Bu istekler bir türlü işgal sayılmaz mı?
Bu durumlar Mart 2003 yılı Irak Savaşı öncesindeki reddedilen "tezkere" isteklerine neredeyse tıpatıp benzemektedir. O zaman bu isteklerin sadece "Irak savaşıyla" ilgili olduğu konuşulmaktaydı. Şimdi ise savaşın çoktan bitmesine rağmen isteklerin devam ettiği görülmektedir. Öyle görülmektedir ki bu istekler Türkiye ile ABD delegasyonları arasında ciddi tartışmalar oluşacaktır. ABD zaten 1980 yılında yapılan (SEİA) ekonomik işbirliği anlaşmasıyla bir çok konuda ayrıcalıklar elde etmiş durumundadır. Karşılığında ise Türkiye ABD'den çok fazla ayrıcalık elde etmiş değil gibi görülmektedir.
ABD ile Türkiye arasında PKK ve Irak konusu
Türkiye ille de bir operasyon üzerinde büyük bir ihtimalle durmamaktadır. Önemli olan bu PKK konusunun kökünden hallolmasıdır. Onun şekli şemaili önemli değildir. ABD eskiden vaad ettiğinin çoğunu yapmamıştır. Bunların yerine getirilmesi istenecektir. ABD de PKK terörist örgün olarak kabul edilmiştir. Ama şu anda isim değiştirdi: KONGRA-GEL oldu. Bu isimle de teröre Türkiye sınırları içinde ve dışında devam etmektedir. Bunun yanında Kuzey Irak'taki Kürt konusunda - Musul ve Kerkük konuları - gelişmeler vardır.
Türkmenlere yapılan baskı ve saldırıları gittikçe azmaktadır. Gittikçe kontrolden çıkmaktadır. ABD desteği ile etnik ayrımlar yapılmaktadır. ABD gerek sivil halka gerekse tutuklulara karşı acımasız davranmaktadır, katliamlar yapmaktadır.
ABD bütün bunları ya kendi askerlerine ya da oradaki taraftarlarına yaptırmaktadır. Öte yandan ABD, PKK kozunu da elinde tutarak Türkiye'den olmadık tavizler koparmak istemektedir. Fakat istekleri öyle kapsamlı ve çok ki kabul edilmeleri imkan ve ihtimal dahilinde değildir. Çünkü onların kabul edilmesi, kısmi işgalden pek farklı değildir. Bu tavizler verilmiş olursa tüm Türkiye adeta bir ABD üssüne dönmüş olacaktır. O durumda Türkiyemiz ne kadar bağımsız, ne kadar egemen olacaktır?
Ülkemiz zaten şimdiden de çok büyük bir ekonomik bağlılık ve baskı altında bulunmaktadır. Gerek İMF, gerekse diğer borçlar yaklaşık olarak 270 milyar doları çoktan aşmış bulunmaktadır.
NATO zirvesi bize ne
getirecek, ne götürecek?
Bu tür zirveler daima güçlü devletlerin güdümünde olmakta ve yine daima onlara faydalı olmaktadır. Güçlü devletlerle bazı konularda beraber olmak, bazen çok tehlikeli de olabilmektedir. Belirli bir politikamız olmadığı taktirde sadece ve sadece ev sahipliği yapmakla ve sıkıntıları çekmekle sadece ortada kalmış olacağız. Türkiye'nin Sosyal ve Kültürel Bağımsızlığından geriye ne kadar kaldığı da aslında analiz konusu olmaktadır. Çünkü alacağı bir çok hukuki, sosyal, kültürel ve siyasi kararlarda daima AB'ye uyum söz konusu olmaktadır. Demek bu uyum Türkiye halkından ziyade Avrupa devletleri halkı ve kurallarına dayanmaktadır. Bunlara bir de şu andaki Mr. Bush'un aşırı istekleri eklenince ülkemizin geleceği açıkça tehdit altına girmektedir. Çünkü ABD'nin tüm isteklerini kabul edersek, Türkiye'nin geleceği adeta ABD'nin ipoteği altına girmiş olacaktır. O bakımdan siyasetçilerimiz üstünde büyük vebal vardır. Allah hepimize akıl, fikir ve sağduyu eylesin. Bu zor günlerimizde de Allah yardımcımız olsun. Çünkü biz Türkler ancak Allah'ın yardımıyla doğru yolu bulabilmekteyiz.
