Türkiye, Batılılaşma süreci başladığından beri, Batı karşısında sürekli savunmada kalmıştır. Yüzde yüz haklı olduğu durumlarda bile, savunma psikolojisinden çıkamamıştır. Bu, kendine güvensizliğin ve aşağılık duygusunun bir sonucuydu.
Uzun yıllardır, böyle bir haleti ruhiye içerisine sokulan toplumumuz, nihayet Batı dünyasını sorgulamaya başlamıştır. Bundan cesaret alan hükümet üyeleri, Batılıları kısmen de olsa, ara sıra eleştirmişlerdir.
Hükümet üyelerinin, söz konusu eleştirilerini, yandaş medya mensupları, olduğundan çok büyük göstermekte, tabiri caizse abartmaktadırlar. Her halde Batılıların sahtekârlıklarını ve hilekârlıklarını yüzlerine vurunca, utanacaklarını ve politikalarını değiştireceklerini zannediyorlar. Hâlbuki böyle bir şey Batılıların tarihinde asla olmamıştır. Çünkü onlar, utanmaz yüzü büyük bir sermaye kabul etmektedirler.
Yavuz hırsız ev sahibini bastırır misali, Batılılar hesap vermeleri gerekirken, kan ve gözyaşına boğdukları İslâm toplumlarına hesap sormaya kalkıyorlar. Maalesef bazı mazlum Müslümanlar da suçluymuş gibi boyun büküyorlar.
Batılılar, hesap sorma konusunda en çok, kendilerine göre tanımladıkları insan hakları kavramını kullanıyor ve diğer toplumları o kavramla yargılıyorlar. Böylece Batılılar, insan hakları kavramını müdahale aracına dönüştürdüler. Onlara göre, insancıl nedenlerle devletlerin iç işlerine müdahale edilebilir.
Hukuk kuralı haline getirdikleri bu müdahaleye "insancıl müdahale" diyorlar. Belçikalı bilim adamı Jean Briemont, bunu şiddetle eleştiriyor ve insancıl müdahaleyi "insancıl emperyalizm" olarak tanımlıyor.
ABD, tüm müdahalelerini bu kurala dayandırmaktadır. Öyle ki, ABD, insancıl müdahale diyerek, insanlarla beraber insanlığı da katletmektedir. Bundan dolayıdır ki, Asya ve Afrika ülkeleri kendi kültürel ve tarihsel gelişmelerini yansıtan yeni bir insan hakları tanımının yapılmasını talep ediyorlar. Aslında insan hakları kavramının içi, İslâmi değerlerle doldurulursa, bir anlam kazanır ve insanlık için yararlı olur.
Hâsılı, Müslümanlar olarak Batılıların kavramlarıyla birlikte, yapıp ettiklerini, sömürü ve zulümlerini sorgulama hakkına sahibiz. O nedenle sadece birkaç eleştiri ile yetinmek ve övünmek, büyük bir noksanlıktır.
Batılılara, hiçbir toplumdan üstün olmadıkları anladıkları bir dille mutlaka anlatılmalıdır. Aksi halde zulüm, işgal, sömürü, terör ve savaşlar sürüp gidecektir. Batılı bazı düşünürlerin bu gerçeği idrak etmeleri ümit vericidir.
Bunlardan biri Fransız düşünür Maurice Crouzet'tir. Maurice Crouzet, Batı medeniyetinin tek medeniyet olduğu fikrinin günümüzde geçerliliğini yitirdiğini belirtiyor ve şöyle diyor: "Bugün biz (Batılılar) kesin üstünlük iddiasında tek ve yegâne medeniyet anlayışını bırakıp değişik medeniyetlerin bulunduğunu kabul etmeliyiz."
Henüz bu anlayışı bırakmayan Batılılar, İslâm devletlerini kendilerine eşit bir konumda görmüyor ve bunu her halükârda hissettirmek istiyorlar. Onun için diyoruz ki, idarecilerimiz, Batılıların o kibirli tavır ve davranışlarına karşı, onurlu bir duruş sergilemelidirler. Böyle bir duruş ve hassasiyet gösterilmeden, ne yapılırsa yapılsın, savunmadan çıkıp, tam tersi sorgulama ve yargılama dönemini başlatamayız.
