Ekonominin iyiye gittiğini söyleyenlerin tek delili, IMF yetkililerinin beyanatları. Bu ne teslimiyet, bu ne gaflet? Gördüklerine, yaşadıklarına değil, IMF yetkililerinin dediklerine inanıyorlar. IMF, "Dünya Ekonomisinin Görünümü" adlı yarıyıl raporunu yayımladı. Raporda, dünya ekonomisinin iyiye gittiği yönünde hava estirildi. Estirilen bu hava, Türkiye'de sevince dönüştü. Hükümet üyelerinden biri çıkıp da "raporu bırakalım, biz kendi halimize bakalım" demedi. Halbuki biz, IMF'nin bu şekilde iyimser raporlarına ve beyanatlarına çok şahit olduk. Onlara güvenerek, Türkiye'de iddialı konuşanların da perişanlığını az görmedik?
IMF, söz konusu raporda dünya ekonomisi için iyimser tahminlerde bulunuyor, fakat bir şeyin altını dikkatle çiziyor. O da şu: Dünya ekonomisinin motoru konumunda olan Amerikan ekonomisi büyüyüp gelişmezse, bütün dünya bundan zarar görecektir. IMF, demek istiyor ki, oturun kalkın, Amerikan ekonomisi için çalışın ve dua edin. Yoksa haliniz perişandır. Dahası Amerikan'ın her dediğini yapın ki, ekonominiz iyiye gitsin. Çünkü iyiliğiniz ve kötülüğünüz Amerikan ekonomisine bağlıdır.
Küreselleşmeciler bu tesbite aynen katılıyorlar. O kadar katılıyorlar ki, Amerika'dan gelen olumlu verilere, Amerikalılar'dan daha çok seviniyorlar. Türk ekonomisinin iyiye gittiğini ve gideceğini o verilerden anlamaya çalışıyorlar. Son günlerde krizin bittiğinden, ekonominin düzelmeye başladığından söz ediyorlar. Kendimize ve çevremize bakıyoruz, olumlu hiçbir sinyal alamıyoruz. Bu nasıl bir düzelme ki, haberimiz olmuyor? Bunu söyleyenler, Türk ekonomisi değil, Amerikan ekonomisine bakarak söylüyorlar. Zira Amerikan ekonomisi, yılın ilk üç ayında yıllık bazda yüzde 5.8 büyüdü. Bu büyümenin tüketici harcamalarının artması ve şirketlerin stoklarının erimesi sonucu ortaya çıktığı kaydedilmektedir. ABD bunu nasıl gerçekleştirdi? Düşünen, irdeleyen yok. Asıl üzerinde durulması gereken konu budur. ABD bu başarıyı, Türkiye'de olduğu gibi, zorunlu kamu harcamalarını kısarak değil, bilakis artırarak elde etmiştir.
"Dünya Ekonomisinin Görünümü" raporunda olumlu beklentilere yer veriliyor, fakat bazı risklerden de söz ediliyor. IMF Başekonomisti ve Araştırma Bölümü Direktörü Kenneth Rogoff, bu riskleri şöyle sıralıyor: " (1) ABD'nin cari işlem açığı vermesi, (2) ABD'de şirketlerin ve hane halkının borçluluk oranının çok yükselmesi, (3) Petrol fiyatlarının artması." Görüldüğü gibi Rogoff da, dünyanın iyiliğini ABD'nin iyiliğine bağlıyor. Ona bir diyeceğimiz olamaz, çünkü onun görevi bu. Peki, Türkiye'yi idare edenlere ne oluyor? Niçin Türk halkının durumuna bakarak konuşmuyorlar? Hadi, halkı bir kenara bıraktınız, o çok sevdiğiniz rakamlara bakınız. Bakınız, rakamlar ne diyor? Türkiye'nin borcunun milli gelire oranı 2000 yılında yüzde 58 idi. Buna dayanarak Maliye Bakanı Sümer Oral şöyle diyordu: "Bir ülkenin iç ve dış borçlarının toplamı GSMH'nın yüzde 60'ını aşmıyorsa, durum normaldir". Bu rakam 2001 yılında yüzde 75.6'ya yükseldi. Başka bir deyişle borcun, milli gelir üzerindeki yükü bir yılda yüzde 17.6 oranında arttı. Resmi rakamlara göre milli gelirimiz yüzde 9 geriledi. Söylendiği gibi, 2002 yılında yüzde 3, 2003 yılında yüzde 5, 2004 yılında yine yüzde 5 büyüme hedefini tutturabilirsek, milli gelirimiz yeniden 200 milyar dolara ulaşacaktır. Yani 1998 yılındaki duruma gelmiş olacağız.
Türkiye'nin durumu işte bu. Türk ekonomisini, küresel ekonominin bir şubesi haline getirenler, bu rakamlara bakmıyor, küresel rakamlarla avunmaya çalışıyorlar. Hem kendilerini, hem de milleti aldatıyorlar. Amerika'da meydana gelen olumlu gelişmelerden, Türk insanı nasıl fayda görecektir? Bugüne kadar böyle birşey görülmüş mü? Tam bir züğürt tesellisi. Halbuki her ülkede yöneticiler, kendi milli ekonomisinin rakamlarına, rakamlardan da öte, halkının hayat düzeyine bakar. Halkın ve rakamların durumu ortada. Hiçbir olumlu gelişme yok. Dahası, olumlu gelişmeyi sağlayacak olanlar, kendini aldatmanın peşinde koşuyorlar. Peki, bütün ümitler kırılmış, çaresiz miyiz? Hayır, her derdin çaresi vardır, ekonomik sorunların da. Bu sorunları çözmek için ilk önce doğru bir karar vermek zorundayız. Eğer vereceğimiz karar, milli ekonomiyi uygulama yönünde ise, iş tamamdır. Çözülmez sanılan sorunların hepsi teker teker çözülür.
