Ne farkımız kaldı?
Küresel güçlerin Büyük İsrail uğruna bölüp parçalamak için çabaladığı 4 ülkede benzer sahneler yaşanıyor: Suriye'de kan gövdeyi götürürken, Irak'ta patlamalar eksik olmuyor. Gaziantep'teki hain saldırı gösterdi ki, ülkemizin de Suriye ve
22.08.2012 00:00:00
RECEP BAHAR - ANALİZ
İslam dünyası yıllardır bayrama acılar içinde giriyordu. Bu acılar genelde Irak, Afganistan, Pakistan (Keşmir), Filistin'de yoğunlaşıyordu. Artık acıların yoğunlaştığı ülkelere yenileri de eklenmeye başladı: Suriye ve Türkiye... Bu sene Ramazan Bayramı'nı bayram gibi yaşayamadık. Gaziantep, Hakkâri ve Şırnak Uludere'de meydana gelen patlama, terör eylemi ve kazalarda tam 11 Mehmetçiği şehit verdik. Olaylarda 4'ü çocuk, biri korucu, 4'ü yetişkin olmak üzere 9 vatandaşımız da hayata veda etti. Böylece bayramları ‘bayram edemeyerek' gözyaşları içinde geçiren ülkeler kervanına Türkiye de katıldı.
Tehlike artık uzakta değil
Türk halkı olarak yıllarca başta Bağdat olmak üzere Irak'ta meydana gelen patlamaları işittik. Bu patlamaların bir gün Gaziantep gibi Güneydoğu'nun en gelişmiş ilinde karşımıza çıkacağını pek düşünmedik. “Ölen Iraklıydı ama öldüren kimdi?” sorusuna da pek cevap aramadık. Bu sahneleri izledik ama aynı manzara Suriye'de hayata geçirilince yine “15 Mart 2011 tarihi öncesinde son derece sakin bir ülke olan Suriye neden bu hale geldi, kim bu güzel ülkeyi yakıp yıkmak için düğmeye bastı, neden Türkiye'yi yönetenler komşumuzun yıkımında isyankârların yanında yer alıyor?” sorularına da cevap bulmak için kafa yormadık.
Komşularımız 9 yıldır yanıyor
Bölgeyi ateşe atanlar ilk denemeyi 2003 yılında Irak'ı işgal ederek hayata geçirmişlerdi. ABD'nin Irak'taki 9 yıllık işgali boyunca Kuzey Irak hariç ülkede viraneye çevrilmedik şehir kalmadı. Dahası 1.5 milyon Müslüman öldürüldü, 750 bin kadın dul bırakıldı. On binlerce kadın tecavüze uğradı. Irak da, Iraklı da bitirildi. Aynı küresel vampirler, ateşi 2008'de İran'a sıçrattılar. Hedef bu ülkeyi ucuz yoldan yani içten çökertmekti. Tahran'da üniversite öğrencilerini galeyana sürükleyenler ‘alevli bir başkent'in görüntülerini foto muhabirlerine sunmuşlardı. Gerçi İran bu ateşi, Batıyı düşman bilip ona göre tedbir aldığı için kısa sürede söndürüp tehlikeyi bir sonraki denemeye kadar savuşturdu. Arap Baharı'nın Libya ayağı da kanlı bitti, 30 bin Müslüman öldü. Kimi birbirini öldürdü, kimi ise Haçlı bombardımanında hayata gözlerini yumdu. Sıra Suriye'ye gelmişti, ateş sıçradığı yeri kolay bırakmıyordu. Tunus'u, Mısır'ı saran alevler istenilenler kolayca koparılınca bir ayda sönmüştü ama Suriye'deki alevler 18 aydır yanıp duruyor. Ateşin Suriye'yi yakan “çok yakın komşu”ya sıçraması da ihtimal dışı değildi ve nitekim sıçradı da... Gaziantep'teki menfur saldırıyı Suriye'deki yanan ateşin bir uzantısı olarak görüp okumak gerek!
Tehlike de, yapımcılar da belli
Yakın Doğu olarak bilinen Suriye, Irak, Türkiye ve İran'ı tehlikeye sürükleyen senaryoyu kaleme alanlar belli. İlginçtir 3 merkez bu senaryoya karşı direniyor: Tahran, Bağdat ve Şam... İki merkez ise bu senaryoda aktörlük yapıyor: Ankara ve Kuzey Irak yani Erbil... Senaryonun sonundan habersiz başrol oyuncuları (Ankara ve Erbil), yapımcı ve senaristin kendilerine dokunmayacağını, filmin mutlu sonla neticeleneceğini zannediyor. Ancak çok değil bölgenin 120 senelik tarihine bakıldığında Yakın Doğu'da Arabın da, Türkün de, Acemin de, Kürdün de Batı dünyası tarafından aldatıldığına dair onlarca delil var.
Peki, çözüm nerede? Çözüm BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş'ın vurguladığı gibi yukarıda bahsi geçen 4 ülkenin kader birliğinde yatıyor. Türk, Kürt, Acem ve Arap kardeş olacak çünkü bu milletler hac ve umrede Beytullah'ta, Kâbe'de, Mescid-i Nebevi'de kardeş olabilmeyi becerebiliyor. Neden diplomasi koridorlarında olamasınlar ki? Kardeş olabilirsek, yapımcı da, senaristte bu bölgeden bırakın Büyük Ortadoğu Projesi'ne başrol oyuncusu figüran bile bulamaz!
