Ne bu haliniz, dilsiz mi oldunuz?
Sıffin ve Nehrevan Savaşları'ndan sonra halkı cihada davet edince onların suskunluğu karşısında şöyle buyurdu
01.06.2025 00:10:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Sıffin ve Nehrevan Savaşları'ndan sonra halkı cihada davet edince onların suskunluğu karşısında şöyle buyurdu:
"Ne bu haliniz, dilsiz mi oldunuz!
Bazıları "Ey mü'minlerin Emiri, sen hareket edersen biz de seninle hareket ederiz." deyince de şöyle buyurdu:
Size ne oluyor? Ne doğru yola girebildiniz, ne de dilediğinizi elde ettiniz. Bu şartlarda mı savaşa çıkayım? Ancak, cesur ve kuvvetlilerinizden oluşan, razı olduğum askerle savaşa çıkabilirim.
Benim orduyu, şehri, beytülmali, yeryüzünün toplanacak haracını, Müslümanlar arasında hüküm vermeyi isteyenlerin haklarını gözetmeyi bırakıp, az bir askerle önceden gönderdiğim öbür bölüğün arkasına düşmem, boş torbada sallanan bir ok gibi ses çıkarmam doğru olmaz.
Ben değirmen taşının miliyim. Benim etrafımda döner ve ben yerimde sabitim. Ben ayrılınca da rayından çıkar, değirmen taşının altındaki sofra sallanır (içindekiler etrafa saçılır.) Bu ise Allah'a andolsun kötü bir görüştür.
Allah'a andolsun düşmanla karşılaşınca şehit düşmeye ümit var olmasaydım, -keşke böyle bir şahadet bana mukadder olsaydı- bineğimi yaklaştırır, biner, sonra sizden ayrılır ve kuzey ve güney yellen estikçe sizi asla aramazdım.
Zira siz kınayıp ayıplayanlarsınız, doğru yoldan, birlik ve dirlikten sapanlarsınız. (Tilki gibi) kurnazlıkla davranıyorsunuz; şüphesiz gönüllerinizin birliği olmadıktan sonra sayı çokluğunuzun bir faydası yoktur.
Sizleri öyle bir açık yola koydum ki onda sadece helak ehli olanlar helak olur. Kim bunu takip ederse gideceği yer cennet, kim de saparsa gideceği yer ateştir."
Bu hutbesinde halka üstünlüklerini anlatmakta ve öğüt vermektedir.
"Allah'a andolsun, tebliğ edilen emirlerin, tamamlanan vaatlerin, söylenen sözlerin tümü bana öğretildi. Hikmetin kapıları, işlerin/emirlerin ışığı biz Ehli Beyt'tedir.
Dikkat edin! Dinin hükümleri birdir, yolu düz ve doğrudur, isim, ona tabi olursa hedefe ulaşır, kazanır; kim ondan geri durur uzaklaşırsa, sapar ve pişman olur.
Azıkların hazırlanacağı, gizli şeylerin açığa çıkacağı gün için çalışıp çabalayın. Aklı nezdinde hazır olan şeylerin kendisine fayda vermediği kişi, aklı nezdinde gizli olan şeyler hususunda daha fazla acze düşer, yoksun düşer ve şaşkınlık içinde kalır. Harareti şiddetli, dibi derin, ziyneti demir, içeceği irin olan ateşten sakının.
Bilin ki Allah'ın insanlar içinde bir kişiye güzel ün vermesi, teşekkür etmeyene miras bırakacağı mal vermesinden daha hayırlıdır."
Leylet'ül-Harir'den sonra Sahabelerden biri ayağa kalkıp kendisine "Önce bizi hakemlikten alıkoydunuz sonra da bunu bize emrettiniz. Bu iki işten hangisi daha doğrudur? "deyince Emire'l-Mü'minin, bir elini diğer eline vurduktan sonra, şu konuşmayı yaptı:
"Biatini terk edip ahdini bozanların cezası budur. Bilin ki Allah'a andolsun size (savaşa devamı) emrettiğim zaman, Allah'ın hayır kıldığı, ama istemediğiniz bir işe zorluyordum sizi. Bana uysaydınız sizi doğru yola sevk ederdim, eğrilseydiniz sizleri doğrulturdum, itaat etmeseydiniz çarenize bakardım.
