Öyle güzel mekân ki;

Öyle güzel mekân ki âlem üstü âlemdir, O mekânı sevmemek ıstıraptır elemdir, Can Allah canan Allah canlar sana kurban Allah, Hay kalbim Beytullah Lailaheilllah 

Öyle güzel mekân ki toprakları öpülür, O mekânda günahlar sonsuz olsa dökülür. Can Allah canan Allah canlar sana kurban Allah, Hay kalbim Beytullah Lailaheillah

Dizeleriyle çok güzel bir şekilde ifade edilen; Allah'ın(cc) kutsal kıldığı mekânları ziyaret ederek Ramazan ayı içerisinde "Umre" ibadetimizi yerine getirmek üzere gittiğimiz kutsal mekânlardan döndüm.

Âlemlere Rahmet Hazreti Muhammed (sav) Efendimizin manevi huzurunda Kadir gecesi ve Ramazan bayramını ihya etmek şerefleriyle şerefyap eden Yüce Allah'a hamd ve Resulullah Efendimize(sav) sayısız salât ve selam ederek,  yazılarımıza kaldığımız yerden devam etmek üzere herkese merhaba!

İnsanoğluna verilen bir ömür sermayesi içinde yaşadığı bazı özel olaylar ve zamanlar vardır ki "bir ömür değer" ifadesiyle özetlenir. Benim içinde bir ömür değer diyebileceğim, zamanlardan ve olaylardan birisi "Ramazan Umresi" ibadetidir.

Hadisi şerifte Yüce Peygamberimizin(sav) buyurduğu "Ramazan'da (yapacağın) umre, (kaçırdığın) bir haccın veya benimle (yapmış olacağın) bir haccın kazasıdır. Ramazan gelince umre yap. Zira Ramazan'daki bir umre hacca muadil olur." (Buhari, Umre 4) sözünün amele dönüşmesi bizim için de gerçekleşmiş, daha açık ifadeyle nasip olmuş oldu?

Kişinin "amelleri niyetlere göre olduğuna göre" iman edip, bu niyetle bir fiili yerine getirenlerin elbette ruhunun derinliklerinde o manadan alacağı nasiplerin olacağı da muhakkaktır. Koca Yunusun dediği gibi "bilmeyenler ne bilsin, bilenlere selam olsun"

Bir hadiseyi bizatihi yaşamak; sadece fiil olarak değil, mana olarak da ruhunuzun derinliklerinde yaşadığınızı hissetmek, farkı bir "zevk-i manevidir."

İslam'ın din olarak bize armağan edildiği mekânları, (Hazreti Âdemden bu zamana yaşanan önemli olayların yaşandığı mekanları), gönderilen hemen bütün Peygamberlerin uğrak yerleri olan; Arafat gibi, Kıblegahımız Kâbe gibi, insanlık için mühim yerleri ziyaret etmek; aklın ziyası, ruhun tatmini ve imanın kemali açısından büyük önem arz etmektedir.

Âlemlere Rahmet Hazreti Muhammed (sav) Efendimizin hemen bütün hayatının geçtiği yerleri, ilk mescit "mescid-i Kubayı", Müslümanların kıblesinin değişmeden önce ve sonra kullandıkları "mescid-i Kıbleteyni", birçok ibretlerin saklı olduğu, şanlı Uhut muharebesinin yapıldığı yerleri, kazanılan bir muharebenin kaybedilmesine sebep olan (Resulullahın emrine uymayıp yerlerini terk edenlerin), "okçular tepesini", Hz. Hamza'nın ve diğer şehitlerin mezarlarını, hendek muharebesinin yapıldığı mekânları, Hz. Osman ve Hz. Fatıma annemizin de aralarında bulunduğu, binlerce sahabe ve şehitlerin kabirlerinin bulunduğu "Cenneti Baki Kabristanını", adeta onların ruhaniyetleriyle temas edercesine ziyarette bulunmak, bu ve diğer yerleri dünya gözüyle görmek, müşahede etmek, muhasebe etmek çok ama çok farklılıklar arz etmektedir.

Resullullahın manevi huzurunda bulunmak; Onun evinin, mescidinin, ashab-ı güzinin yetiştirildiği ashab-ı suffa mahallinin, mihrabının, minberinin bulunduğu, hele pak-i vücutlarının bulunduğu, Ravza-i Mütahharanın yanında yöresinde, çevresinde bulunmak, hayal etmek, onun nispet kokularının koklandığı, mana deryasının merkezi, âşıkların otağında bulunmak, gözyaşı selinde boğulmak velhasıl öyle şeyler ki satırlara sığmayan, sadrların ve akılların kaldırmakta zorlandığı bu hadiseleri yaşamak, imanın kemali açısından çok önemli olduğunu söyleyebilirim. 

"Allah (cc) ömründe en az bir defa hac etmeyi, sonrada en az bir defa Ramazan umresi yapmayı, bir de Peygamber dostlarıyla birlikte olmayı, isteyen herkese nasip eylesin" duasıyla şimdilik müsaadelerinizi arz ediyorum. İlerleyen günlerde bu konular hakkında bir şeyler yazmaya gayret etmek umuduyla sağlıcakla kalınız efendim.