Alman Hıristiyan Demokratları'nın Lideri ve Müstakbel Alman Başbakanı Merkel'in Türkiye'ye önerdiği imtiyazlı ortaklık Türk ve Alman basınında geniş yankı buldu.
Kimileri Merkel'in bu sözlerinin önem taşamadığını, Türkiye'ye bu tarz önerilerde bulunmanın onu küstüreceği, alternatif arayışlar içerisine sokacağını savundu; kimileri de, ilk başta söylenmesi gerekenlerin geç de olsa söylenmiş olmasının daha reel bir tavır ve arkasında durulması gereken bir öneri olduğu yönünde açıklamalarda bulundu.
Kıbrıs'ta çözüme endekslediğimiz 2004'teki üyelik takvimi beklentisinin yoğun şekilde sürdüğü ortamda Merkel'in yaptığı ziyaret ve sözleri ileride de karşımıza çıkarsa ne yapacağız?
Merkel'in iddia ettiği imtiyazlı bir ortaklık'ta Türkiye olarak zaten varız. 1996'da Ankara Anlaşması bağlamında Çiller Hükümeti'nce sokulduğumuz Gümrük Birliği'ndeki konumumuz nasıl açıklanabilir?
Türkiye'ye Gümrük Birliği yükümlülüğü verilirken kendimizi kazançlı zannettiğimiz bu ortaklıkta 8 yıldır mali kayıplar vermekteyiz.
Kendi mali yükümlülüğünü yapmaktan uzak politika izleyen Birlik'ten, tüm bu süreç ortada iken ne tür taviz beklersiniz?
Yapılması düşünülen mali yardımlar kah Yunan vetosuna takılıyor, kah gelişen endüstrilere engel olabileceği savlarıyla patron ülkelerin çengeline.
Merkel'in imtiyazlı ortaklık önerisinde mali yapıdan ziyade siyasal talepler ön planda tutuldu.
Avrupa kültürüyle Türk kültürünün doku uyuşmazlıkları ve dini yaklaşımlar ile mevcut sosyal yapının ayrık noktalarına vurgu yapıldı.
Ayrıntısına bu satırlarda girmediğimiz Merkel'in konuşmalarının özünü kan uyuşmazlığı oluşturuyordu.
Merkel'in Almanya'daki Türkler'in tepkisini düşünmeden yaptığı bu çıkışta güvendiği bazı kanallar var.
Alman Sosyal Demokratları'na gitmesi muhtemel Türk oylarından ziyade milliyetçi söylevi Merkel'e yeni bir rüzgar kazandıracak.
Müstakbel AB lideri ve Başbakan Merkel'in yerinde siz olsanız ne düşünürdünüz?
350 milyonluk AB'ye 70 milyonluk bir dev girecek.
Tehdit olarak algılanan 15 milyon kadar Müslüman'a Türkiye de dahil olunca kocaman bir islami kimlik ortaya çıkacak.
Hıristiyanlık referanslarının hakim olduğu ekonomik-siyasi birlik, dev bir kayanın altında kalmış olacak.
Sosyal sorunlarla boğuşan, işsizlik içinde yüzen ve nüfusu her geçen gün eriyen Birlik'in Türkiye karşısında eli zayıflamış olacak.
Nüfus itibari ile özellikle Avrupa Parlamentosu'nda Türkiye önemli bir oy oranına sahip olacak.
11 Eylül olaylarından sonra kendi içinde islam kimlikli kurum ve kuruluşlara karşı operasyon başlatan Avrupa başkentlerinin Türkiye'nin kimliğine nasıl yaklaştıklarını düşünüyorsunuz?
Merkel'in, 1963'ten beri 40 yıldan fazla AB için mücadele eden Türkiye'ye, onun hükümetine sunduğu imtiyazlı ortaklıkta hem bir samimiyet hem de bir küstahlık var.
Türkiye kendine yakışanı aramalı.
Kimileri Merkel'in bu sözlerinin önem taşamadığını, Türkiye'ye bu tarz önerilerde bulunmanın onu küstüreceği, alternatif arayışlar içerisine sokacağını savundu; kimileri de, ilk başta söylenmesi gerekenlerin geç de olsa söylenmiş olmasının daha reel bir tavır ve arkasında durulması gereken bir öneri olduğu yönünde açıklamalarda bulundu.
Kıbrıs'ta çözüme endekslediğimiz 2004'teki üyelik takvimi beklentisinin yoğun şekilde sürdüğü ortamda Merkel'in yaptığı ziyaret ve sözleri ileride de karşımıza çıkarsa ne yapacağız?
Merkel'in iddia ettiği imtiyazlı bir ortaklık'ta Türkiye olarak zaten varız. 1996'da Ankara Anlaşması bağlamında Çiller Hükümeti'nce sokulduğumuz Gümrük Birliği'ndeki konumumuz nasıl açıklanabilir?
Türkiye'ye Gümrük Birliği yükümlülüğü verilirken kendimizi kazançlı zannettiğimiz bu ortaklıkta 8 yıldır mali kayıplar vermekteyiz.
Kendi mali yükümlülüğünü yapmaktan uzak politika izleyen Birlik'ten, tüm bu süreç ortada iken ne tür taviz beklersiniz?
Yapılması düşünülen mali yardımlar kah Yunan vetosuna takılıyor, kah gelişen endüstrilere engel olabileceği savlarıyla patron ülkelerin çengeline.
Merkel'in imtiyazlı ortaklık önerisinde mali yapıdan ziyade siyasal talepler ön planda tutuldu.
Avrupa kültürüyle Türk kültürünün doku uyuşmazlıkları ve dini yaklaşımlar ile mevcut sosyal yapının ayrık noktalarına vurgu yapıldı.
Ayrıntısına bu satırlarda girmediğimiz Merkel'in konuşmalarının özünü kan uyuşmazlığı oluşturuyordu.
Merkel'in Almanya'daki Türkler'in tepkisini düşünmeden yaptığı bu çıkışta güvendiği bazı kanallar var.
Alman Sosyal Demokratları'na gitmesi muhtemel Türk oylarından ziyade milliyetçi söylevi Merkel'e yeni bir rüzgar kazandıracak.
Müstakbel AB lideri ve Başbakan Merkel'in yerinde siz olsanız ne düşünürdünüz?
350 milyonluk AB'ye 70 milyonluk bir dev girecek.
Tehdit olarak algılanan 15 milyon kadar Müslüman'a Türkiye de dahil olunca kocaman bir islami kimlik ortaya çıkacak.
Hıristiyanlık referanslarının hakim olduğu ekonomik-siyasi birlik, dev bir kayanın altında kalmış olacak.
Sosyal sorunlarla boğuşan, işsizlik içinde yüzen ve nüfusu her geçen gün eriyen Birlik'in Türkiye karşısında eli zayıflamış olacak.
Nüfus itibari ile özellikle Avrupa Parlamentosu'nda Türkiye önemli bir oy oranına sahip olacak.
11 Eylül olaylarından sonra kendi içinde islam kimlikli kurum ve kuruluşlara karşı operasyon başlatan Avrupa başkentlerinin Türkiye'nin kimliğine nasıl yaklaştıklarını düşünüyorsunuz?
Merkel'in, 1963'ten beri 40 yıldan fazla AB için mücadele eden Türkiye'ye, onun hükümetine sunduğu imtiyazlı ortaklıkta hem bir samimiyet hem de bir küstahlık var.
Türkiye kendine yakışanı aramalı.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Cevat Kışlalı / diğer yazıları
- Suikastın geri planı / 09.05.2006
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005