İslam toplumunda hilafet konusundan ve emanetin ehil insanlardan gasp edilmesinden dolayı Müslümanlar çok ağır bedeller ödemişler ve bugün bile ödemektedirler. İnsanlık için ilahi irade tarafından rahmet, sulh, sefa, bereket, hidayet olarak tanımlanan hilafet, bütün olumsuzlukları bünyesinde barındıran "saltanat" rejimine dönüştürülmüştür. Hz. Peygamber (s.a.a.) ve İmam Ali dönemlerinde, uygulanan İslam kanunlarıyla İslam devleti yücelmiş, Müslümanlar ilahi adaleti görmüşlerdir. Hz. Peygamberin (s.a.a.) Medine döneminde O hazretin bire bir iş başında olmasından, engin ahlak ve örnek yönetim biçiminden dolayı İslam dini süratle çevreye yayılmış, ümmetini mutlu, ülkesini mamur eylemiş ve O hazretin kendisi insanlığa güzel bir örneklik ve önderlik oluşturmuştur.
Ancak hilafetin saltanata dönüşmesinden sonra, ümmet ile devlet arasındaki bağ giderek zayıflamış, adalet ilkesi yöneticilere yabancılaşmış ve adalet toplumdan çıkartılmıştır, yok sayılmıştır. Bu durumun neticesinde adalet ve insanlar birbirine yabancılaşmış, hatta birbirlerine düşman bile olmuşlardır.
İslam tarihinin bu dönemlerinde, âlimler de iki kısma ayrılmıştır: İyi âlimler, kötü âlimler, manaya bağlı olan alimler, maddeye bağlı olan alimler, halkın, mustazafların içinde olan alimler, idare ve güç odaklarının safında olan alimler.
Emevi ve Abbasi hanedanları krallarının İslam dinine ve toplumuna vermiş olduğu zararlardan dolayı ve bu zararlar günümüze kadar süregeldiği için, gerçek âlimler ve dindar halklar genellikle, zalim idarecilerle düşüp kalkan âlimleri kınamışlardır. "Âlim" ve "siyasetçi" "yönetici" kelimeleri yan yana geldiğinde, işte böyle bir olumsuz mana kendiliğinden zihne damlar olmuştur. Bunun sebebi Allah ve Hz. Peygamberin (s.a.a.) zalim idarecilere karşı âlimleri yoğun bir şekilde uyarmış olmasıdır. İşte bu sebeplerden dolayı Ehl-i Beyt imamları ve onların seçkin yollarının müçtehitleri, salih ve Rabbani âlimler daima ulemayı ümera kapısından sakındırmışlar, bu konuya dair çok sözler söylemiş, nasihatler yapmışlardır.
Onlardan biri şeyh Behai'dir. Zira şeyh Behai kadı tarafından kendisine gönderilen ekmeyi yememiş ve Dicle Nehirine atmıştır. Daha sonra bir balık o ekmeği yediği için o günden sonra şeyh Behai o nehrin balıklarından bir daha asla yememiştir.
Ehl-i Beyt imamları, Ehl-i Beyt ekolünün yetiştirdiği müçtehitler, salih Rabbani âlimler "ahiret âlimlerinin vasıfları" hakkında açıklama yaparlarken konu hakkında şunları söylemişlerdir: "Onlar zalim padişahlardan, amir ve yöneticilerden uzaklaşanlardır. Hatta onlar yaklaşsalar bile Rabbani âlimler, onlardan uzaklaşırlar."
Zalim sultan, amir ve yöneticilerle buluşan âlimler onların gönüllerini hoş etmek ve rızalarını kazanmak külfetine katlanmak zorundadırlar, zamanla şer'i kavramları kendilerine mizan olmaktan çıkarırlar.
Onlarla düşüp kalkan Allah-u Teâlâ'nın kendisine verdiği nimeti küçümseyerek onların süs ve ziynetlerine meyleder veya zulümlerini reddetmeyip sükûtu kabul ederek ikiyüzlü ve onlardan biri olur. Kısacası zalim yöneticilerle düşüp kalkmak, âlim için fenalık kapısının açılması demektir. Âlim ömrünü devamlı olarak halka ilim yayma, ibadetleri öğretme, irşat ve terbiye ile eğitme ve halkı doğru cihetlendirmeye vakfetmelidir.
Selam ve dua ile…
Ancak hilafetin saltanata dönüşmesinden sonra, ümmet ile devlet arasındaki bağ giderek zayıflamış, adalet ilkesi yöneticilere yabancılaşmış ve adalet toplumdan çıkartılmıştır, yok sayılmıştır. Bu durumun neticesinde adalet ve insanlar birbirine yabancılaşmış, hatta birbirlerine düşman bile olmuşlardır.
