Bazan bıkar ya insan; çocuksa ağlamaktan, korkaksa bağırmaktan, erkekse nara atmaktan!
Bazan insan, kendini kusmak, kusmuğundan iğrenip kaçmak ister ya! Kendinden kendine kaçmak, kendinde saklanmak ister ya!
Tam da o haldeyim!
Kendimden kendime firarda, kendi içimde kendimi gerdiğim çarmıhtayım!
Ömrümü sorgulattım bugünüme!
Karakterimi falakaya yatırtdım karakterime! Hatırladıkça sustuklarıma kızdım, kızdıkça falakada kendime sustum! Sorgumu kimsenin hayâl edemeyeceği, hiç bir cüz'i irâdenin dayanamayacağı işkencelerle yaptım kendime!
Dayanamadığım ânlarda kendimi kustum! Fitil fitil burnumdan getirdim kendime tanıdığım özel anılarımı!
Olmadık, olamayacak şeyler sordum kendimden! Kendime verdiğim cevapların, yarısına inanmadım! Oysa sorduklarımın tamamı, bildiklerimdi! Bilmediklerimi zaten soramadım da!
"Şunlar da şöyle olsaydı, ne yapardın?" şeklindeki varsayım sorulara cevap veremedim! Bazen istedim ama cevap vermedim!
Çünkü dolu dolu yaşadığımı bildiğim hayatımın bazı dönemlerinde; kendime ve vicdânıma karşı sorumluydum! Hatta suçluydum vicdânıma karşı!
Ömrümü uğruna hîbe ettiğim bir millî ülkü peşinde, Milli idealleri olan bir Liderin peşinde; zorları kolaylaştırmış, imkânsızları biraz uğraşarak halletmiştik! Yenilgi duygusunu yenerek külliyen atmıştık aklımızdan, yüreğimizden!
Sultan Alparslan ve kahramanlara sadâkatimizi göstermek için, Malazgirt Zaferi'nin 900. yıldönümünde, İstanbul'dan da olmak kaydıyla Türkiye'nin uzak yerlerinden Malazgirt'e yürümek gibi romantizm zirvelerini zorlayan heyecanlar yaşamıştık!
Aynı gün, aynı hâin eller tarafından katledilen Şehitler omuzlamıştık, Türkiye'nin değişik vilâyetlerinde! Hâinler öldürdükçe çoğalmış, çoğaldıkça "ölümü öldürerek dirilme yarışına" girmiştik Allah rızası için...
Zor günlerdi! Kanlı günlerdi ama canlı günlerdi!
Bu millî duruşumuzu, yer gök izler, şanlı Al Bayrağımız gölgesinde dinlenelim diye nazlı nazlı ölümsüzleşen Şehitlere örtü olur, bize gölge ederdi!
Bu zor günlerdeki duruşumu, akladım kendimi sorguladığımda! Ama sonrası karıştı! Özellikle ömrümün son on beş yılında; benim gibi yürümeyen, benim gibi düşünmeyen, benim gibi konuşmayan birinin peşinde; o beni istememesine rağmen direnerek hem kendi ömrümü, hem de milletin vaktini ziyan etmiştik!
Milletin vaktinin ziyan edilmesinde, bizi istemeyene bilerek veya bilmeyerek suç ortaklığı etmiştim! Bu suçu, kendi sorgulamamda itirafım bile hafifletemedi! Bu suçlunun iyi halden faydalanmasını mümkün görmedi vicdânım!
Kendimle halleşemediğim için kimseden helâllik de isteyemiyorum! Bu hâle düşüşümün kendimden başka sebebi de yok! Bizi ve özellikle beni kandırdığını bildiğim birisinin; on beş yıl, ısrarla akranlarımı kandırmasına yardımcı oldum! Mâzime sâdık kaldım güya! Güya, teşkilatlarıma, ülküdaşlarıma sadâkat gösterdim!
Önce kendimi kandırdım, sonra 15 yıl becerikli bir kandırıcının bütün emsallerimi kandırmasına yardımcı oldum! Herkesin bilip hakkını teslîm ettiği cesâretime rağmen beynimin karakterinin iğfâl edilmesine ses çıkarmadım!
Ve bu süreçte; kandırıldığımızı, ziyan ettirildiğimizi bizden on sene evvel görüp yeni bir millî sancak açan, yeniden Millî Seferberlik ilan eden "Türk oğlu Türk" önderi; görmezden, duymazdan geldik!
