Çünkü kaybolmak, sonradan oluşmuş yaratıkların özelliğidir; ezelî ve ebedî olanın özelliği değil. Yine, ayı (etrafa aydınlık saçarken) gördüğünde, imtihan etme amacıyla, 'Bu benim Rabbim midir?' demiş fakat o da kayboluverince şöyle demişti: 'Eğer Rabbim beni doğru yola eriştirmezse sapmışlar topluluğundan olurum.' Sonra güneşi (etrafa ışıklar saçarak) doğar görünce ihbar ve ikrar üzere değil, sadece inkâr ve imtihan veçhiyle, 'Bu benim Rabbim midir? Üstelik bu, aydan ve Zühre yıldızından daha büyüktür' dedi. Ama o da kayboluverince yıldız, ay ve güneşe tapan üç gruba dönerek şöyle dedi: 'Ey kavmim! Ben sizin şirk koştuğunuz şeylerden uzağım. Gerçek şu ki, ben bir muvahhit olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana çevirdim; ben, şirk koşanlardan değilim.' (Enam/78- 79).
İbrahim (a.s) bu sözleriyle, onlara dinlerinin bâtıl olduğunu açıklamak, zühre, ay ve güneş gibi şeylere ibadet etmenin doğru olmadığını ve ibadetin sadece gökleri ve yeri yaratana has olduğunu ispatlamak istedi. İbrahim (a.s)'ın kendi kavmine getirdiği deliller Allah Teâlâ'nın ona ilham ettiği şeylerdendi. Nitekim Allah (c.c) buyuruyor: 'Bu, İbrahim'e, kavmine karşı verdiğimiz kesin delilimizdir.' (Enam/83)."
Memun: "Allah sana çok hayır versin, ey Allah Resulünün evladı! Şimdi bana İbrahim (a.s)'ın buyurmuş olduğu şu sözü açıklayınız: 'Rabbim, bana ölüleri nasıl dirilteceğini göster. Allah ona inanmıyor musun, deyince İbrahim; evet, inanıyorum ancak kalbimin tatmin olmasını istiyorum, demişti.' (Bakara/260)."
İmam Rıza (a.s) şöyle buyurdu: "Allah Teâlâ İbrahim (a.s)'a şöyle vahyetti: 'Ben kullarımdan kendime bir halil (dost) seçeceğim; eğer Benden ölüleri diriltmemi istese onun bu isteğini kabul edeceğim.' İbrahim (a.s)'ın kalbine o halilin kendisi olduğu ilham oldu. Bu yüzden şöyle dedi: 'Rabbim, ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster!' Allah Teâlâ, 'İnanmıyor musun?' deyince şöyle dedi: 'Evet inanıyorum ama kalbimin tatmin olmasını istiyorum.' Bunun üzerine Allah Teâlâ şöyle buyurdu: 'Öyleyse dört kuş tut, sonra onları parçalayıp her bir parçasını bir dağın üzerine bırak, sonra da onları çağır, koşarak sana gelirler. Bil ki şüphesiz Allah, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.' (Bakara/260). Derken, İbrahim (a.s) birer kerkenez, tavus, ördek ve horoz tuttu, sonra onları parçalayıp birbiriyle karıştırdı. Daha sonra karıştırılmış bu etlerden etraftaki on dağın üzerine bıraktı. Sonra onların gagalarını da yanına alarak isimleriyle çağırdı. Yanına onlar için su ve yem de almıştı. (Ansızın gördü ki) kuşların parçaları birbirine doğru uçuştular ve bedenler tamamlandı ve her beden gelerek kendi boyun ve başına eklendi. Böyle olunca Hz. İbrahim (a.s) onların gagalarını elinden salıverdi, onlar da uçtular. Daha sonra inerek yerde bulunan su ve yemden yiyip şöyle dediler: 'Ey Allah'ın peygamberi! Sen bizleri dirilttin, Allah da seni diriltsin.' İbrahim (a.s) da, 'Hayır, dirilten ve öldüren Allah'tır, o her şeye kadirdir' dedi."
(bu bahis devam edecek...)
Memun'un meclisine girdim, Hz. Rıza .(a.s) da oradaydı. Memun İmam'a şöyle sordu: "Ey Resûlullah'ın torunu! Siz peygamberlerin masum olduklarını söylemiyor musunuz?"
İmam (a.s), "Evet, söylüyorum" buyurdu.
Memun: "Öyleyse Allah Azze ve Celle'nin şu sözünün anlamı nedir: 'Gece olup karanlık basınca bir yıldız görmüş de, budur Rabbim demişti' (Enam/76)."
