Öylesine derindi ki yaramız, öylesine derinden yaralanmıştık ki, elinde bir sargı bezi ile, bir paket pamuk ile dolaşan herkesi tabib zannederek teslim ettik yaramızı. Yaraya bakışında, yarayı sarışında çok açık acemilikler hissetsek bile; "el vurup yaramı incitme tabip" diyemedik, ya da "yaramı sarmaya yar kendi gelsin" tavrını koyamadık. Daha doğrusu yar kim, ağyar kim, yahşi kim, yaman kim noktasında zihin berraklığına ulaşamadık bir türlü.
Her "doktorum" diyene uzattık elimizi, kolumuzu, teslim ettik başımızı ve doktora teslim olmuşluğun rehaveti içinde beklemeye koyulduk. Yıllar uç uca eklendi on yıllar oluştu, on yıllar birbirini kovaladı çeyrek asırlar ve nice çeyrek asırlar geçti ki beklediğimiz şifa bir türlü kapımızı çalmadı.
Tabip olmayana yaramızı sardırdığımızı fark ettiğimizde, geçen yıllarımıza, acılar içinde heba olan on yıllarımıza yandık ve her defasında yeni tabipler aramaya koyulduk. Yaralarımız ağırlaşmış, dertlerimiz birikmiş olarak tabib arayışımızı sürdürürken daha önce yaramızı kangren yapan sahte tabipler de yeni yüzlerle, yeni imajlarla karşımıza çıktılar ve her defasında bizi kandırmaya başardılar.
Yıllar var ki; tabip olmayanlara yaralarımızı sardırmaya devam ediyoruz ve devam ettiğimiz için de yaralarımız azmaya, azmanlaşmaya devam ediyor. Yaramızı sarmaya talip olan tabipler, öncekilere küfrederek, "bu yarayı saran baytar bile olamaz" demek suretiyle, anlık güvenimizi alıyor ve o dahi baytarlığını sürdürüyor.
Dedemin devri böyle geçmiş, babamın ömrü de böyle geçti, iyi biliyorum. Yaşadığımız ortamı, zamanı da bilmem anlatmaya gerek var mı?
Şimdi millet olarak koro halinde şu mısraları terennüm ediyoruz:
"Sayın vekil şartnameye uymadın
Aldığın vekaleti geri ver
Oturdun koltuğa unuttun bizi
Aldığın emaneti geri ver."
Kars/Arpaçaylı seksen bir yaşındaki Aşık Mustafa Akyol amcanın şiiri böyle başlıyor ve devam ediyor ve biz de sesine ses katarak terennüm ediyoruz. Tabii bu sesine ses katma meselesi, Nasreddin Hoca'yı Timur'un kapısında yalnız bırakan köylülerin tutumuna benzemedi.
Seçim vakti gece gündüz bağırdın
Mangallarda kül koymadın savurdun
Bütçemize büyük darbeyi vurdun
Çalışmadın kefaleti geri ver
Bir gün olsun güldürmedin mazlumu
Her hususta destekledin zalimi
Hele seyret memleketin halini
Kızdırmadan bu milleti geri ver
Hani edecektin millete hizmet
Refah bulacaktı bütün memleket
Sabrımızı taşırdınız nihayet
Yürütmedin adaleti geri ver
Herkese aş herkese iş dediniz
Yeşil kartla anahtarlar verdiniz
Yemin edip oyumuzu aldınız
Mustafa der emaneti geri ver.
Her "doktorum" diyene uzattık elimizi, kolumuzu, teslim ettik başımızı ve doktora teslim olmuşluğun rehaveti içinde beklemeye koyulduk. Yıllar uç uca eklendi on yıllar oluştu, on yıllar birbirini kovaladı çeyrek asırlar ve nice çeyrek asırlar geçti ki beklediğimiz şifa bir türlü kapımızı çalmadı.
Tabip olmayana yaramızı sardırdığımızı fark ettiğimizde, geçen yıllarımıza, acılar içinde heba olan on yıllarımıza yandık ve her defasında yeni tabipler aramaya koyulduk. Yaralarımız ağırlaşmış, dertlerimiz birikmiş olarak tabib arayışımızı sürdürürken daha önce yaramızı kangren yapan sahte tabipler de yeni yüzlerle, yeni imajlarla karşımıza çıktılar ve her defasında bizi kandırmaya başardılar.
Yıllar var ki; tabip olmayanlara yaralarımızı sardırmaya devam ediyoruz ve devam ettiğimiz için de yaralarımız azmaya, azmanlaşmaya devam ediyor. Yaramızı sarmaya talip olan tabipler, öncekilere küfrederek, "bu yarayı saran baytar bile olamaz" demek suretiyle, anlık güvenimizi alıyor ve o dahi baytarlığını sürdürüyor.
Dedemin devri böyle geçmiş, babamın ömrü de böyle geçti, iyi biliyorum. Yaşadığımız ortamı, zamanı da bilmem anlatmaya gerek var mı?
Şimdi millet olarak koro halinde şu mısraları terennüm ediyoruz:
"Sayın vekil şartnameye uymadın
Aldığın vekaleti geri ver
Oturdun koltuğa unuttun bizi
Aldığın emaneti geri ver."
Kars/Arpaçaylı seksen bir yaşındaki Aşık Mustafa Akyol amcanın şiiri böyle başlıyor ve devam ediyor ve biz de sesine ses katarak terennüm ediyoruz. Tabii bu sesine ses katma meselesi, Nasreddin Hoca'yı Timur'un kapısında yalnız bırakan köylülerin tutumuna benzemedi.
Seçim vakti gece gündüz bağırdın
Mangallarda kül koymadın savurdun
Bütçemize büyük darbeyi vurdun
Çalışmadın kefaleti geri ver
Bir gün olsun güldürmedin mazlumu
Her hususta destekledin zalimi
Hele seyret memleketin halini
Kızdırmadan bu milleti geri ver
Hani edecektin millete hizmet
Refah bulacaktı bütün memleket
Sabrımızı taşırdınız nihayet
Yürütmedin adaleti geri ver
Herkese aş herkese iş dediniz
Yeşil kartla anahtarlar verdiniz
Yemin edip oyumuzu aldınız
Mustafa der emaneti geri ver.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- Doymayan gözden ve ürpermeyen kalpten… / 19.04.2024
- Dilde adalet / 18.04.2024
- İlk çeyrek heba oldu gitti / 16.04.2024
- Dosdoğru dostluklara yelken açmak… / 14.04.2024
- Dosdoğru dostluklara yelken açmak… / 10.04.2024
- Bayram gelmiş! / 09.04.2024
- Ağır misafiri yolcu ederken… / 08.04.2024
- Doğru tartan bir kantara çıkmalı / 06.04.2024
- ‘Demir olsa erir odunsa yanar Bakın yüreğine taş mı bağlamış?’ / 05.04.2024
- Gazzeli çocukların çığlıkları çarpmış olabilir mi? / 04.04.2024
- Dilde adalet / 18.04.2024
- İlk çeyrek heba oldu gitti / 16.04.2024
- Dosdoğru dostluklara yelken açmak… / 14.04.2024
- Dosdoğru dostluklara yelken açmak… / 10.04.2024
- Bayram gelmiş! / 09.04.2024
- Ağır misafiri yolcu ederken… / 08.04.2024
- Doğru tartan bir kantara çıkmalı / 06.04.2024
- ‘Demir olsa erir odunsa yanar Bakın yüreğine taş mı bağlamış?’ / 05.04.2024
- Gazzeli çocukların çığlıkları çarpmış olabilir mi? / 04.04.2024