Verilen bir sözü tutmamak günümüzde en yaygın alışkanlıklardan biri oldu.
Evinin kapısını kilitlemeyen, verdiği sözü tutamadığı zaman intihar eden bir nesilden; karşısındakini günlük yalanlar ile oyalayan, bunu yaparken yüzü bile kızarmayan bir nesil haline geldik. Günlük dertlerimize baktığımızda sıkıntılarımızın tümünün mazeretler yumağı arkasına sığınan ve yaşantımızda söz sahibi olan insanlardan kaynaklandığını görüyoruz.
Yüzümüze gülen, söz veren, yalan söylemeyi bulunduğu mevkii veya kurumun bir zorunluluğu gibi görenler çoğunlukta. Ucuza aldığı malı pahalıya satarak insanları dolandıranlar; kurumlarına verilen hizmetin bedelini zamanında ödemeyen; zaten üç kuruşa çalışanını yol parasına muhtaç edenler, bunlara ödemedikleri paraları birkaç ay geciktirip başka iş kollarına ya da faize yatıranlar, bundan rahatsız olmayan ve bunu bir hak gibi görenler etrafımızı kuşatmış vaziyette.
Yetki elinde bulunduğu halde faizi yasaklamaktan kaçınan; sadece haram ilan etmekle yetinen, ancak kendi paralarını büyük bankalar ile pazarlık ederek yüksek faizlere yatıranlar, bir yıllık borcu bir buçuk misli geri alacak kanun veya kararların altına imza atanlar hep bizim idarecilerimiz ve ekonomimizi idare eden yöneticilerimiz değil mi?
Böyle bir ülkede ekonominin, üretimin, satış gelirlerinin dengeli hale gelmesini beklemek olsa olsa safdillik olur. Tarlada beş lira olan ürünün pazarda neden yirmi beş lira olduğunun günahını, dünyada petrol fiyatları düşerken, bizde yükselterek nakliyeyi günah keçisi yapanlar, üreticinin zorunlu ihtiyacı olan gübre ve ilaç fiyatlarını körükleyenler yine bizim insanlarımız…
Dün piyasaya sürüldüğünde en yüksek ve değerli para olan 200 liramızın pula dönmesine, bir tas çorba fiyatına gerilemesine neden olanlar, geçim endekslerini süper gösteren, emeklilerin çöpten beslenmesine birkaç münferit vaka diyerek göz yumanlar da bizim insanlarımız değil mi? Bunlar başka bir ülkeden mi geldiler?
O nedenle vatandaş verilen sözlere değil, tutulan sözlere itibar etmesi gerektiğini öğrendi. Bu aymazlıktan kurtulanların gelecekte pusula demokrasisinde nasıl oy kullanacakları belli. Kamuoyu yoklaması yapmaya gerek yok. Çünkü bir siyasi oluşum söylediği sözler ve gerçek olmayan beyanlar ile ancak kendine ve ikbaline bu kadar zarar verebilirdi. Onu da gördük.
Devletin hangi kademesinde olursanız olun, en yüksek devlet memuru maaşı ile dahi kendinize bir ev alamazsınız. Bugün insanımızın çoğu banka kartlarına takla attırıp, al takke ver külah geçinmeye çalışıyorlar. Memur, işçi ve emekli maaşları her gün geçim ihtiyaçlarının altında ezilmeye ve alım gücü gerilemeye devam ediyor. Eğer günde iki bin liradan daha az para kazanıyorsanız, bu para ile sadece akşam yemeğini finanse etmeniz mümkün oluyor. Piyasaya girmeyen hayali bir para ile çarkın dönmesi mümkün değil.
Peki o zaman ne yapacağız? Bu işin içinden nasıl çıkacağız?
Aslında çok basit. Öncelikle ahlaklı olmayı öğreneceğiz. Evde kendi çocuklarımızdan başlayarak hak yememeyi, çalışana teri kurumadan parasını ödemeyi, hiç kimseyi köle statüsünde çalıştırmamayı, çalışanı verdiği üç kuruş maaş ile hizmetkarı değil, işlerinin gelişmesine ortak olan ve ödüllendirilmesi gereken bir birey olarak görmeyi öğreneceğiz.
Devlette bile salla başını al maaşını devri geçmeli, eyyamcı olmak yerine üretici olmayı öğrenmek, karşılaşılan sorunlara akılcı çözümler üretecek üst aklı devreye sokacak bürokratları görevlendirmek gerekiyor.
Zaman, sorunları düğümleme zamanı değildir.
Zaman, verdiği sözleri tutan, ancak tuttuktan sonra reklamını yapanların zamanıdır.
Bundan sonra başka türlü halkın gönlünü kazanmak mümkün değildir.
Zaman şehirler arasında hizmet ayrımcılığı yapacak, siyasi gücü kullanarak rakiplerine saldıracak zamanda değildir.
Dünyaya aldırmayan, çevresinde giderek daralan ateş ve savaş çemberini göremeyenler bir gün herkesi bu çemberin içinde bulurlar ki, ülke geldiği refah seviyesinden düştüğü yoksulluk ve yokluk çukurundan çok daha tehlikeli bir ölüm çukuruna sürüklenmekten kurtulamaz.
Zaman her yönden ahlaklı olmayı, söz vermeyi değil, geçmişte verilen sözleri tutmayı ve olup bitenlerden ders çıkarmayı öğrenme, görme zamanıdır.
Bizden yazması…
- Gençlik ve milli demokrasi… / 19.06.2025
- Savaş tamtamları… / 18.06.2025
- Ölenlerin yaşamı… / 06.06.2025
- Söz veren mi, sözünü tutan mı değerli? / 31.05.2025
- Arifler ve âlimler… / 20.05.2025
- Bir öğün, üç tabak yemek… / 13.05.2025
- Zirvede olmak… / 09.05.2025
- Bir saldırının düşündürdükleri… / 06.05.2025
- Yörükler… / 02.05.2025