İmam. Rıza (a.s) şöyle buyurdu: "Hz. İbrahim üç grubun içerisinde yer almıştı: Zühre (Venüs) yıldızına tapanlar, aya tapanlar ve güneşe tapanlar. Bu olay, onu sakladıkları yerden çıktığı zaman gerçekleşti. Gece olup karanlık onu sarınca Zühre yıldızını görerek inkâr ve imtihan etmek için, 'Bu benim Rabbim midir?' dedi. Fakat yıldız kaybolunca, 'Ben kaybolup gidenleri sevmem' dedi. Çünkü kaybolmak, sonradan oluşmuş yaratıkların özelliğidir; ezelî ve ebedî olanın özelliği değil. Yine, ayı (etrafa aydınlık saçarken) gördüğünde, imtihan etme amacıyla, 'Bu benim Rabbim midir?' demiş fakat o da kayboluverince şöyle demişti: 'Eğer Rabbim beni doğru yola eriştirmezse sapmışlar topluluğundan olurum.' Sonra güneşi (etrafa ışıklar saçarak) doğar görünce ihbar ve ikrar üzere değil, sadece inkâr ve imtihan veçhiyle, 'Bu benim Rabbim midir? Üstelik bu, aydan ve Zühre yıldızından daha büyüktür' dedi. Ama o da kayboluverince yıldız, ay ve güneşe tapan üç gruba dönerek şöyle dedi: 'Ey kavmim! Ben sizin şirk koştuğunuz şeylerden uzağım. Gerçek şu ki, ben bir muvahhit olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana çevirdim; ben, şirk koşanlardan değilim.' (Enam/78- 79).
İbrahim (a.s) bu sözleriyle, onlara dinlerinin bâtıl olduğunu açıklamak, zühre, ay ve güneş gibi şeylere ibadet etmenin doğru olmadığını ve ibadetin sadece gökleri ve yeri yaratana has olduğunu ispatlamak istedi. İbrahim (a.s)'ın kendi kavmine getirdiği deliller Allah Teâlâ'nın ona ilham ettiği şeylerdendi. Nitekim Allah (c.c) buyuruyor: 'Bu, İbrahim'e, kavmine karşı verdiğimiz kesin delilimizdir.' (Enam/83)."
Memun: "Allah sana çok hayır versin, ey Allah Resulünün evladı! Şimdi bana İbrahim (a.s)'ın buyurmuş olduğu şu sözü açıklayınız: 'Rabbim, bana ölüleri nasıl dirilteceğini göster. Allah ona inanmıyor musun, deyince İbrahim; evet, inanıyorum ancak kalbimin tatmin olmasını istiyorum, demişti.' (Bakara/260)."
İmam Rıza (a.s) şöyle buyurdu: "Allah Teâlâ İbrahim (a.s)'a şöyle vahyetti: 'Ben kullarımdan kendime bir halil (dost) seçeceğim; eğer Benden ölüleri diriltmemi istese onun bu isteğini kabul edeceğim.' İbrahim (a.s)'ın kalbine o halilin kendisi olduğu ilham oldu. Bu yüzden şöyle dedi: 'Rabbim, ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster!' Allah Teâlâ, 'İnanmıyor musun?' deyince şöyle dedi: 'Evet inanıyorum ama kalbimin tatmin olmasını istiyorum.' Bunun üzerine Allah Teâlâ şöyle buyurdu: 'Öyleyse dört kuş tut, sonra onları parçalayıp her bir parçasını bir dağın üzerine bırak, sonra da onları çağır, koşarak sana gelirler. Bil ki şüphesiz Allah, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.' (Bakara/260). Derken, İbrahim (a.s) birer kerkenez, tavus, ördek ve horoz tuttu, sonra onları parçalayıp birbiriyle karıştırdı. Daha sonra karıştırılmış bu etlerden etraftaki on dağın üzerine bıraktı. Sonra onların gagalarını da yanına alarak isimleriyle çağırdı. Yanına onlar için su ve yem de almıştı. (Ansızın gördü ki) kuşların parçaları birbirine doğru uçuştular ve bedenler tamamlandı ve her beden gelerek kendi boyun ve başına eklendi. Böyle olunca Hz. İbrahim (a.s) onların gagalarını elinden salıverdi, onlar da uçtular. Daha sonra inerek yerde bulunan su ve yemden yiyip şöyle dediler: 'Ey Allah'ın peygamberi! Sen bizleri dirilttin, Allah da seni diriltsin.' İbrahim (a.s) da, 'Hayır, dirilten ve öldüren Allah'tır, o her şeye kadirdir' dedi."
(bu bahis devam edecek...)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.