Bu da doğru bir şey olurdu. Fakat bu işi kimin için, kiminle yapayım? Siz benim derdimsiniz, sizi tedavi etmek istiyorum. Ayağındaki dikeni dikenle çıkarmaya çalışan kişiye benziyorum. O da biliyor ki bu diken o dikenin yerinde kırılacak kalacaktır.
Ey Allah'ım, bu dermansız derdin hekimleri ilaç bulmaktan bıktı, bu derin kuyudan su çekenler usandı, çaresiz kaldı!
İslam'a davet edildiğinde kabul eden, Kur'ani okuyup onu güzel anlayan, cihada çağrıldıklarında yavrusuna koşan dişi deve gibi süt emen çocuklarını bile bırakıp koşan, kılıçlarını kınlarından sıyırıp yalın kılıç saldıran, bölük bölük ve saflar halinde arzın her tarafına yayılan topluluk nerede?
Bir kısmı yok oldu, bir kısmı kurtuldu. Hayatta kalanlardan dolayı sevinmiyor, ölenler için başsağlığı dilemiyorlardı. (Allah korkusundan) Ağlamaktan gözleri dünyayı göremez olmuş, oruçtan karınları çekilmiş, dua etmekten dudakları kurumuş, uykusuzluktan benizleri solmuş, simalarına Allah'a boyun eğenlerin tozu konmuştu.
İşte onlar, benim giden kardeşlerimdir. Onları görmeye müştak olup hasretiyle, ayrılıklarının acısıyla ellerimizi ısırmayı hak ettik.
Şeytan, yollarını güzel gösteriyor, dininizi düğüm düğüm çözmek istiyor. Sizleri birlik yerine ayrılığa ve ayrılıkla da fitneye düşürmeye çalışıyor. O halde onun vesvese ve büyüsünden yüz çevirin; size nasihat armağan edenin nasihatini tutun, ona bağlanın." Nehc'ul Belaga 119-121 Hutbe
"Ne bu haliniz, dilsiz mi oldunuz!
Bazıları "Ey mü'minlerin Emiri, sen hareket edersen biz de seninle hareket ederiz." deyince de şöyle buyurdu:
Size ne oluyor? Ne doğru yola girebildiniz, ne de dilediğinizi elde ettiniz. Bu şartlarda mı savaşa çıkayım? Ancak, cesur ve kuvvetlilerinizden oluşan, razı olduğum askerle savaşa çıkabilirim.
Benim orduyu, şehri, beytülmali, yeryüzünün toplanacak haracını, Müslümanlar arasında hüküm vermeyi isteyenlerin haklarını gözetmeyi bırakıp, az bir askerle önceden gönderdiğim öbür bölüğün arkasına düşmem, boş torbada sallanan bir ok gibi ses çıkarmam doğru olmaz.
Ben değirmen taşının miliyim. Benim etrafımda döner ve ben yerimde sabitim. Ben ayrılınca da rayından çıkar, değirmen taşının altındaki sofra sallanır (içindekiler etrafa saçılır.) Bu ise Allah'a andolsun kötü bir görüştür.
Allah'a andolsun düşmanla karşılaşınca şehit düşmeye ümit var olmasaydım, -keşke böyle bir şahadet bana mukadder olsaydı- bineğimi yaklaştırır, biner, sonra sizden ayrılır ve kuzey ve güney yellen estikçe sizi asla aramazdım.
Zira siz kınayıp ayıplayanlarsınız, doğru yoldan, birlik ve dirlikten sapanlarsınız. (Tilki gibi) kurnazlıkla davranıyorsunuz; şüphesiz gönüllerinizin birliği olmadıktan sonra sayı çokluğunuzun bir faydası yoktur.
Sizleri öyle bir açık yola koydum ki onda sadece helak ehli olanlar helak olur. Kim bunu takip ederse gideceği yer cennet, kim de saparsa gideceği yer ateştir."
