Tasua gecesinde bırakılan vasiyet
Ebu Cemile, Abdullah b. Ebu Câfer’den şöyle rivayet etmiştir
03.08.2022 23:50:00





Ebu Cemile, Abdullah b. Ebu Câfer'den şöyle rivayet etmiştir:
"Bana kardeşim anlattı, o İmam Câfer'den duymuş, o da babası Muhammed Bakır'dan dinlemiş:
"Ali b. Hüseyin (Zeynelâbidin) babasının vefat ettiği gece, ona şerbet götürdü ve dedi ki: "Babacığım, bu şerbeti iç."
Dedi ki: "Oğulcuğum! Bu öleceğim gecedir. Ve bu gece Resulüllah (s.a.v.) de vefat etmişti."
Öleceğini bildiği hâlde savaş hazırlıklarına son derece dikkat eden İmam Hüseyin (a.s.), kendilerini daha iyi savunabilmek için çadırları birbirine iplerle bağlattı. Böylece çadırlar arasından gelebilecek bir düşman saldırısını engelledi.
Ertesi sabah ise askerlerini de çadırlar önünde saf tutacak şekilde ayarladı. Bu sayede düşmanın sadece ön saftan saldırabileceği tek cepheli bir savunma hazırlamış oldu.
Tasua gecesinde bırakılan vasiyet
Tasua akşamında herkes yarınki şehadet mertebesine erişmenin heyecanı içindeydi. Öleceklerini bilerek savaşacak, kanların son damlasına kadar Resulüllah (s.a.v.)'in oğlunu koruyacaklardı.
İmam Seccad (a.s.)'dan o gece ile ilgili olarak şöyle nakledilmiştir:
"Aşura gecesi babam dostlarından birkaç kişiyle birlikte çadırda oturmuşlardı. Ebuzer'in kölesi Cevn ise İmam (a.s.)'ın kılıcını düzeltiyordu.
İmam (a.s.) bu şiiri terennüm etmeye başladı:
"Yazıklar olsun dostluğuna ey felek!
Sabah ve ikindi sırlarında ne kadar da
Dost ve taliplerine ölüm indiriyorsun?
İşler sadece Allah'a havale edilir
Ve her canlı bu yolun yolcusudur."
İmam Seccad (a.s.) daha sonra şöyle dedi:
"Ben İmam (a.s.)'ın bu şiirinden şehadet haberini ilan ettiğini anladım, bunun için gözlerim yaşla doldu ama kendimi tuttum. Fakat yatağımın kenarında oturan ve bu şiirleri duyan halam Zeyneb (a.s.), İmam (a.s.)'ın ashabı dağılır dağılmaz İmam'ın çadırına gelip, şöyle dedi:
"Yazıklar olsun bana! Keşke ölseydim de böyle bir gün görmeseydim. Ey ölenlerimin yadigârı! Ey kalanlarımın sığınağı! Bu olay adeta bütün büyüklerimizin (babam Ali (a.s.), annem Zehra (a.s.) ve kardeşim Hasan) musibetlerini canlandırdı."
İmam (a.s.), Zeyneb-i Kübra'yı teselli etti ve ona sabretmeyi de tavsiye ederek şöyle buyurdu:
"Ey bacım! Allah'ın takdirine sabret. Bil ki, yeryüzünün ehli ölecektir, göklerin ehli de bâki kalmayacaktır.
Yeryüzünü kendi kudreti ile yaratan ve insanları diriltecek olan Yüce Allah'ın zâtından başka bütün varlıklar yok olucudur.
Ve O Allah tektir. Babam, annem ve kardeşim Hasan (a.s.) benden daha iyi idiler. Buna rağmen hepsi ahirete göç ettiler.
Resulüllah (s.a.v.)'de benim için ve her Müslüman için güzel bir örnek vardır. Resulüllah (s.a.v.) de Bekâ âlemine göç etti.
