Filistin topraklarında lokal sıcak çatışmalar devam ediyor. Ariel Şaron, başbakan olduktan sonra beklenildiği üzere İsrail, çok geçmeden bölgeyi kasıp kavurmaya başladı. Her gün üçer-beşer Filistinli tank ve tüfek ateşleriyle yok ediliyor; buna karşılık Filistinli gençler, taş ve sopaların yanısıra intihar saldırılarıyla İsrail'li askerlere karşılık vermeyi sürdürüyor. Birleşmeş Milletler ise ABD'nin "malum veto"su sebebiyle İsrail'in şiddetine yönelik bir yaptırım kararı alamıyor. Şaron, bölgede bildiğini okuyor.
Ne şiş yansın ne kebap
İsrail Başbakanı Şaron'un bu ayın ilk haftasında yapacağı Türkiye ziyareti öncesi Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in Mısır seyahatinin gündemine Ortadoğu'da tırmanan gerilim oturdu. İsrail'in, şiddeti planlı olarak tırmandırdığı bir süreçte Cem'in "Hiçbir dostumuzu diğeri için feda etmeyiz" ifadesi oldukça dikkat çekti. Her ne kadar bu insanlarla tarihsel birlikteliğimiz var, bu bölgelerde maziden gelen bir misyonumuz hala hissediliyor denilse de, Ortadoğudaki bu trajik duruma Cem'in "ne şiş yansın, ne kebap" yaklaşımı, bölgemizde inisiyatif sahibi olmadığımız gibi "reel dış politik ilkeler"den de uzak olduğumuz kanaatını perçinlemektedir.
Körfez ikazı ve bir ilke
Kuvay-ı Milliye kadrosunun Türkiye turunda Prof. Dr. Haydar Baş Bey, dış politikada "karşılıklı menfaat" esasının yanında çok daha önemli bir ilkenin altını çizdi. Dış politika startejilerinde "hedef çatışması" halinde olduğumuz devletlerle ittifak etmek yerine "güçlü alternatif oluşumlar"a gitmek çok daha faydalıdır, dedi Haydar Baş Bey. Nitekim merhum Turgut Özal'ın yakın bürokratları, Körfez manevraları sürecinde Haydar Baş Bey'in, sayın Özal'ı, inisiyatifin başkalarının elinde olduğu Körfez çıkartmasının ülkemizi fayda yerine zarar getireceği hususunda uyardığını çok iyi hatırlarlar.
Körfez manevrası bizim için
Hatta o günlerde Haydar Baş Bey, bu manevraların Irak'a yönelik olduğu söylense de perde arkasındaki asıl hedefin Türkiye olduğu ve bundan ülkemizin en az Irak kadar zarar göreceğini ısrarla vurguladı. O dönemde ençok Türkiye yoruldu, bitap düştü. O zaman Türkiye'nin yaklaşık zararı 40 milyar dolar civarındaydı. BM yaptırımları sebebiyle adeta çürümeye terkedilen Kerkük-Yumurtalık petrol boru hattının bu günkü halinden kaynaklanan zararlar ise işin cabası. Körfez sebebiyle ABD'nin Türkiye bağışladığı sadaka ise 1 milyon 800 bin dolar civarında.
Fırat ve Dicle havzası hassas
Dış politikadaki insiyatif yoksunu ilkesizlik sadece bununla sınırlı değil şüphesiz. Güneydoğumuzdaki Fırat ve Dicle havzası ile ilgili global hesaplar ve onların Ortadoğu'daki şımarık çocuğu İsrail'in inancından kaynaklanan "arz-ı mev'ûd" hayallerinin Türkiye'nin politikalarıyla paralellik arz etmesi mümkün değildir. Buna rağmen Türkiye'nin sratejisini, başta GAP bölgemiz olmak üzere Dicle ve Fırat havzasında İsrail'e alabildiğine imkanlar sunmak, bölgeyi "çağdaş misyonerlik" olan "hoşgörü ve dinlerarası diyalog"un global lobilerinin projeleri istikametinde "satılık emlak"a dönüştürmek üzerine bina etmesini anlamak mümkün değildir. Haydar Baş Beyin ısrarla dikkat çektiği bu tehlike, gün be gün artmaktadır.
Kendi güneydoğusundaki bu reel gerçekler karşısında hassasiyetini yitiren Türkiye'nin, Kuzey Irak'ta oluşturulan ABD-İsrail destekli Kürt "tampon devletçiği"ne karşı olması ne derece inandırıcı olabilir. Dolayısıyla sayın Cem'in Türkiye adına Ortadoğu'da kullanacağı her ifadenin, atacağı her adımın aynı zamanda kendi güneydoğumuzla ilgili olduğu da unutulmamalıdır.
