Bu soruya geçmeden dünya genelindeki ana trendi düşünürken aklıma takılan ve özellikle sistemin genelini sorgularken cevap bulmamız gereken bir başka soruyu da gündeme getirerek iç içe geçmiş bir yapı içinde 'geneli' sorgulamak istiyorum.
Peki diğer soru ne? Hemen arz edeyim; dünya zorla globalleştirilirken, bütünleştirilirken, küresel güçler Türkiye'yi neden bölmek istiyor? Yoksa öyle bir istek yok, sadece bizim paranoyamız mı? Öyle ise, Türkiye'de bazı isimler ve sivil topum kuruluşları 'yerel birimleri' daha güçlü bir Türkiye kavramını devamlı ortaya atıyorlar? Sevgili dostlar, sondan başlayarak başa doğru gidelim. Bazı köşe yazarlarımıza bakarsanız '8 bölgeye ayrılmış' Türkiye'yi tartışmak müthiş bir iş. Hatta kimsenin cesaret edemeyeceği bir tartışma. Ne diyelim; bu cesareti olanları tebrik edelim ve 'zorla bütünleştirilen bir dünya düzeninde, Türkiye'nin neden küçük parçalara bölünmek istendiğini' ekonomik gerekçeler ile açıklamaya geçelim... Tez: 11 Eylül saldırısı sonrası ortaya çıkan 'ABD ve karşısında Ortadoğu kaynaklı' terörün olduğu 'kutuplaşma' kayıyor ve yerini 'Rusya-Hindistan- Çin-İran' karşısında 'ABD-AB ve stratejik ortaklarının' olduğu yapı alıyor. Tez sonrası soralım; 'kayan varolan kutuplaşma', 1929 krizinden sonrasını dikkate alırsak nasıl şekillenmişti? Dönemsel olarak ayıralım ve analiz edelim; 1- 1929-1932 arasında yaşanan 'ekonomik çöküş' ve 1932-1945 oluşan 'çift kutuplu' dünya düzeni : Bu zaman diliminde dünya düzeninin en önemli dört kurumu ortaya çıktı; IMF, NATO, BM ve Dünya Bankası. Bu oluşum kime yaradı ve nasıl şekillendi derseniz, size 1929-1932 arasında 400'den 40 seviyesine kadar düşen 1932-1945 döneminde toparlanan ve düşmeye başladığı noktaya 1945 sonrası gelebilen DOW endeksinin grafiğini gösterebilirim. Dikkat ederseniz 'dünya düzeni kuruluyor' ve yapı 'çöktüğü noktaya' dönüyor'. 2- 1945-1980 sonrası dönem. Bu zaman diliminde 'dünya çift kutuplu' bir yapı içinde tez-antitez arasında kaldı ve bütün dinamikler 'bu vadide' şekillendi 3- 1980'ler sonrası dönem. Duvarın yıkılması ile ortaya çıkan yapıda Dünya 'tek kutuplu' kaldı ve ABD tek süper güç algılaması ile ABD ekonomik anlamda ciddi anlamda genleşti. Örnek olarak DOW endeksinin aşağıdaki grafiği dikkate alınabilir. 4- 11 Eylül saldırısı ile 'yeniden çift kutuplu sisteme' geçilmesi ve 'ABD karşısında Ortadoğu kaynaklı terörün tanımlandığı' dönem. Bu yapı içinde artan petrol fiyatları ve ortaya çıkan fazla para gelişmekte olan piyasaları genleştirdi. Türkiye'de 2006 mart başına kadar bu trend içinde gelişti. 5- Putin'in açıklaması ve 'çift kutuplu' sistemde yeni bir tanımın oluşumunun ilk adımları. ABD-AB-Strateji ortakları ve karşısından Rusya-Hindistan-Çin-İran. Sonuç 1: Yukarıda aktardığım kutuplaşma ortaya çıktığında; oluşacak petrol arz dengesinde ve askeri stratejilerde Türkiye kilit ülke. Tam olarak iki kutup arasında yerleşik ve petrol-doğalgaz arz kanalları için 'en önemli' geçiş yolu. Bu noktada soralım; 'geçiş yolları' üzerinde yerleşik bir ülkenin 'üniter, laik,demokratik' bir yapı olması ve çok güçlü bir orduya sahip olması sizce bu bölgede menfaatleri olanlar için 'istenen' bir durum mu? Değil. İstenen 'parçalanmış, güçlü ordusu olmayan, küçük kukla devletçiklere bölünmüş' bir Türkiye... Sonuç 2: Yukarıda anlattığım yapı oluşmaya devam eder ve Bush sonrası iktidar da 'askeri-endüstriyel' destekli olursa, girişte sorduğumuz soruya şu yanıtı verebiliriz; varolan zorlama içinde özellikle 2008 öncesi İran ile ciddi bir çatışma olursa; altın için 730 dolar, Brent petrol için 78 dolar üstünü sorgulamak hayal değil... Yiğit Bulut
