Uşaklığa alışanlar "Soyguncuların yanında yer alalım. Soygundan, yağmadan faydalanalım" diyerek tepinip duruyorlar. Soyguncuların sonunu hiç düşünmüyorlar. Dünya tarihi soyguncuların, zulümle abat olanların en sonunda bertaraf olduğunu gösteren ibret tablolarıyla doludur. İnsana yakışan, güçte olsa haklının yanında yer almaktır.
Şehit Cevher Dudayev der ki: "yenenin, sırf yendiği için haklı olduğuna ne kadar inanmıyorsam, yenilenin de sırf yenildiği için haksız olduğuna o kadar inanmıyorum". İşte, insanı insan yapan bu ölçüdür. Ama ne yazık ki, bu ölçü kaybolmuştur. Görüyorsunuz, ABD, Irak'ı yendiği için bugün haklı konumda.
Bu anlayışla nereye gidilebilir?
ABD muhiplerinin zannettiği gibi ABD, Irak'ta bir zafer kazanmış değildir. Dahası, bu anlayışla hiçbir zaman zafer kazanma ihtimali de yoktur. Napolyon Bonapart şöyle der: "Süngüyle herşey yapılabilir, ama süngünün üzerine oturulmaz". ABD, Irak'ta bunu yapmaya yani süngünün üzerine oturmaya çalışıyor.
Anlaşılan o ki, Irak'ta milli bir direniş ve milli bir istiklal savaşı başlamıştır. Alia İzzet Begoviç'in de dediği gibi, "son 50 yılda ki bağımsızlık savaşçılarının hiçbirisi savaşı kaybetmemiştir". Onun için bu direniş eninde sonunda ABD'yi Irak'tan çekilmeye mecbur bırakacaktır. "Iraklıların silahı yok, olanları da ABD topluyor" diyenlere, vietnam direnişinin ünlü komutanı General Giap'ın şu sözlerini hatırlatmak isterim: "Dünyada ki en etkili silah, davası uğruna ölümü göze alan insandır". Iraklılar da vatanları için ölmeyi göze aldıklarından dolayı bir ölüp, bin dirileceklerdir. Böyle giderse zafer mutlaka onların olacaktır.
Feter F. Drucker, "Yeni Gerçekler" adlı kitabında "büyük güçlerle, rakibi küçük güçler arındaki savaşların hepsinde büyük güçlerin kaybettiğini" yazar ve şöyle der: "Kore savaşı, Birleşik devletlerin asker ve silah yönünden ezici üstünlüğüne rağmen berabere bitmiştir. Fransızlar Cezayir ve Vietnam'da, Amerikalılar Vietnamda, Çinliler Vietnam'da, Ruslar Afganistan'da kaybettiler. Çeşitli dış güçler tarafından yapılan çok büyük askeri yardımlara rağmen, Afrika'da iç savaşlar, görünürde askeri bir sonuç olmadan sürüp gitmektedir" (S.47). Bu gerçek, Irak'ta da değişmeyecektir.
İnsan hakları, özgürlük, demokrasi söylemlerine rağmen, dünyayı kanabulayan, kaosa sürükleyen kimdir? Bu, ABD ve onun yandaşlarıdır. ABD Demokrat Parti Başkan aday adayı Lyndon Larouche, Irak savaşı hakkında şu ilginç tespitlerde bulunuyor: "Bu savaşı, Dick Cheney, Donald Rumsfeld, Paul Wolfowitz, Rumsfel gibileri isimlerden oluşan bir çete tezgahladı. Savaş planını 11 Eylül'den sonra Dick Chney Başkan Bush'a sundu. Bu savaşı ancak ABD Başkanı durdurabilir. Onun için biz Chhey, Wolfowitz, Rumsfeld gibi görevden aldırmak için mücadele ediyoruz.
Şaron'u durdurmanın yolu da bu lanet insanları görevden uzaklaştırmaktan geçiyor". Larouche'nin saydığı bu isimlerin Yahudi asıllı olması dikkatlerden kaçmıyor. New York Times gazetesinde Bill Keller, "Savaş, İsrail için mi açılıyor?" başlıklı makalesinde, ABD'nin Irak'ı, İsrail hesabına işgal ettiğini delilleriyle ortaya koruyor. Bir zamanlar İsrail'in azılı düşmanı olanlar, bu gerçeklerden acaba habersiz mi? Ne dersiniz;
Bu durumda Türkiye'ye düşen görev nedir? ABD'ye yardım etmek mi, zulme engel olmak mı? Ünlü tarihçi Eric Habsbawm, "ABD'ye yapabileceklerinin bir sınırı olduğu hatırlatılmalıdır"! diyor. Habbawm, o meşhur mezkerenin TBMM'de reddedilmesinden sonra da şunları söylüyor: "Bu konuda en olumlu katkıyı Türkler yaptı. Bedlini ödeyeceklerini bildikleri halde bazı şeyleri yapmaya hazır olmadıklarını ifade etmekten çekinmediler". Bu davranışından dolayı TBMM taktir topladı. Şimdi ise yine ABD muhipleri harekete geçtiler. Bu olumlu gelişmeden sonra, Türkiye'nin geri adım atması için gayret sarf ediyorlar. Umuyoruz ve diliyoruz, yine başarısız olurlar.
