Gerçek sosyal bilimciler şunu bilir ve itiraf ederler. Sosyal bilimler inanç, ideoloji, ahlak, kültür ve medeniyetten kaynaklanırlar. Yani sosyal bilimler tarafsız değildir. Tabiat bilimlerinde tarafsız olabilen insan sosyal bilimlerde olamaz. Çünkü tabiat olayları insanın iradesi dışında cereyan etmektedir. Halbuki sosyal olaylar öyle olmuyor. Olayların meydana gelmesi tamamen insanın iradesine, hareket ve tavrına bağlıdır. Bir başka deyişle insanoğlu müdahale etmeden sosyal olaylar kendiliğinden oluşmazlar. Onun için tabiat bilimlerinde yansız ve tarafsız olabilen insan, sosyal bilimlerde aynı davranışı gösteremiyor. Göstermek istese de bunda muvaffak olamaz.
O halde sosyal bilimleri kimlerden, hangi kaynaktan alacağımızı çok iyi bilmeliyiz. "Sosyal bilimciyim" diyerek ortaya çıkan insanların inancını ve ideolojisini tanımak zorundayız. Aksi halde bal almak isterken, farkında olmadan zehir alırız. Nitekim bunun örnekleri tarihimizde bir hayli fazladır.
Bu girişi sözü ekonomi bilimine getirmek için yaptım. Çünkü ekonomi bilimi de bir sosyal bilimdir. Bundan dolayı diğer sosyal bilimler için geçerli olan tehlikeler, ekonomi bilimi içinde aynen geçerlidir. Ülkemizde hatta bütün dünyada ekonomi bilimi adı altında okutulan bilimlere bakınız. Bu bilimlerin temeli batılı bilim adamlarının Hıristiyan kültüründen çıkardıkları teorilerden ibarettir.
Hangi bilim olursa olsun, ona, ilk önce o bilimin tanımı ve konusu izah edilerek başlanılır. Tanımı dahi yanlış yapılan bir bilimden insanlığa ne fayda gelir? Maalesef, ekonomi öyle bir bilimdir. Sağolsun BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş ekonomi bilimine yeni bir tanım getirdi de bizde gerçeği öğrendik. Tanımı yanlış yapılan ekonomi biliminin konusu nedir? Bütün sosyal bilimlerde olduğu gibi elbette insandır. Peki, bugünkü ekonomi bilimi insanı doğru tarif edebiliyor mu? Ne gezer. İnsanı doğru tarif etse ve tanısa sorun kalmazdı.
Batılı ekonomistlerin "ekonomik insan" (Homo economicus) adını verdikleri ve örnek gösterdikleri insan tipinin en büyük özelliği şahsi menfaatini her şeyin üstünde tutmasıdır. Esasen böyle bir insan, psikologlara göre hastadır. Ne acıdır ki, batılı ekonomistler, ekonomik teorilerini bu hasta insanın üzerine bina ederler. Kısacası, hem kendini, hem de konu aldığı insanı yanlış izah eden bir ideolojiyi bilim diye belledik ve bundan medet umuyoruz. Ekonomik sorunların bir türlü çözülmeyişinin en temel sebebi işte budur. insanlık bir yalana, bir yanlışa kurban edilmiş durumda.
Batılılar, bu safsataya bilim diye sarılabilirler, bu safsatayı bilim diye tanıtabilirler. Çünkü onlar, değil sosyal bilimleri dinlerini sömürü aracı olarak kullanıyorlar. Misyonerlik faaliyetleri bunun en güzel örneğidir. Ya bize ne oluyor da hala batılı ekonomistlerin yalan yanlış teorilerine itibar ediyoruz? O teorileri neden sorgulamıyoruz, yargılamıyoruz? Dahası, o teorileri ileri sürenleri gerçek yüzleri ile neden tanımak istemiyoruz?
Bu konuda bir örnek sunmak istiyorum. Robert L. Heilbroner'in "İktisat Düşünürleri, Büyük İktisat Düşünürlerinin Yaşamları Ve Fikirleri" adlı bir kitabı yayımlandı. Bu kitapta, dünyayı ekonomi konusunda yönlendiren ekonomistlerden söz ediliyor. Kimdir bunlar? Adam Smith, Parson Maltmus, David Ricardo, Karl Marks, Maynard Keynes... gibi kişiler. Bunların kimi ateist, kimi Hıristiyan'dır. Şimdi başa dönelim ve soralım. Sosyal Bilimler tarafsız olmadığına ve olamayacağına göre, bu kişilerle aynı inancı paylaşmayanlar, niçin onların peşinden gider, neden fikirlerine uyar? Bu sorunun sorulması gerekmez mi?