Bu bağlamda bölgemizde inisiyatif sahibi bir dış polika sürecine girmek isteniyorsa, belki ele alınmas ve geliştirilmesi gereken öncelikli konular, "hedefleri, stratejilerimizle çatışan" devletlerden önce Irak ve sair komşularımızla olan ilişkilerimizdir.
Aksi halde Ortadoğu, hep global aktörlerin petrol batağı ve sorti alanı olmaya devam edecektir.
Ne şiş yansın ne kebap
İsrail Başbakanı Şaron'un bu ayın ilk haftasında yapacağı Türkiye ziyareti öncesi Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in Mısır seyahatinin gündemine Ortadoğu'da tırmanan gerilim oturdu. İsrail'in, şiddeti planlı olarak tırmandırdığı bir süreçte Cem'in "Hiçbir dostumuzu diğeri için feda etmeyiz" ifadesi oldukça dikkat çekti. Her ne kadar bu insanlarla tarihsel birlikteliğimiz var, bu bölgelerde maziden gelen bir misyonumuz hala hissediliyor denilse de, Ortadoğudaki bu trajik duruma Cem'in "ne şiş yansın, ne kebap" yaklaşımı, bölgemizde inisiyatif sahibi olmadığımız gibi "reel dış politik ilkeler"den de uzak olduğumuz kanaatını perçinlemektedir.
Körfez ikazı ve bir ilke
Kuvay-ı Milliye kadrosunun Türkiye turunda Prof. Dr. Haydar Baş Bey, dış politikada "karşılıklı menfaat" esasının yanında çok daha önemli bir ilkenin altını çizdi. Dış politika startejilerinde "hedef çatışması" halinde olduğumuz devletlerle ittifak etmek yerine "güçlü alternatif oluşumlar"a gitmek çok daha faydalıdır, dedi Haydar Baş Bey. Nitekim merhum Turgut Özal'ın yakın bürokratları, Körfez manevraları sürecinde Haydar Baş Bey'in, sayın Özal'ı, inisiyatifin başkalarının elinde olduğu Körfez çıkartmasının ülkemizi fayda yerine zarar getireceği hususunda uyardığını çok iyi hatırlarlar.
Körfez manevrası bizim için
Hatta o günlerde Haydar Baş Bey, bu manevraların Irak'a yönelik olduğu söylense de perde arkasındaki asıl hedefin Türkiye olduğu ve bundan ülkemizin en az Irak kadar zarar göreceğini ısrarla vurguladı. O dönemde ençok Türkiye yoruldu, bitap düştü. O zaman Türkiye'nin yaklaşık zararı 40 milyar dolar civarındaydı. BM yaptırımları sebebiyle adeta çürümeye terkedilen Kerkük-Yumurtalık petrol boru hattının bu günkü halinden kaynaklanan zararlar ise işin cabası. Körfez sebebiyle ABD'nin Türkiye bağışladığı sadaka ise 1 milyon 800 bin dolar civarında.
Fırat ve Dicle havzası hassas
Dış politikadaki insiyatif yoksunu ilkesizlik sadece bununla sınırlı değil şüphesiz. Güneydoğumuzdaki Fırat ve Dicle havzası ile ilgili global hesaplar ve onların Ortadoğu'daki şımarık çocuğu İsrail'in inancından kaynaklanan "arz-ı mev'ûd" hayallerinin Türkiye'nin politikalarıyla paralellik arz etmesi mümkün değildir. Buna rağmen Türkiye'nin sratejisini, başta GAP bölgemiz olmak üzere Dicle ve Fırat havzasında İsrail'e alabildiğine imkanlar sunmak, bölgeyi "çağdaş misyonerlik" olan "hoşgörü ve dinlerarası diyalog"un global lobilerinin projeleri istikametinde "satılık emlak"a dönüştürmek üzerine bina etmesini anlamak mümkün değildir. Haydar Baş Beyin ısrarla dikkat çektiği bu tehlike, gün be gün artmaktadır.
Kendi güneydoğusundaki bu reel gerçekler karşısında hassasiyetini yitiren Türkiye'nin, Kuzey Irak'ta oluşturulan ABD-İsrail destekli Kürt "tampon devletçiği"ne karşı olması ne derece inandırıcı olabilir. Dolayısıyla sayın Cem'in Türkiye adına Ortadoğu'da kullanacağı her ifadenin, atacağı her adımın aynı zamanda kendi güneydoğumuzla ilgili olduğu da unutulmamalıdır.
Bu bağlamda bölgemizde inisiyatif sahibi bir dış polika sürecine girmek isteniyorsa, belki ele alınmas ve geliştirilmesi gereken öncelikli konular, "hedefleri, stratejilerimizle çatışan" devletlerden önce Irak ve sair komşularımızla olan ilişkilerimizdir.
Aksi halde Ortadoğu, hep global aktörlerin petrol batağı ve sorti alanı olmaya devam edecektir.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019