Uzun yıllardır, böyle bir haleti ruhiye içerisine sokulan toplumumuz, nihayet Batı dünyasını sorgulamaya başlamıştır. Bundan cesaret alan hükümet üyeleri, Batılıları kısmen de olsa, ara sıra eleştirmişlerdir.
Hükümet üyelerinin, söz konusu eleştirilerini, yandaş medya mensupları, olduğundan çok büyük göstermekte, tabiri caizse abartmaktadırlar. Her halde Batılıların sahtekârlıklarını ve hilekârlıklarını yüzlerine vurunca, utanacaklarını ve politikalarını değiştireceklerini zannediyorlar. Hâlbuki böyle bir şey Batılıların tarihinde asla olmamıştır. Çünkü onlar, utanmaz yüzü büyük bir sermaye kabul etmektedirler.
Yavuz hırsız ev sahibini bastırır misali, Batılılar hesap vermeleri gerekirken, kan ve gözyaşına boğdukları İslâm toplumlarına hesap sormaya kalkıyorlar. Maalesef bazı mazlum Müslümanlar da suçluymuş gibi boyun büküyorlar.
Batılılar, hesap sorma konusunda en çok, kendilerine göre tanımladıkları insan hakları kavramını kullanıyor ve diğer toplumları o kavramla yargılıyorlar. Böylece Batılılar, insan hakları kavramını müdahale aracına dönüştürdüler. Onlara göre, insancıl nedenlerle devletlerin iç işlerine müdahale edilebilir.
Hukuk kuralı haline getirdikleri bu müdahaleye "insancıl müdahale" diyorlar. Belçikalı bilim adamı Jean Briemont, bunu şiddetle eleştiriyor ve insancıl müdahaleyi "insancıl emperyalizm" olarak tanımlıyor.
ABD, tüm müdahalelerini bu kurala dayandırmaktadır. Öyle ki, ABD, insancıl müdahale diyerek, insanlarla beraber insanlığı da katletmektedir. Bundan dolayıdır ki, Asya ve Afrika ülkeleri kendi kültürel ve tarihsel gelişmelerini yansıtan yeni bir insan hakları tanımının yapılmasını talep ediyorlar. Aslında insan hakları kavramının içi, İslâmi değerlerle doldurulursa, bir anlam kazanır ve insanlık için yararlı olur.
Hâsılı, Müslümanlar olarak Batılıların kavramlarıyla birlikte, yapıp ettiklerini, sömürü ve zulümlerini sorgulama hakkına sahibiz. O nedenle sadece birkaç eleştiri ile yetinmek ve övünmek, büyük bir noksanlıktır.
Batılılara, hiçbir toplumdan üstün olmadıkları anladıkları bir dille mutlaka anlatılmalıdır. Aksi halde zulüm, işgal, sömürü, terör ve savaşlar sürüp gidecektir. Batılı bazı düşünürlerin bu gerçeği idrak etmeleri ümit vericidir.
Bunlardan biri Fransız düşünür Maurice Crouzet'tir. Maurice Crouzet, Batı medeniyetinin tek medeniyet olduğu fikrinin günümüzde geçerliliğini yitirdiğini belirtiyor ve şöyle diyor: "Bugün biz (Batılılar) kesin üstünlük iddiasında tek ve yegâne medeniyet anlayışını bırakıp değişik medeniyetlerin bulunduğunu kabul etmeliyiz."
Henüz bu anlayışı bırakmayan Batılılar, İslâm devletlerini kendilerine eşit bir konumda görmüyor ve bunu her halükârda hissettirmek istiyorlar. Onun için diyoruz ki, idarecilerimiz, Batılıların o kibirli tavır ve davranışlarına karşı, onurlu bir duruş sergilemelidirler. Böyle bir duruş ve hassasiyet gösterilmeden, ne yapılırsa yapılsın, savunmadan çıkıp, tam tersi sorgulama ve yargılama dönemini başlatamayız.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018