Ey bacım! Ümmü Gülsüm (a.s.), ey Fatıma (a.s.), ey Rubab! Ben öldüğümde sakın yakanızı parçalamayın, yüzünüzü tırmalamayın ve size yakışmayacak bir söz söylemeyin."
O gece gelişen olaylar Taberî'nin Tarih'inde şu şekilde yer almıştır:
"Hz. Hüseyin (a.s.)'ın hasta oğlu Ali (Zeynelâbidin) der ki:
"Yatsı vakti oturuyordum. Halam Zeyneb de yanımda bulunuyor, hastalığıma bakıyordu. Babam yanımdan ayrılıp, kendi çadırındaki ashabının yanına gitti. Ebuzer Gifari'nin azadlısı Huveyy de yanında idi. Huveyy kılıcını biliyor ve eğrisini doğrultuyordu.
Babam, "Ey zaman! Bıktım senin arkadaşlığından! Senin nice sabah ve akşamlarına tâlip olanlar, ölmüş gitmişlerdir. Zaten zaman iyi ve sâlih kişileri tüketmeye doymaz. İşler ancak Celil olan Allah'a rücû eder. Her canlı ahiret yoluna çekilir gider" diyordu.
Bunu iki-üç kere tekrarlayınca, babamın bununla ne demek istediğini anladım. Hıçkırmaya başladım. Gözyaşlarımı tuttum. Salmayıp susmayı tercih ettim. Üzerimize bir belanın gelip çattığını anladım.
Halam Zeyneb de benim işittiklerimi işitmişti. Kadınlar yufka yürekli sabırsız olurlar, üzüntülerini içlerinde tutamazlar, üstlerini başlarını çeker, yırtar, açarlar.
Halam, "Eyvah, kayboldu o. Ne olur ölüm, beni öldür de bugün hayatıma son ver! Anam Fatıma (a.s.), babam Ali (a.s.), kardeşim Hasan… Hepsi öldüler! Geriye artanlar, artılar kaldı!" diyordu.
Babam Hüseyin (a.s.) ona baktı, "Ey kardeşim, şeytan senin usluluğunu gidermesin" dedi.
Halam, "Babam, anam sana kurban olsun ey Ebu Abdullah! Ben kendimi sana feda etmek istiyorum" dedi.
Tasaları geri geldi, gözleri yaşla doldu.
Babam ona, "Geceleyin bağırıp çağırmayı bıraksan da, biraz yatıp uyusan olmaz mı" dedi.
Halam, "Yazık olsun bana! Demek sen gasp olundun gittin! Bu benim kalbimi yaraladı. Çok ağır ve çetin geldi bana" diyerek ellerini yüzüne vurmaya, üstünü başını yırtmaya başladı. En sonunda bayılıp arkası üzere yere yığıldı.
Babam Hüseyin (a.s.) onun yanına vardı, ayılınca ona, "Ey kardeşim Allah'tan kork! Sen Allah'ın öğrettiği şekilde musibete katlan, inna lillahi ve inna ileyhi raciun, de!
İyi bil ki, yeryüzü halkı hep ölürler, gök halkı kalırlar.
Yeri kudretiyle yaratan, yarattıklarını öldükten sonra dirilten, bir ve tek olan Allah'ın zâtından başka her şey yok olucudur.
Babam benden hayırlı idi. Annem de benden hayırlı idi. Kardeşim de benden hayırlı idi.
Benim için de, onlar için de ve her Müslüman için de, Resulüllah (s.a.v.) güzel bir örnektir" diyerek ona böyle ve buna benzer daha başka sözlerle sabır tavsiye ettikten sonra, "Ey kardeşim! Sana and veriyorum. Yeminimden çekin de ben öldüğüm zaman benim için üstünü başını yırtma, yüzünü tırmalama, benim için ah vah etmeyi, helak olmayı bırak" dedi.