İslam dünyası yıllardır bayrama acılar içinde giriyordu. Bu acılar genelde Irak, Afganistan, Pakistan (Keşmir), Filistin'de yoğunlaşıyordu. Artık acıların yoğunlaştığı ülkelere yenileri de eklenmeye başladı: Suriye ve Türkiye... Bu sene Ramazan Bayramı'nı bayram gibi yaşayamadık. Gaziantep, Hakkâri ve Şırnak Uludere'de meydana gelen patlama, terör eylemi ve kazalarda tam 11 Mehmetçiği şehit verdik. Olaylarda 4'ü çocuk, biri korucu, 4'ü yetişkin olmak üzere 9 vatandaşımız da hayata veda etti. Böylece bayramları ‘bayram edemeyerek' gözyaşları içinde geçiren ülkeler kervanına Türkiye de katıldı.
Tehlike artık uzakta değil
Türk halkı olarak yıllarca başta Bağdat olmak üzere Irak'ta meydana gelen patlamaları işittik. Bu patlamaların bir gün Gaziantep gibi Güneydoğu'nun en gelişmiş ilinde karşımıza çıkacağını pek düşünmedik. “Ölen Iraklıydı ama öldüren kimdi?” sorusuna da pek cevap aramadık. Bu sahneleri izledik ama aynı manzara Suriye'de hayata geçirilince yine “15 Mart 2011 tarihi öncesinde son derece sakin bir ülke olan Suriye neden bu hale geldi, kim bu güzel ülkeyi yakıp yıkmak için düğmeye bastı, neden Türkiye'yi yönetenler komşumuzun yıkımında isyankârların yanında yer alıyor?” sorularına da cevap bulmak için kafa yormadık.
Komşularımız 9 yıldır yanıyor
Bölgeyi ateşe atanlar ilk denemeyi 2003 yılında Irak'ı işgal ederek hayata geçirmişlerdi. ABD'nin Irak'taki 9 yıllık işgali boyunca Kuzey Irak hariç ülkede viraneye çevrilmedik şehir kalmadı. Dahası 1.5 milyon Müslüman öldürüldü, 750 bin kadın dul bırakıldı. On binlerce kadın tecavüze uğradı. Irak da, Iraklı da bitirildi. Aynı küresel vampirler, ateşi 2008'de İran'a sıçrattılar. Hedef bu ülkeyi ucuz yoldan yani içten çökertmekti. Tahran'da üniversite öğrencilerini galeyana sürükleyenler ‘alevli bir başkent'in görüntülerini foto muhabirlerine sunmuşlardı. Gerçi İran bu ateşi, Batıyı düşman bilip ona göre tedbir aldığı için kısa sürede söndürüp tehlikeyi bir sonraki denemeye kadar savuşturdu. Arap Baharı'nın Libya ayağı da kanlı bitti, 30 bin Müslüman öldü. Kimi birbirini öldürdü, kimi ise Haçlı bombardımanında hayata gözlerini yumdu. Sıra Suriye'ye gelmişti, ateş sıçradığı yeri kolay bırakmıyordu. Tunus'u, Mısır'ı saran alevler istenilenler kolayca koparılınca bir ayda sönmüştü ama Suriye'deki alevler 18 aydır yanıp duruyor. Ateşin Suriye'yi yakan “çok yakın komşu”ya sıçraması da ihtimal dışı değildi ve nitekim sıçradı da... Gaziantep'teki menfur saldırıyı Suriye'deki yanan ateşin bir uzantısı olarak görüp okumak gerek!
Tehlike de, yapımcılar da belli
Yakın Doğu olarak bilinen Suriye, Irak, Türkiye ve İran'ı tehlikeye sürükleyen senaryoyu kaleme alanlar belli. İlginçtir 3 merkez bu senaryoya karşı direniyor: Tahran, Bağdat ve Şam... İki merkez ise bu senaryoda aktörlük yapıyor: Ankara ve Kuzey Irak yani Erbil... Senaryonun sonundan habersiz başrol oyuncuları (Ankara ve Erbil), yapımcı ve senaristin kendilerine dokunmayacağını, filmin mutlu sonla neticeleneceğini zannediyor. Ancak çok değil bölgenin 120 senelik tarihine bakıldığında Yakın Doğu'da Arabın da, Türkün de, Acemin de, Kürdün de Batı dünyası tarafından aldatıldığına dair onlarca delil var.
Peki, çözüm nerede? Çözüm BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş'ın vurguladığı gibi yukarıda bahsi geçen 4 ülkenin kader birliğinde yatıyor. Türk, Kürt, Acem ve Arap kardeş olacak çünkü bu milletler hac ve umrede Beytullah'ta, Kâbe'de, Mescid-i Nebevi'de kardeş olabilmeyi becerebiliyor. Neden diplomasi koridorlarında olamasınlar ki? Kardeş olabilirsek, yapımcı da, senaristte bu bölgeden bırakın Büyük Ortadoğu Projesi'ne başrol oyuncusu figüran bile bulamaz!