Peki diğer soru ne? Hemen arz edeyim; dünya zorla globalleştirilirken, bütünleştirilirken, küresel güçler Türkiye'yi neden bölmek istiyor? Yoksa öyle bir istek yok, sadece bizim paranoyamız mı? Öyle ise, Türkiye'de bazı isimler ve sivil topum kuruluşları 'yerel birimleri' daha güçlü bir Türkiye kavramını devamlı ortaya atıyorlar? Sevgili dostlar, sondan başlayarak başa doğru gidelim. Bazı köşe yazarlarımıza bakarsanız '8 bölgeye ayrılmış' Türkiye'yi tartışmak müthiş bir iş. Hatta kimsenin cesaret edemeyeceği bir tartışma. Ne diyelim; bu cesareti olanları tebrik edelim ve 'zorla bütünleştirilen bir dünya düzeninde, Türkiye'nin neden küçük parçalara bölünmek istendiğini' ekonomik gerekçeler ile açıklamaya geçelim... Tez: 11 Eylül saldırısı sonrası ortaya çıkan 'ABD ve karşısında Ortadoğu kaynaklı' terörün olduğu 'kutuplaşma' kayıyor ve yerini 'Rusya-Hindistan- Çin-İran' karşısında 'ABD-AB ve stratejik ortaklarının' olduğu yapı alıyor. Tez sonrası soralım; 'kayan varolan kutuplaşma', 1929 krizinden sonrasını dikkate alırsak nasıl şekillenmişti? Dönemsel olarak ayıralım ve analiz edelim; 1- 1929-1932 arasında yaşanan 'ekonomik çöküş' ve 1932-1945 oluşan 'çift kutuplu' dünya düzeni : Bu zaman diliminde dünya düzeninin en önemli dört kurumu ortaya çıktı; IMF, NATO, BM ve Dünya Bankası. Bu oluşum kime yaradı ve nasıl şekillendi derseniz, size 1929-1932 arasında 400'den 40 seviyesine kadar düşen 1932-1945 döneminde toparlanan ve düşmeye başladığı noktaya 1945 sonrası gelebilen DOW endeksinin grafiğini gösterebilirim. Dikkat ederseniz 'dünya düzeni kuruluyor' ve yapı 'çöktüğü noktaya' dönüyor'. 2- 1945-1980 sonrası dönem. Bu zaman diliminde 'dünya çift kutuplu' bir yapı içinde tez-antitez arasında kaldı ve bütün dinamikler 'bu vadide' şekillendi 3- 1980'ler sonrası dönem. Duvarın yıkılması ile ortaya çıkan yapıda Dünya 'tek kutuplu' kaldı ve ABD tek süper güç algılaması ile ABD ekonomik anlamda ciddi anlamda genleşti. Örnek olarak DOW endeksinin aşağıdaki grafiği dikkate alınabilir. 4- 11 Eylül saldırısı ile 'yeniden çift kutuplu sisteme' geçilmesi ve 'ABD karşısında Ortadoğu kaynaklı terörün tanımlandığı' dönem. Bu yapı içinde artan petrol fiyatları ve ortaya çıkan fazla para gelişmekte olan piyasaları genleştirdi. Türkiye'de 2006 mart başına kadar bu trend içinde gelişti. 5- Putin'in açıklaması ve 'çift kutuplu' sistemde yeni bir tanımın oluşumunun ilk adımları. ABD-AB-Strateji ortakları ve karşısından Rusya-Hindistan-Çin-İran. Sonuç 1: Yukarıda aktardığım kutuplaşma ortaya çıktığında; oluşacak petrol arz dengesinde ve askeri stratejilerde Türkiye kilit ülke. Tam olarak iki kutup arasında yerleşik ve petrol-doğalgaz arz kanalları için 'en önemli' geçiş yolu. Bu noktada soralım; 'geçiş yolları' üzerinde yerleşik bir ülkenin 'üniter, laik,demokratik' bir yapı olması ve çok güçlü bir orduya sahip olması sizce bu bölgede menfaatleri olanlar için 'istenen' bir durum mu? Değil. İstenen 'parçalanmış, güçlü ordusu olmayan, küçük kukla devletçiklere bölünmüş' bir Türkiye... Sonuç 2: Yukarıda anlattığım yapı oluşmaya devam eder ve Bush sonrası iktidar da 'askeri-endüstriyel' destekli olursa, girişte sorduğumuz soruya şu yanıtı verebiliriz; varolan zorlama içinde özellikle 2008 öncesi İran ile ciddi bir çatışma olursa; altın için 730 dolar, Brent petrol için 78 dolar üstünü sorgulamak hayal değil... Yiğit Bulut
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.