Onu getirip yanıma oturttu. Kendisi ashabının yanına gitti. Çadırlarını birbirlerine yaklaştırmalarını, çadır iplerini birbirine geçirip dolaştırmalarını, çadırlar arasında düşmanlarını tek yönden karşılayacak şekilde çıkış kapısı bırakmalarını emretti." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Hüseyin eserinden)
"Bana kardeşim anlattı, o İmam Câfer'den duymuş, o da babası Muhammed Bakır'dan dinlemiş:
"Ali b. Hüseyin (Zeynelâbidin) babasının vefat ettiği gece, ona şerbet götürdü ve dedi ki: "Babacığım, bu şerbeti iç."
Dedi ki: "Oğulcuğum! Bu öleceğim gecedir. Ve bu gece Resulüllah (s.a.v.) de vefat etmişti."
Öleceğini bildiği hâlde savaş hazırlıklarına son derece dikkat eden İmam Hüseyin (a.s.), kendilerini daha iyi savunabilmek için çadırları birbirine iplerle bağlattı. Böylece çadırlar arasından gelebilecek bir düşman saldırısını engelledi.
Ertesi sabah ise askerlerini de çadırlar önünde saf tutacak şekilde ayarladı. Bu sayede düşmanın sadece ön saftan saldırabileceği tek cepheli bir savunma hazırlamış oldu.
Tasua gecesinde bırakılan vasiyet
Tasua akşamında herkes yarınki şehadet mertebesine erişmenin heyecanı içindeydi. Öleceklerini bilerek savaşacak, kanların son damlasına kadar Resulüllah (s.a.v.)'in oğlunu koruyacaklardı.
İmam Seccad (a.s.)'dan o gece ile ilgili olarak şöyle nakledilmiştir:
"Aşura gecesi babam dostlarından birkaç kişiyle birlikte çadırda oturmuşlardı. Ebuzer'in kölesi Cevn ise İmam (a.s.)'ın kılıcını düzeltiyordu.
İmam (a.s.) bu şiiri terennüm etmeye başladı:
"Yazıklar olsun dostluğuna ey felek!
Sabah ve ikindi sırlarında ne kadar da
Dost ve taliplerine ölüm indiriyorsun?
İşler sadece Allah'a havale edilir
Ve her canlı bu yolun yolcusudur."
İmam Seccad (a.s.) daha sonra şöyle dedi:
"Ben İmam (a.s.)'ın bu şiirinden şehadet haberini ilan ettiğini anladım, bunun için gözlerim yaşla doldu ama kendimi tuttum. Fakat yatağımın kenarında oturan ve bu şiirleri duyan halam Zeyneb (a.s.), İmam (a.s.)'ın ashabı dağılır dağılmaz İmam'ın çadırına gelip, şöyle dedi:
"Yazıklar olsun bana! Keşke ölseydim de böyle bir gün görmeseydim. Ey ölenlerimin yadigârı! Ey kalanlarımın sığınağı! Bu olay adeta bütün büyüklerimizin (babam Ali (a.s.), annem Zehra (a.s.) ve kardeşim Hasan) musibetlerini canlandırdı."
İmam (a.s.), Zeyneb-i Kübra'yı teselli etti ve ona sabretmeyi de tavsiye ederek şöyle buyurdu:
"Ey bacım! Allah'ın takdirine sabret. Bil ki, yeryüzünün ehli ölecektir, göklerin ehli de bâki kalmayacaktır.
Yeryüzünü kendi kudreti ile yaratan ve insanları diriltecek olan Yüce Allah'ın zâtından başka bütün varlıklar yok olucudur.
Ve O Allah tektir. Babam, annem ve kardeşim Hasan (a.s.) benden daha iyi idiler. Buna rağmen hepsi ahirete göç ettiler.
Resulüllah (s.a.v.)'de benim için ve her Müslüman için güzel bir örnek vardır. Resulüllah (s.a.v.) de Bekâ âlemine göç etti.
Ey bacım! Ümmü Gülsüm (a.s.), ey Fatıma (a.s.), ey Rubab! Ben öldüğümde sakın yakanızı parçalamayın, yüzünüzü tırmalamayın ve size yakışmayacak bir söz söylemeyin."
