Pis havuzdan büyük denize

"Erdoğan'ın da ötesinde Washington'da genel olarak Türklerden hoşlanmama durumu da var. Türk ordusu çok zor, selam çakıp IŞİD'le savaşmaya gitmiyorlar, aylar süren müzakereler oluyor. Başka ülkeler ise 4 uçak gönderip IŞİD'le savaşıyorum diyor. Aslında hiçbir şey yapmıyorlar ama olumlu puan alıyorlar. Yani demem o ki Washington'da genel olarak hükümetinize karşı bir güvensizlik var ve sevilmiyorlar."
Bu cümlelerin sahibi ABD'nin en kıdemli diplomatları arasında sayılan James Jeffrey. 2008-2010 arasında ABD'nin Ankara Büyükelçisi olarak görev yaptı. 2012'de emekli olduğunda, ülkesinin, Bağdat Büyükelçisiydi.
Ayrıca Kerry'nin NATO açıklamasını ve James Clipper'ın açıklamalarının nasıl bir kafayla söylendiğini anlayamadığını ve aptalca bulduğunu belirtmiş Jeffrey. Onların açıklamaları malumunuz adeta itiraf dilekçesiydi. Bununla beraber Graham Fuller konusunda 'bu adam önemli biri değil' diye hedef şaşırtması da yapmaya çalışıyor.
Jeffrey'in bu ve yaptığı açıklamadaki diğer satır aralarını okuyunca "adam daha ne desin!?" diye bir sordum kendi kendime. Açık açık demiş işte 'biz sizi emirlerimize harfiyen uymadığınız sürece sevmiyoruz' diye.
Yapılması gereken çok açık: Tüm bunlara rest çekip, Rusya ile masaya oturmak.
Bugün tüm oyunlarını Ortadoğu'ya kuran ABD, Türkiye olmadan dımdızlak ortada kalır. Emin olun şuan bizden memnun olmayan Washington ahalisi, rotamızı Doğu'ya çevirir çevirmez kapımızda biter.
O zaman geldiğinde yapılması gereken ise 'Hadi oradan!' deyip, emin adımlarla yola devam etmek olacaktır.
'Hmm? emin adımlar diyorsun ama, ya ekonomimiz çökerse, o zaman ne yapacağız?' diye düşünmeyin, sormayın. Çünkü 'o zaman' hiç gelmeyecek. Türkiye kıyamet gününe kadar refah içinde yaşayacak. Güçlendikçe güçlenecek. Bir bakacağız dünyanın en güçlü ekonomisi, ordusu, nüfusu bizde, adeta uçuyoruz.
Tabi bunun bazı şartları var. Mesela çektiğimiz restten sonra uygulanacak Batı ambargosuna karşı dik durmamız için güçlü müttefiklere ihtiyacımız var. Ayrıca bu müttefiklerin ve bizim aynı teoride birleşip, uygulamamız gerek ki güçlenelim.
Normal şartlarda bu çok uzun bir süreç olurdu çünkü iki ülkenin -ki burada ikiden fazla ülkeden bahsedebiliriz (BRICS-T)- ortak bir ekonomi teorisinde birleşmesi çok sancılı bir süreçtir. Fakat bizim bir avantajımız var ki o da şu: İşin kritik yeri olan 'teori' kısmı zaten hallolmuş durumda. Hatta başta Rusya olmak üzere birçok müttefikimiz uygulamaya geçmiş bile.
'Daha ne olsun?' diyor insan. 'Biz niye duruyoruz?' diyor.
Atacağımız bir adım, sonrası zaten gelecek.
Bu arada işin tez yani teori kısmına kafası takılanlar için. 'Yahu sistem/havuz kapitalizm. ABD de bu havuzun en büyük balığı, nasıl olacak bu iş?' diye hala(!) düşünenler varsa diye söylüyorum:
Biz o havuzdan çıktık!
Bir ilim adamı geldi ve dünyayı o kirli havuzdan çıkardı. Çıkarmakla kalmadı, önümüze kocaman bir derya serdi. Türkiye olarak yapacağımız tek şey o küçük ve pis havuzdan çıkıp büyük ve tertemiz denize girmek.
Bu denizin/tezin sırlarını bilen ve Türkiye'yi zirveye taşıyacak adres de zaten belli: Denizin kaşifi yani tezin sahibi Prof. Dr. Haydar Baş.
İnat etmenin âlemi yok sayın 'siyaset'! Çözüm içimizden çıktı, görün artık.