Ahlâki seviyenin temel göstergesi, kişinin nefsini eğitmesine bağlıdır. Şöyle bir örnekle konuyu açalım. Bir insan fırsat ve imkân bulamadığı için kötülük yapmıyor. Bu sebeple hırsız olmuyor, haksız olmuyor, yolsuz olmuyor... Neticede kötülüğe bulaşmıyor.
Diğer bir insan da bu yollara ulaşabilecek imkân ve fırsatlarla karşı karşıya gelebildiği halde, nefsine hakim oluyor. Hırsız olmuyor, haksız olmuyor, yolsuz olmuyor... Neticede kötülüğe bulaşmıyor.
Bu iki insanın elde ettiği sonuç aynı olduğu halde, ahlâki notu ve derecesi aynı değildir. Zira denemenin gereği olan yanlışla karşılaşıldığı halde, sırf Allah rızası için onu terk etmek esastır.
Hz. Yusuf'un denenmesini hatırlayalım. Genç, yakışıklı ve muktedir bir insan olduğu halde, kötü teklife sırf Allah rızası için karşı çıkıyor. Hapis tehdidi aldığı halde yine karşı çıkıyor. Nihayet 7 yıl gibi çok ciddi bir zaman, bu teklifi reddetmesi sebebi ile hapishanede geçiyor.
Sevgili Peygamberimize (sav), "eğer makam istiyorsan seni başımıza hükümdar yapalım, mal istiyorsan mal verelim, kadın istiyorsan kadın verelim" teklifi yapıldığında verdiği cevap çok anlamlıdır: "Güneşi sağ elime, ayı da sol elime koysanız bile, ben yine kabul etmem. Benim maksadım Allah rızasıdır."
Evet kulluk yolculuğunda, Allah rızası denilen en güzel servet amaçlanır. O, hazinenin kapısında da, imtihan gereği olarak bir ejderha vardır.
İnsanoğlu unutmamalıdır ki, en büyük engel, en büyük ejderha kendi benliğinde saklı olan nefsidir.
İnsanın kıymeti nefsini terbiye etmeye bağlıdır. Temiz nefs sahipleri Allah katında yücedir. Üstün insanlardır. Aksi halde bulunanlar ise, kıymet ve değer sahibi değillerdir.
Ramazan ayı; oruç, zekat, fıtır sadakası gibi ibadet ve taatlerle insanı arındırır. Alışkanlıklarını disipline eder. Değil sadece haramları terk etmek, helaller bile belirli süreçlerle yasaklanır. Helal lokma, helal içecek, nikahlısı olan eşi bile, tan yerinin ağarmasından gün batımı arası haram kılınmıştır. Hele itikaf yapanlar, iftardan sonra dahi eşleriyle temas edemezler.İhramlı olan hacının durumu da tıpkı böyledir.
Nefs eğitiminde sadece, haram ve mekruhların terki kafi gelmemektedir. İnsan, meşru olan bazı işleri dahi belirli bir süre terk eder. Bu terk sayesinde iki güzellik gerçekleşir. Birincisi, kişi Rabbinin emrine itaat etmek gibi en güzel bir maksada ulaşır. İkincisi, nefs hakimiyeti sağlanır, ömür boyu nefse karşı durmak ve onun telkin ve tavsiyelerinden, vesvese ve hilelerinden korunulmuş olunur.
Hayvanlar, nefsi arzularına tabi olarak yaşarlar, istediklerini yer-içerler. Kendilerinin dışında olanların hukukuna değer vermezler. Onların aleminde hak, kuvvetlinindir.
Bugün dünyayı bir tahlil süzgecinden geçirecek olursak görürüz ki; hakim olan anlayış, insani ahlak değil, aksine hayvani hallerdir. Kuvvetliler zayıfları eziyor. Af, rahmet, merhamet, sabır, çile... gibi güzellikler artık hayattan çekilmiş.
İnsanın, iffet ve namusu da tehlikede. Hususi olması gereken hayat, genelleştirilmiş durumda. Özellikle televizyon ekranları, Sodom ve Gomora sahneleriyle işgal edilmiş. Nikâh ve nikâhlılığın lüzumu reddediliyor. Aile dinamitlenmiş, çocuk doğruma ve tenasül durmuş durumda. İşte yaşlı batının durumu ciddi bir tehlike üzeredir.
Güzel ahlak her zaman ve her yerde insanlığın yitik malı. Onu elde etmek için seferber olmaktan başka çare yoktur. Ramazan, oruçla nefsi, zekat ve sadaka ile malı temizler. Kişi helal yemeyi, Allah razı olsun diye haramdan korunmayı öğrenir.
O halde Ramazan ayı, içerdiği ibadet ve taatları ile, güzel ahlâka ulaşmada en güzel bir mevsim. Bu ayı bir çile değil, bir arınma, bir temizlenme fırsatı bilmek gerek.
Diğer bir insan da bu yollara ulaşabilecek imkân ve fırsatlarla karşı karşıya gelebildiği halde, nefsine hakim oluyor. Hırsız olmuyor, haksız olmuyor, yolsuz olmuyor... Neticede kötülüğe bulaşmıyor.