Bu durumlar Mart 2003 yılı Irak Savaşı öncesindeki reddedilen "tezkere" isteklerine neredeyse tıpatıp benzemektedir. O zaman bu isteklerin sadece "Irak savaşıyla" ilgili olduğu konuşulmaktaydı. Şimdi ise savaşın çoktan bitmesine rağmen isteklerin devam ettiği görülmektedir. Öyle görülmektedir ki bu istekler Türkiye ile ABD delegasyonları arasında ciddi tartışmalar oluşacaktır. ABD zaten 1980 yılında yapılan (SEİA) ekonomik işbirliği anlaşmasıyla bir çok konuda ayrıcalıklar elde etmiş durumundadır. Karşılığında ise Türkiye ABD'den çok fazla ayrıcalık elde etmiş değil gibi görülmektedir.
ABD ile Türkiye arasında PKK ve Irak konusu
Türkiye ille de bir operasyon üzerinde büyük bir ihtimalle durmamaktadır. Önemli olan bu PKK konusunun kökünden hallolmasıdır. Onun şekli şemaili önemli değildir. ABD eskiden vaad ettiğinin çoğunu yapmamıştır. Bunların yerine getirilmesi istenecektir. ABD de PKK terörist örgün olarak kabul edilmiştir. Ama şu anda isim değiştirdi: KONGRA-GEL oldu. Bu isimle de teröre Türkiye sınırları içinde ve dışında devam etmektedir. Bunun yanında Kuzey Irak'taki Kürt konusunda - Musul ve Kerkük konuları - gelişmeler vardır.
Türkmenlere yapılan baskı ve saldırıları gittikçe azmaktadır. Gittikçe kontrolden çıkmaktadır. ABD desteği ile etnik ayrımlar yapılmaktadır. ABD gerek sivil halka gerekse tutuklulara karşı acımasız davranmaktadır, katliamlar yapmaktadır.
ABD bütün bunları ya kendi askerlerine ya da oradaki taraftarlarına yaptırmaktadır. Öte yandan ABD, PKK kozunu da elinde tutarak Türkiye'den olmadık tavizler koparmak istemektedir. Fakat istekleri öyle kapsamlı ve çok ki kabul edilmeleri imkan ve ihtimal dahilinde değildir. Çünkü onların kabul edilmesi, kısmi işgalden pek farklı değildir. Bu tavizler verilmiş olursa tüm Türkiye adeta bir ABD üssüne dönmüş olacaktır. O durumda Türkiyemiz ne kadar bağımsız, ne kadar egemen olacaktır?
Ülkemiz zaten şimdiden de çok büyük bir ekonomik bağlılık ve baskı altında bulunmaktadır. Gerek İMF, gerekse diğer borçlar yaklaşık olarak 270 milyar doları çoktan aşmış bulunmaktadır.
NATO zirvesi bize ne
getirecek, ne götürecek?
Bu tür zirveler daima güçlü devletlerin güdümünde olmakta ve yine daima onlara faydalı olmaktadır. Güçlü devletlerle bazı konularda beraber olmak, bazen çok tehlikeli de olabilmektedir. Belirli bir politikamız olmadığı taktirde sadece ve sadece ev sahipliği yapmakla ve sıkıntıları çekmekle sadece ortada kalmış olacağız. Türkiye'nin Sosyal ve Kültürel Bağımsızlığından geriye ne kadar kaldığı da aslında analiz konusu olmaktadır. Çünkü alacağı bir çok hukuki, sosyal, kültürel ve siyasi kararlarda daima AB'ye uyum söz konusu olmaktadır. Demek bu uyum Türkiye halkından ziyade Avrupa devletleri halkı ve kurallarına dayanmaktadır. Bunlara bir de şu andaki Mr. Bush'un aşırı istekleri eklenince ülkemizin geleceği açıkça tehdit altına girmektedir. Çünkü ABD'nin tüm isteklerini kabul edersek, Türkiye'nin geleceği adeta ABD'nin ipoteği altına girmiş olacaktır. O bakımdan siyasetçilerimiz üstünde büyük vebal vardır. Allah hepimize akıl, fikir ve sağduyu eylesin. Bu zor günlerimizde de Allah yardımcımız olsun. Çünkü biz Türkler ancak Allah'ın yardımıyla doğru yolu bulabilmekteyiz.
Prof. Dr. Cahit Babuna / diğer yazıları
- Batı kültüründe toplumsal çöküş -2- / 22.10.2006
- Batı kültüründe toplumsal çöküş / 21.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 20.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 19.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler / 18.10.2006
- Oruç tutmak, aç kalmak değildir / 15.10.2006
- Ramazan-ı Şerif temizlenme ayı / 14.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 09.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 08.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -3- / 07.10.2006
- Batı kültüründe toplumsal çöküş / 21.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 20.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 19.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler / 18.10.2006
- Oruç tutmak, aç kalmak değildir / 15.10.2006
- Ramazan-ı Şerif temizlenme ayı / 14.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 09.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 08.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -3- / 07.10.2006