Devletler aldıkları kararlar kadar, attıkları adımlarla da değerlendirilirler.
Bir devlet uluslararası ortamda kendi politikasını diğer devletler karşısında uygulamaya koyduğunda bu politikanın kendisine nasıl bir imkan tanıyacağını ve ileriye yönelik neler getireceğini iyi hesap etmek durumunda.
Bölgesel veya uluslararası işbirliğine giderken veyahutta mevcut ittifaktan çıkarken giriş çıkışların kendinden neler götürüp kendine neler kazandıracağının iyi hesap edilmesi gerekiyor.
Türkiye'nin NATO ile ikili ilişkilerinde ve Avrupa Birliği ile çok taraflı münasebetlerinde bugün alınan kararlar kadar geçmişte alınan kararlar da masaya yatırılmalı.
Türkiye Gümrük Birliği'ne girmekle iyi mi etti kötü mü?
Kore Savaşı'na dönemin hükümetinin asker göndermesi iyi bir adım mıydı kötü bir adım mı, buna değer miydi değmez miydi?
Avrupa Birliği'ne girmenin fırsatını daha önce kullansa mıydık ?
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin daimi üyeliği için bastırmalı mıyız, Konsey'in geçici üyeliği için 2008'e talip mi olmalıyız?...
Gibi sorular ve sorgulamalar sorgulamalar bugün için de canlılığını ve tartışma boyutunu korumakta.
Tüm bunlar yaşanırken/yaşanmışken Türkiye'nin sahip olduğu imkanlar paralelinde hareket etmesi kaçınılmaz.
Devletler yaptıkları kadar yapacakları ile de sorgulanırlar."Keşke"lerle kendini sorgulamaktan kurtulamayan devletler radikal kararlar alamazlar.
Her devletin geçmişinde aldığı hatalı kararlar vardır. Aslolan bu hatalardan dersler alabilmek ve bunu birer tecrübe olarak avantaja dönüştürmek.
Dış politika uygulanırken geçmişteki hatalar gelecekteki pozitif kararlara köprü teşkil edebilmekte.
Amerika'ylae, İsrail'le, Avrupa Birliği'yle, NATO'yla ,Almanlar ve Fransızlarla ya da Ruslarla zaman zaman sorunlar yaşamışızdır.
Nasıl ki bir ailenin bireyi aynı ortamda yaşadığı diğer bireylerle en basit konularda bile bazen sorunlar yaşıyor ve o ailenin komşularıyla ilişkilerinde de dönem dönem anlaşmazlıklar çıkıyor ise dış politikanın en önemli aktörü olan devletler de kendi iç ve dış politika uygulamalarında diğer devletlerle anlaşmazlıklar yaşayabilmekteler.
Devletler yönetimdeki şahısların kendi subjektif değerlendirmeleriyle değil, ülke menfaatlerinin objektif sorumluluğuyla yönetilirler.
Amerika'ya husumetle, Avrupa Birliği'ne kuşkuyla, Araplara önyargıyla, İsrail'e nefretle, Iraklı Kürt politikacılara korkuyla yaklaşmak Türkiye'ye ayakbağı olacaktır.
Önemli olan ülke menfaatlerinin gözetip kollanması ve bunu temin ederken elini çok boyutlu güçlendirebilmek.
Türkiye Ortadoğu'da kendi kararlarını uygulamaya geçirirken ulusal menfaatlerine göre hareket etmek ve elastik kararlar sergilemek durumanda.
Türkmenlerle dost, Kürtlerle düşman; Sünnilerle dost Şiilerle düşman kalarak değil her ülkedeki değişik etnik köken ve mezhepten insanlarla diyalog halinde olabilmek, kendi politikalarını onlar üzerinden hayata geçirebilmektir önemli olan.
Türkiye Sünni kesimlere ve Türkmen uyruklulara sempati beslerken diğer unsurları dışlamayacak iç ve dış politikaya sahip olmalı.