Şehit Cevher Dudayev der ki: "yenenin, sırf yendiği için haklı olduğuna ne kadar inanmıyorsam, yenilenin de sırf yenildiği için haksız olduğuna o kadar inanmıyorum". İşte, insanı insan yapan bu ölçüdür. Ama ne yazık ki, bu ölçü kaybolmuştur. Görüyorsunuz, ABD, Irak'ı yendiği için bugün haklı konumda.
Bu anlayışla nereye gidilebilir?
ABD muhiplerinin zannettiği gibi ABD, Irak'ta bir zafer kazanmış değildir. Dahası, bu anlayışla hiçbir zaman zafer kazanma ihtimali de yoktur. Napolyon Bonapart şöyle der: "Süngüyle herşey yapılabilir, ama süngünün üzerine oturulmaz". ABD, Irak'ta bunu yapmaya yani süngünün üzerine oturmaya çalışıyor.
Anlaşılan o ki, Irak'ta milli bir direniş ve milli bir istiklal savaşı başlamıştır. Alia İzzet Begoviç'in de dediği gibi, "son 50 yılda ki bağımsızlık savaşçılarının hiçbirisi savaşı kaybetmemiştir". Onun için bu direniş eninde sonunda ABD'yi Irak'tan çekilmeye mecbur bırakacaktır. "Iraklıların silahı yok, olanları da ABD topluyor" diyenlere, vietnam direnişinin ünlü komutanı General Giap'ın şu sözlerini hatırlatmak isterim: "Dünyada ki en etkili silah, davası uğruna ölümü göze alan insandır". Iraklılar da vatanları için ölmeyi göze aldıklarından dolayı bir ölüp, bin dirileceklerdir. Böyle giderse zafer mutlaka onların olacaktır.
Feter F. Drucker, "Yeni Gerçekler" adlı kitabında "büyük güçlerle, rakibi küçük güçler arındaki savaşların hepsinde büyük güçlerin kaybettiğini" yazar ve şöyle der: "Kore savaşı, Birleşik devletlerin asker ve silah yönünden ezici üstünlüğüne rağmen berabere bitmiştir. Fransızlar Cezayir ve Vietnam'da, Amerikalılar Vietnamda, Çinliler Vietnam'da, Ruslar Afganistan'da kaybettiler. Çeşitli dış güçler tarafından yapılan çok büyük askeri yardımlara rağmen, Afrika'da iç savaşlar, görünürde askeri bir sonuç olmadan sürüp gitmektedir" (S.47). Bu gerçek, Irak'ta da değişmeyecektir.
İnsan hakları, özgürlük, demokrasi söylemlerine rağmen, dünyayı kanabulayan, kaosa sürükleyen kimdir? Bu, ABD ve onun yandaşlarıdır. ABD Demokrat Parti Başkan aday adayı Lyndon Larouche, Irak savaşı hakkında şu ilginç tespitlerde bulunuyor: "Bu savaşı, Dick Cheney, Donald Rumsfeld, Paul Wolfowitz, Rumsfel gibileri isimlerden oluşan bir çete tezgahladı. Savaş planını 11 Eylül'den sonra Dick Chney Başkan Bush'a sundu. Bu savaşı ancak ABD Başkanı durdurabilir. Onun için biz Chhey, Wolfowitz, Rumsfeld gibi görevden aldırmak için mücadele ediyoruz.
Şaron'u durdurmanın yolu da bu lanet insanları görevden uzaklaştırmaktan geçiyor". Larouche'nin saydığı bu isimlerin Yahudi asıllı olması dikkatlerden kaçmıyor. New York Times gazetesinde Bill Keller, "Savaş, İsrail için mi açılıyor?" başlıklı makalesinde, ABD'nin Irak'ı, İsrail hesabına işgal ettiğini delilleriyle ortaya koruyor. Bir zamanlar İsrail'in azılı düşmanı olanlar, bu gerçeklerden acaba habersiz mi? Ne dersiniz;
Bu durumda Türkiye'ye düşen görev nedir? ABD'ye yardım etmek mi, zulme engel olmak mı? Ünlü tarihçi Eric Habsbawm, "ABD'ye yapabileceklerinin bir sınırı olduğu hatırlatılmalıdır"! diyor. Habbawm, o meşhur mezkerenin TBMM'de reddedilmesinden sonra da şunları söylüyor: "Bu konuda en olumlu katkıyı Türkler yaptı. Bedlini ödeyeceklerini bildikleri halde bazı şeyleri yapmaya hazır olmadıklarını ifade etmekten çekinmediler". Bu davranışından dolayı TBMM taktir topladı. Şimdi ise yine ABD muhipleri harekete geçtiler. Bu olumlu gelişmeden sonra, Türkiye'nin geri adım atması için gayret sarf ediyorlar. Umuyoruz ve diliyoruz, yine başarısız olurlar.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018