Prof. Dr. Haydar Baş'ın kaleminden Hz. Mevlana
Ruh, insanın özü, varlığının varlığıdır. Bu sebepten olacak ki, onun aslını idrak, imkânsız denecek nisbette zordur. Nitekim Peygamber Efendimize (sav) "Ruh nedir?" diye sorarlar. Bu sorunun cevabını vermek üzere Allah, sevgili Peygamberine Cebrail'i gönderir ve "(Muhammedim) sana ruhtan sual ediyorlar. De ki: Ruh, Rabbimin bir emridir." buyurur. Bazı müfessirler buradaki 'emr' kelimesini 'gölge' olarak tefsir ediyor. Yani ruh, Cenab-ı Hakk'ın gölgesidir. Yukarıda da izah ettiğimiz gibi bu muazzez ve mükerrem varlığı tanımak, kulluk şuurunu idrak derecesinde zor bir olaydır.
Meselâ: Altmış yaşındaki bir insandan ruhtan bahsetmesini isteseler, altmış yıllık dostundan, başka bir ifade ile varlık cevherinden yarım saat bile bahsedemez. Halbuki aslolan, insanın kendini bilmesidir. O halde insanın kendi kendini okuması şarttır. Kendinin âlimi olması zarurîdir. Kendini bilen kişiye ârif denir. Cehalet ise insanın varlığından gafil olması, kendini bilmemesidir. Yunus'un dediği gibi; "İlim, ilim bilmektir; ilim kendin bilmektir. / Sen kendini bilmezsin, ya nice okumaktır?"
Cenab-ı Hak, madde kalıbımızdan evvel ruhlarımızı yarattı ve onlara sordu; "Ben, sizin Rabbınız değil miyim?" Ruhlar; "Sen bizim Rabbimizsin!" dediler. Bütün insanlar, bu sebeple, bilerek veya bilmeyerek Rabb'ını arıyor. Beşeriyet bu arayışta yanılmasın, doğruyu bulsun diye de Cenab-ı Hak insanlığa peygamberleri ve onların yolunu takip eden insan-ı kâmilleri göndermiştir. O halde denilebilir ki, peygamberleri ve de kâmilleri takip edenler Hakk'ı ve huzuru bulanlardır. Aksine hareket edenler ise arayışına devam etmekle de kalmayıp, huzuru bulamamanın yorgunluğu ile bitap düşerler.
Esasen insanın, İslâm'dan başka yollarda huzuru bulması mümkün değildir. Cenab-ı Hak buna işaretle Kur'ân-ı Kerim'inde; "Allah indinde din İslâm'dır." buyurmaktadır. Bundan çıkan mânâ, "insan ruhu Allah'a ancak İslâm yoluyla vuslat eder." Fahr-i Kâinat Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde: "Her insanın kalbinden Allah'a bir yol gider." buyuruyor. Kâfir ve münafık, günah ve hatâları ile bu yolu tıkar. Halbuki huzur, insanın, Yaradan'ın yolunda olması hadisesidir. Yani kalp yoluyla insanın Allah'a vuslatıdır.
Ruh, insanın özü, varlığının varlığıdır. Bu sebepten olacak ki, onun aslını idrak, imkânsız denecek nisbette zordur. Nitekim Peygamber Efendimize (sav) "Ruh nedir?" diye sorarlar. Bu sorunun cevabını vermek üzere Allah, sevgili Peygamberine Cebrail'i gönderir ve "(Muhammedim) sana ruhtan sual ediyorlar. De ki: Ruh, Rabbimin bir emridir." buyurur. Bazı müfessirler buradaki 'emr' kelimesini 'gölge' olarak tefsir ediyor. Yani ruh, Cenab-ı Hakk'ın gölgesidir. Yukarıda da izah ettiğimiz gibi bu muazzez ve mükerrem varlığı tanımak, kulluk şuurunu idrak derecesinde zor bir olaydır.
Meselâ: Altmış yaşındaki bir insandan ruhtan bahsetmesini isteseler, altmış yıllık dostundan, başka bir ifade ile varlık cevherinden yarım saat bile bahsedemez. Halbuki aslolan, insanın kendini bilmesidir. O halde insanın kendi kendini okuması şarttır. Kendinin âlimi olması zarurîdir. Kendini bilen kişiye ârif denir. Cehalet ise insanın varlığından gafil olması, kendini bilmemesidir. Yunus'un dediği gibi; "İlim, ilim bilmektir; ilim kendin bilmektir. / Sen kendini bilmezsin, ya nice okumaktır?"
Cenab-ı Hak, madde kalıbımızdan evvel ruhlarımızı yarattı ve onlara sordu; "Ben, sizin Rabbınız değil miyim?" Ruhlar; "Sen bizim Rabbimizsin!" dediler. Bütün insanlar, bu sebeple, bilerek veya bilmeyerek Rabb'ını arıyor. Beşeriyet bu arayışta yanılmasın, doğruyu bulsun diye de Cenab-ı Hak insanlığa peygamberleri ve onların yolunu takip eden insan-ı kâmilleri göndermiştir. O halde denilebilir ki, peygamberleri ve de kâmilleri takip edenler Hakk'ı ve huzuru bulanlardır. Aksine hareket edenler ise arayışına devam etmekle de kalmayıp, huzuru bulamamanın yorgunluğu ile bitap düşerler.
Esasen insanın, İslâm'dan başka yollarda huzuru bulması mümkün değildir. Cenab-ı Hak buna işaretle Kur'ân-ı Kerim'inde; "Allah indinde din İslâm'dır." buyurmaktadır. Bundan çıkan mânâ, "insan ruhu Allah'a ancak İslâm yoluyla vuslat eder." Fahr-i Kâinat Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde: "Her insanın kalbinden Allah'a bir yol gider." buyuruyor. Kâfir ve münafık, günah ve hatâları ile bu yolu tıkar. Halbuki huzur, insanın, Yaradan'ın yolunda olması hadisesidir. Yani kalp yoluyla insanın Allah'a vuslatıdır.