Kendimizi, mazimizi, şanlı şöhretli yüreklerimizi perişan ettirirken; "Aman Tanrım! Türk Yurdunda fakirlik suç sayılsın! Gök çadırımız güneş bayrağımız" inancıyla Kâinat Devleti ideali sahibi bir Türk Yiğidin zamanının ziyan olmasına vesîle olduk!
Sert sorgulamamın sonucu, kendime itiraf ettiğim suçlarımın bedelini ödemek için kendimi cezâlandırmam gerek! Biliyorum ama kendimi cezalandırmaya cesaretim yok!
Beceremeyince, bu kere kendimi yakalayan kendimin elinden iyice kendime, kendimin en dibine kaçtım!
Kendimden kendime firardayım yine!...
Kendimi yargılıyorum vicdâni muhakeme mahkemesinde!
Suçlu da benim, suçsuz da! Sanık da benim, tanık da! Suçlayan da benim, savunan da! Bütün bunlardan daha zoru, daha çetini yargılanan da benim, yargılayan da!
Bazan acıyorum ve affedesim geliyor kendimi! Oysa adâletle merhâmetin bir arada olamayacğını biliyorum! Oysa yasalar adına, kamu vicdanını rahatsız eden ne aflar yaşadık!
Affedilenler, asla affetmediler kendilerini affedenleri, affettirenleri!
Aftan umudumu kesince firar ettim! Şu an kendime, kendimden firardayım! Kaçan da benim, kovalayanda! Kaçarken de, kovalarken de "Allah!" diyen de benim!...
Kendi ellerimle kurduğum, dünyanın en şeffaf labirenti içinden çıkamayınca kendime saklandım apaçık! Kendimden firardayım!
Yanlışlarıma birileri, doğru diye sarılmış! Doğrularıma, doğru bildiklerime, bildiğim yanlışlar, yanlış diye saldırıyorlar!...
Canım yanıyor! Canımı yakan da canlarım!...
Böyle insafsızlık mı var? Böyle korkakça kahramanlık mı var?
Böyle maskelenip saklanarak, böyle suçlularca desteklenerek suçlulara saldırmak gibi bir adâlet mi var?
Bize ne yaptıysak biz yaptık! Bana ne yaptıysam ben yaptım! Başımdan geçenlerin tamamının sebep ve sonucu benim!
Benim benden size; benim sizden size şikâyetim var! Beni ve sizi, bir de siz yargılayın! Sonucuna itiraz etmeyeceğim! Çünkü herkese neyse bana da o! Çünkü size neyse bana da o!
Hatipler susmuş! Kahramanlar korkmuş! Güvenlik güçleri suçlu, suçlular güçlü!
İmam politik, asker diplomat! Siyasetçileri ise bulmak mümkün değil! Galiba onlar da kaçak!
Aklımı aklıma kusmak üzereyim!
Canım yanıyor canııım!
Mevsim bahar, çiçek bahçelerinde de çiçek yok! Balgat seralarındaki hormonlu çiçekler ise çiçeğe benzemiyor! 600 yıldır duran mozaiğe, niye soluyor diye kızmıştık oysa!
Renkli mermerin renklerinin farkında olan bir ferâset sahibi var şükürler olsun!
Susan susana, kusan kusana; küsen küsene! Allah'tan aklını, îmanını, vicdânını kiraya vermemiş "Türk oğlu Türk'üm. Ne mutlu Türk'üm diyene" diye kükreyen bir sesle uyanıp tesellî bulmaya başlamışız şükrolsun!
İşimiz zor mu, zor! Ama Vallahi imkânsız değil...
"TÜRK'E BAŞ OLAMAZ, TÜRK'ÜM DEMEYEN" vesselâm...
Selam, sevgi, dua...
Bazan insan, kendini kusmak, kusmuğundan iğrenip kaçmak ister ya! Kendinden kendine kaçmak, kendinde saklanmak ister ya!
Tam da o haldeyim!
Kendimden kendime firarda, kendi içimde kendimi gerdiğim çarmıhtayım!
Ömrümü sorgulattım bugünüme!
Karakterimi falakaya yatırtdım karakterime! Hatırladıkça sustuklarıma kızdım, kızdıkça falakada kendime sustum! Sorgumu kimsenin hayâl edemeyeceği, hiç bir cüz'i irâdenin dayanamayacağı işkencelerle yaptım kendime!