"Dünyanın hali bu, peki çözüm nedir?" diye sorabilirsiniz. Söyleyeyim; çözüm, BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş'ın ortaya koyduğu "Milli Ekonomi Modeli"ndedir. Şunu unutmayınız, bu model, kendi kültür ve medeniyetimizin eseridir. Zaten önemi de buradan geliyor.
O halde sosyal bilimleri kimlerden, hangi kaynaktan alacağımızı çok iyi bilmeliyiz. "Sosyal bilimciyim" diyerek ortaya çıkan insanların inancını ve ideolojisini tanımak zorundayız. Aksi halde bal almak isterken, farkında olmadan zehir alırız. Nitekim bunun örnekleri tarihimizde bir hayli fazladır.
Bu girişi sözü ekonomi bilimine getirmek için yaptım. Çünkü ekonomi bilimi de bir sosyal bilimdir. Bundan dolayı diğer sosyal bilimler için geçerli olan tehlikeler, ekonomi bilimi içinde aynen geçerlidir. Ülkemizde hatta bütün dünyada ekonomi bilimi adı altında okutulan bilimlere bakınız. Bu bilimlerin temeli batılı bilim adamlarının Hıristiyan kültüründen çıkardıkları teorilerden ibarettir.
Hangi bilim olursa olsun, ona, ilk önce o bilimin tanımı ve konusu izah edilerek başlanılır. Tanımı dahi yanlış yapılan bir bilimden insanlığa ne fayda gelir? Maalesef, ekonomi öyle bir bilimdir. Sağolsun BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş ekonomi bilimine yeni bir tanım getirdi de bizde gerçeği öğrendik. Tanımı yanlış yapılan ekonomi biliminin konusu nedir? Bütün sosyal bilimlerde olduğu gibi elbette insandır. Peki, bugünkü ekonomi bilimi insanı doğru tarif edebiliyor mu? Ne gezer. İnsanı doğru tarif etse ve tanısa sorun kalmazdı.
Batılı ekonomistlerin "ekonomik insan" (Homo economicus) adını verdikleri ve örnek gösterdikleri insan tipinin en büyük özelliği şahsi menfaatini her şeyin üstünde tutmasıdır. Esasen böyle bir insan, psikologlara göre hastadır. Ne acıdır ki, batılı ekonomistler, ekonomik teorilerini bu hasta insanın üzerine bina ederler. Kısacası, hem kendini, hem de konu aldığı insanı yanlış izah eden bir ideolojiyi bilim diye belledik ve bundan medet umuyoruz. Ekonomik sorunların bir türlü çözülmeyişinin en temel sebebi işte budur. insanlık bir yalana, bir yanlışa kurban edilmiş durumda.
Batılılar, bu safsataya bilim diye sarılabilirler, bu safsatayı bilim diye tanıtabilirler. Çünkü onlar, değil sosyal bilimleri dinlerini sömürü aracı olarak kullanıyorlar. Misyonerlik faaliyetleri bunun en güzel örneğidir. Ya bize ne oluyor da hala batılı ekonomistlerin yalan yanlış teorilerine itibar ediyoruz? O teorileri neden sorgulamıyoruz, yargılamıyoruz? Dahası, o teorileri ileri sürenleri gerçek yüzleri ile neden tanımak istemiyoruz?
Bu konuda bir örnek sunmak istiyorum. Robert L. Heilbroner'in "İktisat Düşünürleri, Büyük İktisat Düşünürlerinin Yaşamları Ve Fikirleri" adlı bir kitabı yayımlandı. Bu kitapta, dünyayı ekonomi konusunda yönlendiren ekonomistlerden söz ediliyor. Kimdir bunlar? Adam Smith, Parson Maltmus, David Ricardo, Karl Marks, Maynard Keynes... gibi kişiler. Bunların kimi ateist, kimi Hıristiyan'dır. Şimdi başa dönelim ve soralım. Sosyal Bilimler tarafsız olmadığına ve olamayacağına göre, bu kişilerle aynı inancı paylaşmayanlar, niçin onların peşinden gider, neden fikirlerine uyar? Bu sorunun sorulması gerekmez mi?
"Dünyanın hali bu, peki çözüm nedir?" diye sorabilirsiniz. Söyleyeyim; çözüm, BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş'ın ortaya koyduğu "Milli Ekonomi Modeli"ndedir. Şunu unutmayınız, bu model, kendi kültür ve medeniyetimizin eseridir. Zaten önemi de buradan geliyor.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018