Latife Hanım'a da 'sıkmabaş' diyebilir misiniz?

Özgürlük, başkalarına zarar vermeden dilediğini yapabilmektir. Başkalarının sınırının başladığı yerde sizin sınırınız sona erer. Başörtülü kadınların başörtüleriyle kimlerin sınırını ne şekilde zorladığını hep merak etmişimdir. Başörtüsünün onu yasaklayan, ona hakaret eden,görmeye bile tahammül edemeyecek kadar tiksinen insanların özgürlüğüne nasıl zarar verdiğini bir türlü anlayabilmiş değilim. Üstelik, başını örten kadınların ki bu oran % 70'lerdedir, büyük bir çoğunluğu, inancımızdan dolayı örtüyoruz diye defalarca anlatmaya çalışmasına rağmen uzman bilirkişiler tarafından "yok efendim, yalandır, siyasi simge olarak taşıyorsunuz" denildiği için üniversitelerden, mesleki hayattan, iş hayatından, devlet dairelerinden men edilmiştir. Başörtülü kadınlar örtüleriyle birilerinin özgürlüğüne çok zarar veriyor olmalılar ki bu dışlanmışlık ve sürgün cezaları az geldiği için üstüne türlü hakaret ve aşağılama ekleniyor.Emin Çölaşan, çarşamba günkü Sözcü Gazetesi'nde başörtülü kadınları rencide etmek için epey çaba sarfetmiş. Başörtüsü takanların ne sıkmabaşlığını bırakmış, ne baskıyla örtündüklerini. Dinde de, Anadolu geleneklerinde de böyle bir şey yokmuş. Sanki başörtmek, AKP'nin getirip başlattığı bir uygulamaymış. Başörtülü kadınlar ve dindar erkekler, kendi kendilerine gerçeği göremeyecek yaradılıştalar, kendilerine ne söylenirse onu kabul edip farklı bir şey düşünemeyecek durumdalar havası var yazıda.Hiç kimsenin hükümeti eleştireceğim diye başlayıp halkın zekasını, inacını, kültürünü aşağılamaya hakkı yok. Hadi dini bilmiyorsunuz, yaşadığınız ülkenin tarihini, kültürünü bari bilseniz!Kur'an-ı Kerim'de iki yerde başörtüsünün farziyeti kesin bir dille belirtilmiştir. Binbeş yüz yıllık İslam tarihi boyunca günümüze kadar kimse çıkıp da ne "başörtüsü teferruattır" ne de "dinde böyle bir şey yok" demiştir. Bilakis, bu farz, kesin ve tavizsiz bir uygulama ile uygulanmıştır.İnanmazsınız, bu sizi ilgilendirir ama bize karışmayın, hakaret etmeyin, inancımızı dilinize sakız etmeyin.Başörtüsünün dinde ve Anadolu geleneğinde yeri olmadığı ifadeleri ne büyük iftira!Kadınların; erkeklerin ve çevrelerinin baskısıyla kapandığını söylemek ne azim bir aşağılama! Oradan bakınca küçük çocukların zencilerin hepsini aynı zannetmeleri gibi bütün kapalıları aynı kimlik ve kişilik içinde mi görüyorsunuz? Kabul edin artık, biz de diğer herkes gibi insanız ve hepimiz birbirimizden farklıyız.Bin yıldır Anadolu'da yaşayan Müslüman kadınların kişi ve dönem istisnası olmadan yirminci yüzyıla kadar başörtülü yaşadıkları inkar edilemez bir hakikattir. Aksini iddia edenler ya cahilliklerini ya müfteriliklerini beyan etmiş olurlar.Selçuklu'ya dudak bükebilir, Osmanlı'ya burun kıvırabilir, okumayabilirsiniz fakat yakın tarihi de mi bilmiyorsunuz? Anadolu'da başörtüsü geleneğinin olmadığını söylemek büyük bir fecaat. Maraş'ta halkı düşmana karşı infial ettiren, direnişi başlatan olayın iki Fransız askeri'nin Türk kadınlarının peçelerini açmaya kalkışmaları değil miydi? Cepheye mermi taşıyan kadınların, Nene Hatun'un ve istisnasız bütün Müslüman kadınlarının başları örtülüydü. Savaştan sonra yapılan onlarca devrimin içinde kadınların başlarını açtıracak ya da kıyafetlerini düzenleyecek tek bir kanun ya da yönetmelik yoktur. Atatürk'ün annesinin ya da eşi Latife Hanım'ın başları her zaman örtülüydü. Fotoğraflara bakın, Latife Hanım bütün resmi toplantılarda yahut toplum içinde hep örtülüdür. Atatürk'ün başörtüsü karşıtı olan tek bir sözü yoktur.Halide Edip Adıvar, 1919'da Yunanlıların İzmir'i işgalini protesto etmek için düzenlenen Sultanahmet Mitingi'nde kürsüye çıkıp ilk konuşan hatipti. Meydanı dolduran kalabalığı coşturan doğaçlama konuşmasını yaparken başörtülüydü. Kurtuluş Savaşı için Anadolu'ya geçtiğinde, mecliste, Atatürk'le görüşmelerinde, kendisine onbaşı ve daha sonra üst çavuş rütbeleri verildiğinde hep başörtülüydü.1939'da Türkiye'ye döndüğünde İstanbul Üniversitesinde İngiliz filolojisi kürsüsünü kurma görevi verildiğinde ve on yıl süreyle bu kürsünün başkanlığını yaparken başörtülüydü.Başörtülü kadınlar, kimseden ne lütuf, ne merhamet, ne acıma bekliyorlar. Her aklınıza estiğinde hakaret edip aşağılamayın, baskınızı, öfkenizi, nefretinizi, hesaplarınızı, elinizi, dilinizi üzerimizden çekin ve bizim de herkes gibi insan olduğumuzu anlayın yeter.