Dayanamadığım ânlarda kendimi kustum! Fitil fitil burnumdan getirdim kendime tanıdığım özel anılarımı!
Olmadık, olamayacak şeyler sordum kendimden! Kendime verdiğim cevapların, yarısına inanmadım! Oysa sorduklarımın tamamı, bildiklerimdi! Bilmediklerimi zaten soramadım da!
"Şunlar da şöyle olsaydı, ne yapardın?" şeklindeki varsayım sorulara cevap veremedim! Bazen istedim ama cevap vermedim!
Çünkü dolu dolu yaşadığımı bildiğim hayatımın bazı dönemlerinde; kendime ve vicdânıma karşı sorumluydum! Hatta suçluydum vicdânıma karşı!
Ömrümü uğruna hîbe ettiğim bir millî ülkü peşinde, Milli idealleri olan bir Liderin peşinde; zorları kolaylaştırmış, imkânsızları biraz uğraşarak halletmiştik! Yenilgi duygusunu yenerek külliyen atmıştık aklımızdan, yüreğimizden!
Sultan Alparslan ve kahramanlara sadâkatimizi göstermek için, Malazgirt Zaferi'nin 900. yıldönümünde, İstanbul'dan da olmak kaydıyla Türkiye'nin uzak yerlerinden Malazgirt'e yürümek gibi romantizm zirvelerini zorlayan heyecanlar yaşamıştık!
Aynı gün, aynı hâin eller tarafından katledilen Şehitler omuzlamıştık, Türkiye'nin değişik vilâyetlerinde! Hâinler öldürdükçe çoğalmış, çoğaldıkça "ölümü öldürerek dirilme yarışına" girmiştik Allah rızası için...
Zor günlerdi! Kanlı günlerdi ama canlı günlerdi!
Bu millî duruşumuzu, yer gök izler, şanlı Al Bayrağımız gölgesinde dinlenelim diye nazlı nazlı ölümsüzleşen Şehitlere örtü olur, bize gölge ederdi!
Bu zor günlerdeki duruşumu, akladım kendimi sorguladığımda! Ama sonrası karıştı! Özellikle ömrümün son on beş yılında; benim gibi yürümeyen, benim gibi düşünmeyen, benim gibi konuşmayan birinin peşinde; o beni istememesine rağmen direnerek hem kendi ömrümü, hem de milletin vaktini ziyan etmiştik!
Milletin vaktinin ziyan edilmesinde, bizi istemeyene bilerek veya bilmeyerek suç ortaklığı etmiştim! Bu suçu, kendi sorgulamamda itirafım bile hafifletemedi! Bu suçlunun iyi halden faydalanmasını mümkün görmedi vicdânım!
Kendimle halleşemediğim için kimseden helâllik de isteyemiyorum! Bu hâle düşüşümün kendimden başka sebebi de yok! Bizi ve özellikle beni kandırdığını bildiğim birisinin; on beş yıl, ısrarla akranlarımı kandırmasına yardımcı oldum! Mâzime sâdık kaldım güya! Güya, teşkilatlarıma, ülküdaşlarıma sadâkat gösterdim!
Önce kendimi kandırdım, sonra 15 yıl becerikli bir kandırıcının bütün emsallerimi kandırmasına yardımcı oldum! Herkesin bilip hakkını teslîm ettiği cesâretime rağmen beynimin karakterinin iğfâl edilmesine ses çıkarmadım!
Ve bu süreçte; kandırıldığımızı, ziyan ettirildiğimizi bizden on sene evvel görüp yeni bir millî sancak açan, yeniden Millî Seferberlik ilan eden "Türk oğlu Türk" önderi; görmezden, duymazdan geldik!
Kendimizi, mazimizi, şanlı şöhretli yüreklerimizi perişan ettirirken; "Aman Tanrım! Türk Yurdunda fakirlik suç sayılsın! Gök çadırımız güneş bayrağımız" inancıyla Kâinat Devleti ideali sahibi bir Türk Yiğidin zamanının ziyan olmasına vesîle olduk!
Sert sorgulamamın sonucu, kendime itiraf ettiğim suçlarımın bedelini ödemek için kendimi cezâlandırmam gerek! Biliyorum ama kendimi cezalandırmaya cesaretim yok!