Bir devlet uluslararası ortamda kendi politikasını diğer devletler karşısında uygulamaya koyduğunda bu politikanın kendisine nasıl bir imkan tanıyacağını ve ileriye yönelik neler getireceğini iyi hesap etmek durumunda.
Bölgesel veya uluslararası işbirliğine giderken veyahutta mevcut ittifaktan çıkarken giriş çıkışların kendinden neler götürüp kendine neler kazandıracağının iyi hesap edilmesi gerekiyor.
Türkiye'nin NATO ile ikili ilişkilerinde ve Avrupa Birliği ile çok taraflı münasebetlerinde bugün alınan kararlar kadar geçmişte alınan kararlar da masaya yatırılmalı.
Türkiye Gümrük Birliği'ne girmekle iyi mi etti kötü mü?
Kore Savaşı'na dönemin hükümetinin asker göndermesi iyi bir adım mıydı kötü bir adım mı, buna değer miydi değmez miydi?
Avrupa Birliği'ne girmenin fırsatını daha önce kullansa mıydık ?
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin daimi üyeliği için bastırmalı mıyız, Konsey'in geçici üyeliği için 2008'e talip mi olmalıyız?...
Gibi sorular ve sorgulamalar sorgulamalar bugün için de canlılığını ve tartışma boyutunu korumakta.
Tüm bunlar yaşanırken/yaşanmışken Türkiye'nin sahip olduğu imkanlar paralelinde hareket etmesi kaçınılmaz.
Devletler yaptıkları kadar yapacakları ile de sorgulanırlar."Keşke"lerle kendini sorgulamaktan kurtulamayan devletler radikal kararlar alamazlar.
Her devletin geçmişinde aldığı hatalı kararlar vardır. Aslolan bu hatalardan dersler alabilmek ve bunu birer tecrübe olarak avantaja dönüştürmek.
Dış politika uygulanırken geçmişteki hatalar gelecekteki pozitif kararlara köprü teşkil edebilmekte.
Amerika'ylae, İsrail'le, Avrupa Birliği'yle, NATO'yla ,Almanlar ve Fransızlarla ya da Ruslarla zaman zaman sorunlar yaşamışızdır.
Nasıl ki bir ailenin bireyi aynı ortamda yaşadığı diğer bireylerle en basit konularda bile bazen sorunlar yaşıyor ve o ailenin komşularıyla ilişkilerinde de dönem dönem anlaşmazlıklar çıkıyor ise dış politikanın en önemli aktörü olan devletler de kendi iç ve dış politika uygulamalarında diğer devletlerle anlaşmazlıklar yaşayabilmekteler.
Devletler yönetimdeki şahısların kendi subjektif değerlendirmeleriyle değil, ülke menfaatlerinin objektif sorumluluğuyla yönetilirler.
Amerika'ya husumetle, Avrupa Birliği'ne kuşkuyla, Araplara önyargıyla, İsrail'e nefretle, Iraklı Kürt politikacılara korkuyla yaklaşmak Türkiye'ye ayakbağı olacaktır.
Önemli olan ülke menfaatlerinin gözetip kollanması ve bunu temin ederken elini çok boyutlu güçlendirebilmek.
Türkiye Ortadoğu'da kendi kararlarını uygulamaya geçirirken ulusal menfaatlerine göre hareket etmek ve elastik kararlar sergilemek durumanda.
Türkmenlerle dost, Kürtlerle düşman; Sünnilerle dost Şiilerle düşman kalarak değil her ülkedeki değişik etnik köken ve mezhepten insanlarla diyalog halinde olabilmek, kendi politikalarını onlar üzerinden hayata geçirebilmektir önemli olan.
Türkiye Sünni kesimlere ve Türkmen uyruklulara sempati beslerken diğer unsurları dışlamayacak iç ve dış politikaya sahip olmalı.
Cevat Kışlalı / diğer yazıları
- Suikastın geri planı / 09.05.2006
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005