IMF, söz konusu raporda dünya ekonomisi için iyimser tahminlerde bulunuyor, fakat bir şeyin altını dikkatle çiziyor. O da şu: Dünya ekonomisinin motoru konumunda olan Amerikan ekonomisi büyüyüp gelişmezse, bütün dünya bundan zarar görecektir. IMF, demek istiyor ki, oturun kalkın, Amerikan ekonomisi için çalışın ve dua edin. Yoksa haliniz perişandır. Dahası Amerikan'ın her dediğini yapın ki, ekonominiz iyiye gitsin. Çünkü iyiliğiniz ve kötülüğünüz Amerikan ekonomisine bağlıdır.
Küreselleşmeciler bu tesbite aynen katılıyorlar. O kadar katılıyorlar ki, Amerika'dan gelen olumlu verilere, Amerikalılar'dan daha çok seviniyorlar. Türk ekonomisinin iyiye gittiğini ve gideceğini o verilerden anlamaya çalışıyorlar. Son günlerde krizin bittiğinden, ekonominin düzelmeye başladığından söz ediyorlar. Kendimize ve çevremize bakıyoruz, olumlu hiçbir sinyal alamıyoruz. Bu nasıl bir düzelme ki, haberimiz olmuyor? Bunu söyleyenler, Türk ekonomisi değil, Amerikan ekonomisine bakarak söylüyorlar. Zira Amerikan ekonomisi, yılın ilk üç ayında yıllık bazda yüzde 5.8 büyüdü. Bu büyümenin tüketici harcamalarının artması ve şirketlerin stoklarının erimesi sonucu ortaya çıktığı kaydedilmektedir. ABD bunu nasıl gerçekleştirdi? Düşünen, irdeleyen yok. Asıl üzerinde durulması gereken konu budur. ABD bu başarıyı, Türkiye'de olduğu gibi, zorunlu kamu harcamalarını kısarak değil, bilakis artırarak elde etmiştir.
"Dünya Ekonomisinin Görünümü" raporunda olumlu beklentilere yer veriliyor, fakat bazı risklerden de söz ediliyor. IMF Başekonomisti ve Araştırma Bölümü Direktörü Kenneth Rogoff, bu riskleri şöyle sıralıyor: " (1) ABD'nin cari işlem açığı vermesi, (2) ABD'de şirketlerin ve hane halkının borçluluk oranının çok yükselmesi, (3) Petrol fiyatlarının artması." Görüldüğü gibi Rogoff da, dünyanın iyiliğini ABD'nin iyiliğine bağlıyor. Ona bir diyeceğimiz olamaz, çünkü onun görevi bu. Peki, Türkiye'yi idare edenlere ne oluyor? Niçin Türk halkının durumuna bakarak konuşmuyorlar? Hadi, halkı bir kenara bıraktınız, o çok sevdiğiniz rakamlara bakınız. Bakınız, rakamlar ne diyor? Türkiye'nin borcunun milli gelire oranı 2000 yılında yüzde 58 idi. Buna dayanarak Maliye Bakanı Sümer Oral şöyle diyordu: "Bir ülkenin iç ve dış borçlarının toplamı GSMH'nın yüzde 60'ını aşmıyorsa, durum normaldir". Bu rakam 2001 yılında yüzde 75.6'ya yükseldi. Başka bir deyişle borcun, milli gelir üzerindeki yükü bir yılda yüzde 17.6 oranında arttı. Resmi rakamlara göre milli gelirimiz yüzde 9 geriledi. Söylendiği gibi, 2002 yılında yüzde 3, 2003 yılında yüzde 5, 2004 yılında yine yüzde 5 büyüme hedefini tutturabilirsek, milli gelirimiz yeniden 200 milyar dolara ulaşacaktır. Yani 1998 yılındaki duruma gelmiş olacağız.
Türkiye'nin durumu işte bu. Türk ekonomisini, küresel ekonominin bir şubesi haline getirenler, bu rakamlara bakmıyor, küresel rakamlarla avunmaya çalışıyorlar. Hem kendilerini, hem de milleti aldatıyorlar. Amerika'da meydana gelen olumlu gelişmelerden, Türk insanı nasıl fayda görecektir? Bugüne kadar böyle birşey görülmüş mü? Tam bir züğürt tesellisi. Halbuki her ülkede yöneticiler, kendi milli ekonomisinin rakamlarına, rakamlardan da öte, halkının hayat düzeyine bakar. Halkın ve rakamların durumu ortada. Hiçbir olumlu gelişme yok. Dahası, olumlu gelişmeyi sağlayacak olanlar, kendini aldatmanın peşinde koşuyorlar. Peki, bütün ümitler kırılmış, çaresiz miyiz? Hayır, her derdin çaresi vardır, ekonomik sorunların da. Bu sorunları çözmek için ilk önce doğru bir karar vermek zorundayız. Eğer vereceğimiz karar, milli ekonomiyi uygulama yönünde ise, iş tamamdır. Çözülmez sanılan sorunların hepsi teker teker çözülür.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018