Bütün dünya tanımış, siz tanımasanız ne olur,dünya gerçekleri ile ters düşmek yanlış olur diyerek Güney Kıbrıs Rumları'nı tanıma sinyali veren Başbakan Erdoğan'ın bu sözlerinin yanlış anlaşılmaması(!) için Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ince rötuşlar yaptı.
Bunun ne kadar ince olduğu tartışılabilir.
Laf ağızdan çıktı bir kere. Macun sıkıldı o macunu tüpe geri sokabilmek çok zor.
İşbaşına geldiğinden beri tek parti olmanın rahatlığını hisseden Başbakan Erdoğan zaman zaman siyasal gaflar yapmıyor değil.
Bu gaflar iktidara yakın yazarlarca yeni açılım ve söylem olarak takdim edilirken; kimi dikkatli yazarlar da o gafların Türk halkına ve Türkiye'nin dış politikasına zarar verebileceği uyarılarında bulunuyor.
Kıbrıs'ta Rumlar'dan bir adım önde olmak nasıl olacak.Ve sonucu ne oldu?
Rumlar'ı dünya tanırken Türkiye'nin tanımaması çok mu vahim bir durum?
Kasımpaşalı'lığı ile takdim edilen Başbakan'ın daha şahin olması işimize gelmez miydi?
Rumlar gerekeni yapmak zorundalar.Biz değil, onlar bize muhtaç gibi ya da, Rumlar'ın Türkler'e dedikleri gibi biz de Ada'da asıl sorun Rumlar'dır. Rum tarafından net adım bekliyoruz demiş olsaydık. Sonuç ne olurdu?
Rumlar'ı tanıyanların hata ettiklerini, Rumlar'a karşı Avrupa Birliği ülkelerinin yanlı tavır takınarak ikiyüzlü politika izlediklerini yüksek sesle seslendiremez miydik?
Ekstradan birşey kaybedecek miydik?
Almanya ve Fransa'daki muhalefet bile, AB'nin ve Rumlar'ın Türkler'e haksızlık yaptığını söylerlerken, bizler bize yapılanların sancısını nasıl oluyor da duyuramıyoruz?
Başbakanımızın kabullenişi ve sineye çekiş tavrı Türk dış politikasının elini bağlamış durumda.
Vaadeden Türk tarafı olunca, taleplerin artması da doğal olarak artacaktır.
AB maceramızda Avrupa Birliği ülküsü için hiç bu kadar kabullenici olmamıştık.
Özelleştirmeden DGM'lerin yapısına ve Kuzey Irak'taki Kırmızı çizgiden, Kıbrıs'taki Yeşil hatta kadar Türk politikası bu kadar gevşek ve eleastik bir tavır almadı.
Kendi elimizle kurduklarımızı ve vazgeçilmez gördüklerimizi bizler kendi elimizle dağıtmayı nasıl oluyor da beceriyoruz?
Bu dağıtma ise ne yakık ki bazı çevrelerce global dönüşümün yansıması olarak takdim ediliyor.
ABD, İngiltere, Fransa, Almanya ve Rusya, hatta Yunanistan gibi ülkelerin sabit politikalarının asla değişmediğini görürsünüz.
Onlar politikalarını bizim gibi üçer beşer yıllık kısa vadelerle kurmuyor. Son yüzyılın projesini kurgulandırarak politika yapıyorlar.
Bizler ise; Kıbrıs ve Irak'ta dün söylediklerimizi bugün savunmaktan uzağız.
Değişin dünyaya göre ayak uydurmak ayrı, o dünya ile eşgüdümlü hareket edebilmek apayrı.
Bütün dünya ambargo uyguluyor, biz de uygulasak ne olur, gerçeklerle ters düşmeyelim tezini de öne sürüp KKTC'ye Türkiye ambargo uygulayabilir mi?
Bizim geliştirdiğimiz mantık ne derece mantıklı ise; Başbakan Erdoğan'ın ileri sürdüğü mantık da o derece mantıklı.
Bunun ne kadar ince olduğu tartışılabilir.
Laf ağızdan çıktı bir kere. Macun sıkıldı o macunu tüpe geri sokabilmek çok zor.
İşbaşına geldiğinden beri tek parti olmanın rahatlığını hisseden Başbakan Erdoğan zaman zaman siyasal gaflar yapmıyor değil.
Bu gaflar iktidara yakın yazarlarca yeni açılım ve söylem olarak takdim edilirken; kimi dikkatli yazarlar da o gafların Türk halkına ve Türkiye'nin dış politikasına zarar verebileceği uyarılarında bulunuyor.
Kıbrıs'ta Rumlar'dan bir adım önde olmak nasıl olacak.Ve sonucu ne oldu?
Rumlar'ı dünya tanırken Türkiye'nin tanımaması çok mu vahim bir durum?
Kasımpaşalı'lığı ile takdim edilen Başbakan'ın daha şahin olması işimize gelmez miydi?
Rumlar gerekeni yapmak zorundalar.Biz değil, onlar bize muhtaç gibi ya da, Rumlar'ın Türkler'e dedikleri gibi biz de Ada'da asıl sorun Rumlar'dır. Rum tarafından net adım bekliyoruz demiş olsaydık. Sonuç ne olurdu?
Rumlar'ı tanıyanların hata ettiklerini, Rumlar'a karşı Avrupa Birliği ülkelerinin yanlı tavır takınarak ikiyüzlü politika izlediklerini yüksek sesle seslendiremez miydik?
Ekstradan birşey kaybedecek miydik?
Almanya ve Fransa'daki muhalefet bile, AB'nin ve Rumlar'ın Türkler'e haksızlık yaptığını söylerlerken, bizler bize yapılanların sancısını nasıl oluyor da duyuramıyoruz?
Başbakanımızın kabullenişi ve sineye çekiş tavrı Türk dış politikasının elini bağlamış durumda.
Vaadeden Türk tarafı olunca, taleplerin artması da doğal olarak artacaktır.
AB maceramızda Avrupa Birliği ülküsü için hiç bu kadar kabullenici olmamıştık.
Özelleştirmeden DGM'lerin yapısına ve Kuzey Irak'taki Kırmızı çizgiden, Kıbrıs'taki Yeşil hatta kadar Türk politikası bu kadar gevşek ve eleastik bir tavır almadı.
Kendi elimizle kurduklarımızı ve vazgeçilmez gördüklerimizi bizler kendi elimizle dağıtmayı nasıl oluyor da beceriyoruz?
Bu dağıtma ise ne yakık ki bazı çevrelerce global dönüşümün yansıması olarak takdim ediliyor.
ABD, İngiltere, Fransa, Almanya ve Rusya, hatta Yunanistan gibi ülkelerin sabit politikalarının asla değişmediğini görürsünüz.
Onlar politikalarını bizim gibi üçer beşer yıllık kısa vadelerle kurmuyor. Son yüzyılın projesini kurgulandırarak politika yapıyorlar.
Bizler ise; Kıbrıs ve Irak'ta dün söylediklerimizi bugün savunmaktan uzağız.
Değişin dünyaya göre ayak uydurmak ayrı, o dünya ile eşgüdümlü hareket edebilmek apayrı.
Bütün dünya ambargo uyguluyor, biz de uygulasak ne olur, gerçeklerle ters düşmeyelim tezini de öne sürüp KKTC'ye Türkiye ambargo uygulayabilir mi?
Bizim geliştirdiğimiz mantık ne derece mantıklı ise; Başbakan Erdoğan'ın ileri sürdüğü mantık da o derece mantıklı.
Cevat Kışlalı / diğer yazıları
- Suikastın geri planı / 09.05.2006
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005