Erken seçim süreci görünürde. Görünürde olmayan hukuka güven.
Hukuka güven yoksa, üstelik seçimlerin genel yönetim ve denetimi hukuka bırakılmışsa, yani tuz kokmuşsa ne olacak?
"Seçimler, yargı organlarının genel yönetim ve denetimi altında yapılır.
Seçimlerin başlamasından bitimine kadar seçimin düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemleri yapma ve yaptırma, seçim süresince ve seçimden sonra seçim konularıyla ilgili bütün yolsuzlukları, şikâyet ve itirazları inceleme ve kesin karara bağlama ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin seçim tutanaklarını ve Cumhurbaşkanlığı seçimi tutanaklarını kabul etme görevi yüksek Seçim Kurulunundur. Yüksek Seçim Kurulunun kararları aleyhine başka bir mercie başvurulamaz." (Anayasa, madde-79)
Yüksek Seçim Kurulu (YSK) üyeleri Yargıtay ve Danıştay üyeleri arasından seçilip gelmişlerdir. Kendi aralarında bir başkan ve başkanvekili seçerler.
YSK, Türkiye'de seçimlerin düzen içinde, dürüstlük ve eşitlik ilkelerine uygun biçimde yapılmasını güvence altına almak üzere görevlendirilen tek kurumdur. Görevi anayasaldır.
Seçimler demokrasiyi kurumsallaştırır. Hukuksuz demokrasi olmaz. Önümüzdeki seçimlerin bu amaca hizmet etmesi için hak ve hukuka uygun gerçekleşmesi gerekiyor. Anayasa bu işin denetim ve belirleme görevini YSK'ya vermiştir.
Ancak bir de uluslararası kurumlar ve standartlar vardır.
Seçimlerin Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı'nın (AGİT) bu konudaki ölçü ve ölçütlerine uygunluğu da önemlidir.
AGİT, üye ülkelerde insan hakları gibi seçimlerde adayların eşit koşullarda özgür ve hakça bir ortamda yapılıp yapılmadığını da denetleyip rapora bağlar. Sadece oy verme ve seçim sürecinde oy verme ve seçim sürecinde değil propaganda döneminde de adayları ve ortamı gözlemlemek üzere ülkelere "elçiler" gönderir.
1990'da ülkemizin de onayladığı Kopenhag Kriterlerine göre adayların eşit olanaklarla yarışması çok önem taşır.
AGİT 2011 genel seçimlerini de izledi ve tuttuğu raporda, "Türkiye'nin seçim sisteminde ilerleme olduğu görülmekle birlikte, başta ve özellikle medya özgürlüğü dahil ifade özgürlüğü alanında endişe verici bazı gelişmeler gözlenmektedir." deniliyor. Rapor ayrıca, hükûmetin medya grupları üzerindeki kontrolünün, yanlı haberciliğe ve sansüre yol açtığını belirtmektedir.
Bugün ise 2011'i aratır duruma gelinmiştir. Örneğin sansür düzenlemesi demokrasiye saplanmış bir hançerdir.
Oysa;
Cumhuriyetimizin niteliklerini belirten anayasamızın 2.maddesi Türkiye Cumhuriyeti'nin "…hukuk devleti" olduğunu hükme bağlamıştır.
Hukuk devletini hayata geçiren bağımsız ve tarafsız yargıdır.
Yüksek dereceli yargı mensuplarından oluşan YSK da anayasal görevini siyasetin gölgesinden uzak tarafsız biçimde yerine getirmelidir.
İlginçtir, şu sıralarda YSK üyeliği için seçim fırtınası sürmektedir. Neyse kendi seçimini atlatır da genel seçimler için görevini yerine getirme enerjisini toplar.
YSK'ya şunu hatırlatalım: Erdoğan erken seçim kararı alırsa, 3.kez cumhurbaşkanı adayı olamaz, aday olabilmesi için TBMM'nin üye tamsayısını 3/5 çoğunlukla karar alması gerekir. Bu da şimdilik mümkün görünmüyor.
Seçimin güvenliği için YSK'nın dik durması gerekli ve zorunlu koşuldur.
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023