Bu hutbesinde halka üstünlüklerini anlatmakta ve öğüt vermektedir.
"Allah'a andolsun, tebliğ edilen emirlerin, tamamlanan vaatlerin, söylenen sözlerin tümü bana öğretildi. Hikmetin kapıları, işlerin/emirlerin ışığı biz Ehli Beyt'tedir.
Dikkat edin! Dinin hükümleri birdir, yolu düz ve doğrudur, isim, ona tabi olursa hedefe ulaşır, kazanır; kim ondan geri durur uzaklaşırsa, sapar ve pişman olur.
Azıkların hazırlanacağı, gizli şeylerin açığa çıkacağı gün için çalışıp çabalayın. Aklı nezdinde hazır olan şeylerin kendisine fayda vermediği kişi, aklı nezdinde gizli olan şeyler hususunda daha fazla acze düşer, yoksun düşer ve şaşkınlık içinde kalır. Harareti şiddetli, dibi derin, ziyneti demir, içeceği irin olan ateşten sakının.
Bilin ki Allah'ın insanlar içinde bir kişiye güzel ün vermesi, teşekkür etmeyene miras bırakacağı mal vermesinden daha hayırlıdır."
Leylet'ül-Harir'den sonra Sahabelerden biri ayağa kalkıp kendisine "Önce bizi hakemlikten alıkoydunuz sonra da bunu bize emrettiniz. Bu iki işten hangisi daha doğrudur? "deyince Emire'l-Mü'minin, bir elini diğer eline vurduktan sonra, şu konuşmayı yaptı:
"Biatini terk edip ahdini bozanların cezası budur. Bilin ki Allah'a andolsun size (savaşa devamı) emrettiğim zaman, Allah'ın hayır kıldığı, ama istemediğiniz bir işe zorluyordum sizi. Bana uysaydınız sizi doğru yola sevk ederdim, eğrilseydiniz sizleri doğrulturdum, itaat etmeseydiniz çarenize bakardım.
Bu da doğru bir şey olurdu. Fakat bu işi kimin için, kiminle yapayım? Siz benim derdimsiniz, sizi tedavi etmek istiyorum. Ayağındaki dikeni dikenle çıkarmaya çalışan kişiye benziyorum. O da biliyor ki bu diken o dikenin yerinde kırılacak kalacaktır.
Ey Allah'ım, bu dermansız derdin hekimleri ilaç bulmaktan bıktı, bu derin kuyudan su çekenler usandı, çaresiz kaldı!
İslam'a davet edildiğinde kabul eden, Kur'ani okuyup onu güzel anlayan, cihada çağrıldıklarında yavrusuna koşan dişi deve gibi süt emen çocuklarını bile bırakıp koşan, kılıçlarını kınlarından sıyırıp yalın kılıç saldıran, bölük bölük ve saflar halinde arzın her tarafına yayılan topluluk nerede?
Bir kısmı yok oldu, bir kısmı kurtuldu. Hayatta kalanlardan dolayı sevinmiyor, ölenler için başsağlığı dilemiyorlardı. (Allah korkusundan) Ağlamaktan gözleri dünyayı göremez olmuş, oruçtan karınları çekilmiş, dua etmekten dudakları kurumuş, uykusuzluktan benizleri solmuş, simalarına Allah'a boyun eğenlerin tozu konmuştu.
İşte onlar, benim giden kardeşlerimdir. Onları görmeye müştak olup hasretiyle, ayrılıklarının acısıyla ellerimizi ısırmayı hak ettik.
Şeytan, yollarını güzel gösteriyor, dininizi düğüm düğüm çözmek istiyor. Sizleri birlik yerine ayrılığa ve ayrılıkla da fitneye düşürmeye çalışıyor. O halde onun vesvese ve büyüsünden yüz çevirin; size nasihat armağan edenin nasihatini tutun, ona bağlanın." Nehc'ul Belaga 119-121 Hutbe
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.















































