O gece gelişen olaylar Taberî'nin Tarih'inde şu şekilde yer almıştır:
"Hz. Hüseyin (a.s.)'ın hasta oğlu Ali (Zeynelâbidin) der ki:
"Yatsı vakti oturuyordum. Halam Zeyneb de yanımda bulunuyor, hastalığıma bakıyordu. Babam yanımdan ayrılıp, kendi çadırındaki ashabının yanına gitti. Ebuzer Gifari'nin azadlısı Huveyy de yanında idi. Huveyy kılıcını biliyor ve eğrisini doğrultuyordu.
Babam, "Ey zaman! Bıktım senin arkadaşlığından! Senin nice sabah ve akşamlarına tâlip olanlar, ölmüş gitmişlerdir. Zaten zaman iyi ve sâlih kişileri tüketmeye doymaz. İşler ancak Celil olan Allah'a rücû eder. Her canlı ahiret yoluna çekilir gider" diyordu.
Bunu iki-üç kere tekrarlayınca, babamın bununla ne demek istediğini anladım. Hıçkırmaya başladım. Gözyaşlarımı tuttum. Salmayıp susmayı tercih ettim. Üzerimize bir belanın gelip çattığını anladım.
Halam Zeyneb de benim işittiklerimi işitmişti. Kadınlar yufka yürekli sabırsız olurlar, üzüntülerini içlerinde tutamazlar, üstlerini başlarını çeker, yırtar, açarlar.
Halam, "Eyvah, kayboldu o. Ne olur ölüm, beni öldür de bugün hayatıma son ver! Anam Fatıma (a.s.), babam Ali (a.s.), kardeşim Hasan… Hepsi öldüler! Geriye artanlar, artılar kaldı!" diyordu.
Babam Hüseyin (a.s.) ona baktı, "Ey kardeşim, şeytan senin usluluğunu gidermesin" dedi.
Halam, "Babam, anam sana kurban olsun ey Ebu Abdullah! Ben kendimi sana feda etmek istiyorum" dedi.
Tasaları geri geldi, gözleri yaşla doldu.
Babam ona, "Geceleyin bağırıp çağırmayı bıraksan da, biraz yatıp uyusan olmaz mı" dedi.
Halam, "Yazık olsun bana! Demek sen gasp olundun gittin! Bu benim kalbimi yaraladı. Çok ağır ve çetin geldi bana" diyerek ellerini yüzüne vurmaya, üstünü başını yırtmaya başladı. En sonunda bayılıp arkası üzere yere yığıldı.
Babam Hüseyin (a.s.) onun yanına vardı, ayılınca ona, "Ey kardeşim Allah'tan kork! Sen Allah'ın öğrettiği şekilde musibete katlan, inna lillahi ve inna ileyhi raciun, de!
İyi bil ki, yeryüzü halkı hep ölürler, gök halkı kalırlar.
Yeri kudretiyle yaratan, yarattıklarını öldükten sonra dirilten, bir ve tek olan Allah'ın zâtından başka her şey yok olucudur.
Babam benden hayırlı idi. Annem de benden hayırlı idi. Kardeşim de benden hayırlı idi.
Benim için de, onlar için de ve her Müslüman için de, Resulüllah (s.a.v.) güzel bir örnektir" diyerek ona böyle ve buna benzer daha başka sözlerle sabır tavsiye ettikten sonra, "Ey kardeşim! Sana and veriyorum. Yeminimden çekin de ben öldüğüm zaman benim için üstünü başını yırtma, yüzünü tırmalama, benim için ah vah etmeyi, helak olmayı bırak" dedi.
Onu getirip yanıma oturttu. Kendisi ashabının yanına gitti. Çadırlarını birbirlerine yaklaştırmalarını, çadır iplerini birbirine geçirip dolaştırmalarını, çadırlar arasında düşmanlarını tek yönden karşılayacak şekilde çıkış kapısı bırakmalarını emretti." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Hüseyin eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.