İslam tarihinin bu dönemlerinde, âlimler de iki kısma ayrılmıştır: İyi âlimler, kötü âlimler, manaya bağlı olan alimler, maddeye bağlı olan alimler, halkın, mustazafların içinde olan alimler, idare ve güç odaklarının safında olan alimler.
Emevi ve Abbasi hanedanları krallarının İslam dinine ve toplumuna vermiş olduğu zararlardan dolayı ve bu zararlar günümüze kadar süregeldiği için, gerçek âlimler ve dindar halklar genellikle, zalim idarecilerle düşüp kalkan âlimleri kınamışlardır. "Âlim" ve "siyasetçi" "yönetici" kelimeleri yan yana geldiğinde, işte böyle bir olumsuz mana kendiliğinden zihne damlar olmuştur. Bunun sebebi Allah ve Hz. Peygamberin (s.a.a.) zalim idarecilere karşı âlimleri yoğun bir şekilde uyarmış olmasıdır. İşte bu sebeplerden dolayı Ehl-i Beyt imamları ve onların seçkin yollarının müçtehitleri, salih ve Rabbani âlimler daima ulemayı ümera kapısından sakındırmışlar, bu konuya dair çok sözler söylemiş, nasihatler yapmışlardır.
Onlardan biri şeyh Behai'dir. Zira şeyh Behai kadı tarafından kendisine gönderilen ekmeyi yememiş ve Dicle Nehirine atmıştır. Daha sonra bir balık o ekmeği yediği için o günden sonra şeyh Behai o nehrin balıklarından bir daha asla yememiştir.
Ehl-i Beyt imamları, Ehl-i Beyt ekolünün yetiştirdiği müçtehitler, salih Rabbani âlimler "ahiret âlimlerinin vasıfları" hakkında açıklama yaparlarken konu hakkında şunları söylemişlerdir: "Onlar zalim padişahlardan, amir ve yöneticilerden uzaklaşanlardır. Hatta onlar yaklaşsalar bile Rabbani âlimler, onlardan uzaklaşırlar."
Zalim sultan, amir ve yöneticilerle buluşan âlimler onların gönüllerini hoş etmek ve rızalarını kazanmak külfetine katlanmak zorundadırlar, zamanla şer'i kavramları kendilerine mizan olmaktan çıkarırlar.
Onlarla düşüp kalkan Allah-u Teâlâ'nın kendisine verdiği nimeti küçümseyerek onların süs ve ziynetlerine meyleder veya zulümlerini reddetmeyip sükûtu kabul ederek ikiyüzlü ve onlardan biri olur. Kısacası zalim yöneticilerle düşüp kalkmak, âlim için fenalık kapısının açılması demektir. Âlim ömrünü devamlı olarak halka ilim yayma, ibadetleri öğretme, irşat ve terbiye ile eğitme ve halkı doğru cihetlendirmeye vakfetmelidir.
Selam ve dua ile…
Mehdi Aksu / diğer yazıları
- Eleştiri nedir ve nasıl olmalıdır? / 03.12.2012
- Maruf’a davet terk edilince değerler yozlaşır / 02.12.2012
- Hayırlı ümmetin önemli özelliği / 28.11.2012
- Marufa davet etmenin yöntemleri / 27.11.2012
- Marufa emretme ve münkerden nehyetme / 25.11.2012
- Bu mudur Ehl-i Beyt sevgisi / 22.11.2012
- İmam Hüseyin ve sünnet kavramı / 21.11.2012
- Muharrem aylarında genelde konuşulmayanlar / 20.11.2012
- İmam Hüseyin’i anlayabildik mi? / 19.11.2012
- Sönmeyen ebedi aşkın Hüseyin / 17.11.2012
- Maruf’a davet terk edilince değerler yozlaşır / 02.12.2012
- Hayırlı ümmetin önemli özelliği / 28.11.2012
- Marufa davet etmenin yöntemleri / 27.11.2012
- Marufa emretme ve münkerden nehyetme / 25.11.2012
- Bu mudur Ehl-i Beyt sevgisi / 22.11.2012
- İmam Hüseyin ve sünnet kavramı / 21.11.2012
- Muharrem aylarında genelde konuşulmayanlar / 20.11.2012
- İmam Hüseyin’i anlayabildik mi? / 19.11.2012
- Sönmeyen ebedi aşkın Hüseyin / 17.11.2012