Memurlara verilecek zam konusunda hükümet ve memur konfederasyonları arasındaki toplusözleşme görüşmeleri devam ediyor.
İki yıllık takvim için hükümetin önerisi birinci yılda 3+3, ikinci yılda 2+3. Memur Konfederasyonlarının teklifi ise %20’leri buluyor; aradaki fark büyük. Bu nedenle memur temsilcileri greve gideceklerini açıkladı. Başbakan alışıldık biçimde küplere bindi ve memurların greve gitme haklarının olmadığını, adeta kükredi.
Uluslararası arenada ve de her yerde ülkenin refah içinde ve ekonomisinin iyi durumda bulunduğunu tekrarlayıp duran Başbakan’a soruyoruz, ülke iyi durumda da, memurlara sadaka gibi bir zam öneriyorsunuz ve gerekçe olarak da imkanlarımız bu kadar diyebiliyorsunuz. Bu çelişki de gösteriyor ki, ekonomi zor durumda. İstatistiklere bakıyoruz vergi gelirlerindeki artış %10, personel giderleri ise %15’in üzerinde artmış. Gerçekten hükümet zor durumda. Peki çalışan kesim. Gerçekler bu... Nutuk atmaya benzemiyor. Bir ülke ki, üretemiyorsa, ekonomisi çıkmaz sokaktadır.
Gelelim toplusözleşme ve grev konusunda; 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Yasası’nı değiştiren ve memurlara toplusözleşme imkanı sağlayan yasanın yürürlüğe girmesinden sonra uygulama yönetmeliği 20 Nisan 2012 tarihli Resmi Gazete’de yayımlandı. Toplusözleşme görüşmelerinin nasıl yapılacağını gösteren yönetmenliğe göre, görüşmeler 20 günle sınırlandırılmıştır. Düşünün, 2 milyonu aşkın memurun 2 yıllık toplu sözleşmesinin, hafta sonu tatillerini de hesaba kattığınızda, topu topu iki haftaya sıkıştırılması, memurları baskı altına aldığı gibi, ILO (Uluslararası Çalışma Örgütü) kurallarına da aykırıdır. İşçiler için tanınan süre ise dört ay ile altı ay arasındadır.
Şu anda toplusözleşme görüşmelerinin 5. oturumu yapılmış, pazarlıkta uzlaşma sağlanamamıştır. Süre 21 Mayıs’ta sona erecektir. Bu sürede uzlaşma sağlanamaz ise, uyuşmazlığı Kamu Görevlileri Hakem Kurulu çözecektir. Hakemin tarafsız olması gerekir oysa bu Hakem Kurulu’na baktığımızda hükümet temsilcisi gibi. Kurulun başkanını Yargıtay, Danıştay ve Sayıştay Başkan ya da Başkan vekilleri arasından hükümet seçiyor, 4 üyeyi ilgili Bakanlık seçtiği gibi, öğretim üyesi olan bir üyeyi de hükümet seçiyor. Dört üye de memur temsilcilerinden. Demek ki, hükümet hem davacı hem de kadı durumunda. Adil çözüm beklenemeyeceği ortada.
Grev konusuna gelince; Anayasa’nın 3. bölümündeki sosyal ve ekonomik haklardan sayılan “sendikal faaliyet” grev ve toplu sözleşme haklarını kapsar. Grev ve toplusözleşme, sendikal hakların “olmazsa olmaz”ıdır. Buna “sendikal hakların bütünselliği” ilkesi diyoruz. Uluslararası Çalışma Örgütü’nün denetim organı, “Sendika Özgürlüğü Komitesi” yarım asrı aşkın bir süredir verdiği kararlarda, grev ve toplu sözleşme haklarını sendika haklarının temel unsurlarından saymış ve sendikaların, üyelerini sosyo-ekonomik çıkarlarını savunmak, işlevini göz önünde bulundurarak, grev ve toplu sözleşme haklarını, sendikal hakların “onsuz olmaz” araçları olarak kabul etmiştir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de son zamanlarda verdiği kararlarda, sendikal özgürlükleri, gerektiğinde grev ve toplu sözleşme haklarını da kapsayacak şekilde, geniş yoruma tabi tutmuştur.
Bizde pek çok ilkenin sulandırıldığı gibi, “sendikal hakların bütünselliği” ilkesi, memurlar için delinmiş, son Anayasa değişikliğine paralel olarak çıkarılan yasa ile memurlara grev yasağı getirilmiştir. Tıpkı “yargının bağımsızlığı” ilkesinin, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun başına Adalet Bakanı’nın oturtularak, budanması gibi.
Memurlara grev yasağının sürdürülmesi durumunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kapısı çalındığında, hak ihlalleri şampiyonluğumuz taçlanmış olacaktır, tebrikler Sayın Başbakan!