Bu iki insanın elde ettiği sonuç aynı olduğu halde, ahlâki notu ve derecesi aynı değildir. Zira denemenin gereği olan yanlışla karşılaşıldığı halde, sırf Allah rızası için onu terk etmek esastır.
Hz. Yusuf'un denenmesini hatırlayalım. Genç, yakışıklı ve muktedir bir insan olduğu halde, kötü teklife sırf Allah rızası için karşı çıkıyor. Hapis tehdidi aldığı halde yine karşı çıkıyor. Nihayet 7 yıl gibi çok ciddi bir zaman, bu teklifi reddetmesi sebebi ile hapishanede geçiyor.
Sevgili Peygamberimize (sav), "eğer makam istiyorsan seni başımıza hükümdar yapalım, mal istiyorsan mal verelim, kadın istiyorsan kadın verelim" teklifi yapıldığında verdiği cevap çok anlamlıdır: "Güneşi sağ elime, ayı da sol elime koysanız bile, ben yine kabul etmem. Benim maksadım Allah rızasıdır."
Evet kulluk yolculuğunda, Allah rızası denilen en güzel servet amaçlanır. O, hazinenin kapısında da, imtihan gereği olarak bir ejderha vardır.
İnsanoğlu unutmamalıdır ki, en büyük engel, en büyük ejderha kendi benliğinde saklı olan nefsidir.
İnsanın kıymeti nefsini terbiye etmeye bağlıdır. Temiz nefs sahipleri Allah katında yücedir. Üstün insanlardır. Aksi halde bulunanlar ise, kıymet ve değer sahibi değillerdir.
Ramazan ayı; oruç, zekat, fıtır sadakası gibi ibadet ve taatlerle insanı arındırır. Alışkanlıklarını disipline eder. Değil sadece haramları terk etmek, helaller bile belirli süreçlerle yasaklanır. Helal lokma, helal içecek, nikahlısı olan eşi bile, tan yerinin ağarmasından gün batımı arası haram kılınmıştır. Hele itikaf yapanlar, iftardan sonra dahi eşleriyle temas edemezler.İhramlı olan hacının durumu da tıpkı böyledir.
Nefs eğitiminde sadece, haram ve mekruhların terki kafi gelmemektedir. İnsan, meşru olan bazı işleri dahi belirli bir süre terk eder. Bu terk sayesinde iki güzellik gerçekleşir. Birincisi, kişi Rabbinin emrine itaat etmek gibi en güzel bir maksada ulaşır. İkincisi, nefs hakimiyeti sağlanır, ömür boyu nefse karşı durmak ve onun telkin ve tavsiyelerinden, vesvese ve hilelerinden korunulmuş olunur.
Hayvanlar, nefsi arzularına tabi olarak yaşarlar, istediklerini yer-içerler. Kendilerinin dışında olanların hukukuna değer vermezler. Onların aleminde hak, kuvvetlinindir.
Bugün dünyayı bir tahlil süzgecinden geçirecek olursak görürüz ki; hakim olan anlayış, insani ahlak değil, aksine hayvani hallerdir. Kuvvetliler zayıfları eziyor. Af, rahmet, merhamet, sabır, çile... gibi güzellikler artık hayattan çekilmiş.
İnsanın, iffet ve namusu da tehlikede. Hususi olması gereken hayat, genelleştirilmiş durumda. Özellikle televizyon ekranları, Sodom ve Gomora sahneleriyle işgal edilmiş. Nikâh ve nikâhlılığın lüzumu reddediliyor. Aile dinamitlenmiş, çocuk doğruma ve tenasül durmuş durumda. İşte yaşlı batının durumu ciddi bir tehlike üzeredir.
Güzel ahlak her zaman ve her yerde insanlığın yitik malı. Onu elde etmek için seferber olmaktan başka çare yoktur. Ramazan, oruçla nefsi, zekat ve sadaka ile malı temizler. Kişi helal yemeyi, Allah razı olsun diye haramdan korunmayı öğrenir.
O halde Ramazan ayı, içerdiği ibadet ve taatları ile, güzel ahlâka ulaşmada en güzel bir mevsim. Bu ayı bir çile değil, bir arınma, bir temizlenme fırsatı bilmek gerek.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Baki Bektaş / diğer yazıları
- Gerçek hayat ahiret hayatıdır / 09.09.2003
- Tek çare birlik / 11.09.2002
- Misyonerlik faaliyetlerinin boyutları / 30.05.2002
- Halkımız çok iyi bir gözlemci / 25.05.2002
- Derviş'e göre deniz bitti / 24.05.2002
- Aziz ol, Elazığ / 17.05.2002
- Kayseri, sen ne imişsin! / 15.05.2002
- Tek çare birlik / 15.04.2002
- Görebilmek / 08.04.2002
- En büyük terör işgaldir / 06.04.2002
- Tek çare birlik / 11.09.2002
- Misyonerlik faaliyetlerinin boyutları / 30.05.2002
- Halkımız çok iyi bir gözlemci / 25.05.2002
- Derviş'e göre deniz bitti / 24.05.2002
- Aziz ol, Elazığ / 17.05.2002
- Kayseri, sen ne imişsin! / 15.05.2002
- Tek çare birlik / 15.04.2002
- Görebilmek / 08.04.2002
- En büyük terör işgaldir / 06.04.2002