Tasavvufun diğer felsefelerden en önemli farkı, belki de, bu düşüncenin aynı zamanda uygulamaya dönük olmasıdır. İşte bu yüzden Mevlana sevgi ve aşk felsefesi olan tasavvufa inanmış ve bunu bütün hayatı boyunca uygulamıştır. İnsanları kadın-erkek, iyi-kötü, güzel-çirkin olarak ayırmayıp hepsini bir görüp samimiyetle sevmiştir. Ayrıca o gördüğü her insana saygı gösterirdi. Bu sebeple öldüğü zaman bütün din ve bütün milletlerden insanlar onun için ağladı ve yasını tuttular. Kadınlar ve çocuklar da cenaze töreninde yer aldılar. Yahudilerden, Hıristiyanlardan Araplardan, Türklerden bütün milletler, bütün din ve devlet sahipleri hazır bulunuyorlardı. Her biri kendi adetleri veçhile kitapları ellerinde önden gidiyorlardı. Mevlana, şiiri inkâr ettiği halde Doğunun en büyük şairlerinden birisi olduğu gibi, felsefeyi inkâr edip onu da küçük gördüğü halde, bu düşünceleri ile o yine de felsefe yapmıştır, denilebilir.Mevlana'nın felsefesini; az yemek, az konuşmak, az uyumak, şehvete düşkün olmamak, yani nefsine hâkim olabilmek, insanlardan gelen eziyete katlanmak, kötü insanlardan uzak durup iyi insanlarla birlikte olmak, şeklinde özetleyebiliriz.Felsefi antropoloji'ye göre insan; bilen, öğrenen/öğreten, yaratan, çalışan, seçen, isteyen, inanan, devlet kuran, değerlendiren, önceden gören, seven, konuşan ve hür bir varlıktır.Mevlana da eserlerinde insanın eğitimini ele alması, Tanrı'ya kuvvetle inanması ve güvenmesi, olayları değerlendirmesi, bütün insanları sevmesi ve bu konuda diğer insanlara tavsiyede bulunması, konuşup yazması ile felsefi antropolojinin bir felsefe disiplini olarak doğuşundan yaklaşık 700 yıl önce, bu alanla ilgilenmiştir, denilebilir.Mevlana'nın ontolojisinde tek varlık Tanrı'dır. Diğer varlıkların hepsi Tanrı'dan çıkmıştır, bu sebeple onlar gerçekte yoktur. O bilgi teorisinde (epistemoloji) aşkı kabul eder. Yani varlığın bilgisine akıl ve diğer yollarla değil sadece aşkla ulaşılabilir. Bu düşünceleri, Plotinus'un görüşleriyle örtüşmektedir.Her şeyin temelinde sevgi vardır. Tanrı evreni aşk yüzünden yaratmıştır. Biz insan olarak ana ve babalarımızın aşkının mahsulleriyiz. Eğer onlar birbirlerini sevmemiş olsalardı, biz dünyaya gelemezdik. Onun için insan ya başkalarını sevmeli ya da başka insanların sevgilerini kazanmalıdır. Eğer böyle olursa ebedi hayat anlamına gelen aşka ulaşarak ölümsüzleşir.Mevlana'da aşk bir bilgi edinme yöntemi olmasına rağmen o akılcılığı da ihmal etmemiş ve ona gereken önemi vermiştir. Çünkü aklı olmayan insanlar dinden sorumlu değildirler.Ayrıca "Allah sevgisi ilimle elde edilir, ilimden nasibi olmayanlar ve akılsızlar bu sevgiden mahrumdur" diyerek sevgiyi, akılla temellendirmiştir. Yani aklı ve bilimi olmayanın sevgisi de olamaz. Gerçekten de ileri derecede ruhsal rahatsızlığa maruz kalan insanlar, hiçbir şeye ilgi ve sevgi duymazlar.Mevlana'ya göre ölüm yok olma değil, yeniden doğmadır. Gerçek sevgili olan Tanrı ile buluşmadır. Öldükten sonra insan ruhu, beden hapishanesinden kurtulup gerçek mutluluğa erişir.Tasavvufun amacı insanı olgunlaştırmaktır. Bunun için insanın çile çekmesi ve diğer insanların verdiği sıkıntılara katlanması gerekir. Onun için Mevlana'ya göre, yaratılandan şikâyet, yaratandan şikâyettir. Yiğit insan, başkalarının incitmesinden incinmeyen kişidir.Bugün toplumumuzda, insanlar arasında sevgi ve tolerans eksikliği bulunduğunu gözleyebiliyoruz. Hemen bütün anlaşmazlıklar; sevgi, karşılıklı anlayış ile sona erdirilebilir. Yeter ki, birbirimizi gerçekten ve gönülden, karşılıksız olarak sevelim ve birbirimize hoşgörü ile yaklaşabilelim.