Beceremeyince, bu kere kendimi yakalayan kendimin elinden iyice kendime, kendimin en dibine kaçtım!
Kendimden kendime firardayım yine!...
Kendimi yargılıyorum vicdâni muhakeme mahkemesinde!
Suçlu da benim, suçsuz da! Sanık da benim, tanık da! Suçlayan da benim, savunan da! Bütün bunlardan daha zoru, daha çetini yargılanan da benim, yargılayan da!
Bazan acıyorum ve affedesim geliyor kendimi! Oysa adâletle merhâmetin bir arada olamayacğını biliyorum! Oysa yasalar adına, kamu vicdanını rahatsız eden ne aflar yaşadık!
Affedilenler, asla affetmediler kendilerini affedenleri, affettirenleri!
Aftan umudumu kesince firar ettim! Şu an kendime, kendimden firardayım! Kaçan da benim, kovalayanda! Kaçarken de, kovalarken de "Allah!" diyen de benim!...
Kendi ellerimle kurduğum, dünyanın en şeffaf labirenti içinden çıkamayınca kendime saklandım apaçık! Kendimden firardayım!
Yanlışlarıma birileri, doğru diye sarılmış! Doğrularıma, doğru bildiklerime, bildiğim yanlışlar, yanlış diye saldırıyorlar!...
Canım yanıyor! Canımı yakan da canlarım!...
Böyle insafsızlık mı var? Böyle korkakça kahramanlık mı var?
Böyle maskelenip saklanarak, böyle suçlularca desteklenerek suçlulara saldırmak gibi bir adâlet mi var?
Bize ne yaptıysak biz yaptık! Bana ne yaptıysam ben yaptım! Başımdan geçenlerin tamamının sebep ve sonucu benim!
Benim benden size; benim sizden size şikâyetim var! Beni ve sizi, bir de siz yargılayın! Sonucuna itiraz etmeyeceğim! Çünkü herkese neyse bana da o! Çünkü size neyse bana da o!
Hatipler susmuş! Kahramanlar korkmuş! Güvenlik güçleri suçlu, suçlular güçlü!
İmam politik, asker diplomat! Siyasetçileri ise bulmak mümkün değil! Galiba onlar da kaçak!
Aklımı aklıma kusmak üzereyim!
Canım yanıyor canııım!
Mevsim bahar, çiçek bahçelerinde de çiçek yok! Balgat seralarındaki hormonlu çiçekler ise çiçeğe benzemiyor! 600 yıldır duran mozaiğe, niye soluyor diye kızmıştık oysa!
Renkli mermerin renklerinin farkında olan bir ferâset sahibi var şükürler olsun!
Susan susana, kusan kusana; küsen küsene! Allah'tan aklını, îmanını, vicdânını kiraya vermemiş "Türk oğlu Türk'üm. Ne mutlu Türk'üm diyene" diye kükreyen bir sesle uyanıp tesellî bulmaya başlamışız şükrolsun!
İşimiz zor mu, zor! Ama Vallahi imkânsız değil...
"TÜRK'E BAŞ OLAMAZ, TÜRK'ÜM DEMEYEN" vesselâm...
Selam, sevgi, dua...
Mustafa Aslan / diğer yazıları
- Atatürk'ün anlatımıyla Çanakkale savaşları / 20.03.2017
- İnsandan insana, insansa... / 19.03.2017
- 'Anam bana kör dedi!' / 14.03.2017
- Söyle-ni-yorum-2 / 13.03.2017
- Hâlâ iyiler varmış şükrolsun / 10.03.2017
- Savaş ve insan / 09.03.2017
- Ben, kim miyim? / 08.03.2017
- Milli siyaset hakemliği / 07.03.2017
- Sakındığımız dostluk / 02.03.2017
- Yol özel yolcu güzel / 28.02.2017
- İnsandan insana, insansa... / 19.03.2017
- 'Anam bana kör dedi!' / 14.03.2017
- Söyle-ni-yorum-2 / 13.03.2017
- Hâlâ iyiler varmış şükrolsun / 10.03.2017
- Savaş ve insan / 09.03.2017
- Ben, kim miyim? / 08.03.2017
- Milli siyaset hakemliği / 07.03.2017
- Sakındığımız dostluk / 02.03.2017
- Yol özel yolcu güzel / 28.02.2017